Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Buraya gelmeden, bu maçı çoktan kaybetmiştik zaten...

        Başkanından-yöneticisine, yeni teknik direktöründen-futbolcusuna, masöründen-malzemecisine kadar, kimse inanmıyordu bu maçı kazanacaklarına...

        Hepsi daha İstanbul’dan yenilgiyi kabul ederek uçağa bindiler.

        ‘Takım uçağı düşecek’ diye korkup (!) binemeyenler ise, üstüne bir de özel uçak tutarak Madrid’e geldiler...

        Ama korkunun ecele faydası yok işte... Yine de hep birlikte düştüler!

        Oysa böylesi bir ortamda, Mustafa Denizli gibi bir hocanın kulübede olması, oyunculara mesaj olması bakımından çok önemliydi bana göre... Takımının başında sahaya çıkıp yenilse de, kimse bir şey diyemezdi zaten. O’nun bu maçta kulübede oturması demek, oyuncularına ‘Ben korkmadım geldim, siz de korkmadan çıkın oynayın’ demekti. Ama o, nedense bunu yapmadı... 1988 yılında Neuchatel’den 3 yedikten sonra bile ‘5 atarız’ diyen o cesaretli hoca, bu kez denemedi bile... ‘Kariyerimi riske edeceğim tek yer Galatasaray’ derken, tek bir maçın riskini almadı bu kez. Kendisini hangi sebeplerle haklı görürse görsün, açık yazayım beni çok şaşırttı... Elin oğlu Mancini, sözleşme imzaladıktan iki gün sonra Juventus karşısına nasıl çıktıysa, benim hocam da çekinmeden bu maça mutlaka çıkmalıydı ! Hiç kusura bakmasın ama bana göre ilk yenilgisini burada aldı !

        Yine de son bir pişmanlıkla Madrid’e kadar gelip, ilk 11’i yazarak Taffarel’e de verdi belli ki...

        Çünkü sahaya çıkan kadro, baştan sona Mustafa Denizli kokuyordu.

        Sol beke geçen Hakan Balta, sağ açıkta oynayan Sabri, tek santrfor olarak görev alan Podolski ve maçtan bir gün önceki basın toplantısına çıkmasına rağmen Jose Rodriguez’in yedek kalışı, bariz bir şekilde onun dokunuşlarının eseriydi...

        Yorumculuk yaptığı zamanlarda Galatasaray’ı eleştirirken sarf ettiği ‘En kötü Selçuk bile Rodriguez’den iyidir’ cümlesi ile zaten şifreyi vermişti... Selçuk ve Burak’ın yokluğunda gücünü iyiden iyiye kaybeden Galatasaray, rakip kaleye maç boyunca doğru düzgün gidemedi. Atletico Madrid kalecisi Oblak, belki de hayatının en rahat maçlarından birini çıkarırken, Fernando Muslera ise o küçük elleri ile, adeta dünyaları kurtardı !

        Son maçların şanssız adamı Semih Kaya da, özellikle ilk yarıda çok iyi bir oyun sergiledi. Eğer bu iki oyuncu ayakta kalabilmiş olmasa, Galatasaray bu hocasız gecesinde, tarihi bir hezimeti de yaşayabilirdi...

        Sonuç olarak, tıpkı İstanbul’da olduğu gibi, yine sahneye Griezmann çıktı ve tek başına işi bitirdi.

        Galatasaray, sonuna kadar hak ettiği bir mağlubiyet aldı. Son dönemlerde üst üste yapılan büyük hataların faturası ise şimdilik Şampiyonlar Ligi’ne veda edilerek ödendi.

        Diğer Yazılar