Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Stamford Bridge’de daha ‘Bismillah’ bile demeden golü yerken, gözlerim ister istemez tıpkı Karabük deplasmanında olduğu gibi, hemen önümde oturan sinyor Mancini’ye takıldı...

        Bizim İtalyan hoca, pardesöyü andıran uzun montunun cebine iliştirdiği beyaz mendili ile yeni bir moda akımını başlatmak üzereyken, hemen iki metre ötesindeki Portekizli Jose Mourinho ise daha şimdiden çeyrek finaldeki rakibini düşünmeye başlamıştı bile!

        Büyük maçlar sadece büyük oyuncularla kazanılmıyor demek ki... Bir de büyük hocanız olması gerekiyor! Sahaya her nerde olursa olsun kazanmak için çıkan, korkmayan, asla pes etmeyen ve ‘Galatasaray dünyanın neresinde oynarsa oynasın, her takımı yenebilecek güçtedir’ diyebilen bir hoca... Buna önce kendini, sonra oyuncularını inandırabilen bir hoca! Yoksa bu işler, maçtan önce İngiliz medyasına sırıtarak, ‘Kazanırsak Jose’yi yemeğe götürüp, hesabı da ben öderim’ demekle olmuyor. Zaten Jose de anladığım kadarıyla, sadece kendi gibi büyük hocalarla oturup yemek yiyor!

        Gelelim başlamadan biten maçımıza...

        Esasında 2-0’dan sonra atılabilecek bir golle döndürülebilecek olan bir maçı, kaybetmek için her şeyi yaptı Mancini ve takımı... Tamam, dün gece maça iyi başlamadı belki ama golün gerektiği dakikalarda Burak Yılmaz gibi savunma arkasına tek koşu yapacak adamı çıkarmak da neyin nesiydi? Anladığımız kadarıyla, Mancini’ye göre tek suçlu Burak’tı da, senede 5 milyon Euro alıp sadece bir maç oynayan Wesley Sneijder ne yaptı?

        Chedjou gibi ağır bir stoper varken, devre arasında ondan daha ağır bir stoper olan ve bu maçta ayıp olmasın diye kulübede oturtulan Burdisso’yu, kim ya da neden aldı? Selçuk neden haftalardır kayıp? Bu takım bu manteliteyle, daha Türkiye Süper Ligi’nde deplasmanda maç kazanamıyorken, Şampiyonlar Ligi’nde nasıl kazanacaktı ki?

        Galiba, herkesin kendisini kandıra kandıra ilerlediği yolun sonuna, Londra’da geldik...

        Artık herkesin şapkasını önüne koyarak düşünme vakti geldi de geçiyor aslında! En başta da bu takım iki sene üst üste ligde şampiyon olup, üçüncüsüne doğru koşarken at değiştirenlerin ve bu takımı ligin bitmesine 9 hafta kala, Fenerbahçe’nin 8 puan gerisinde bırakıp, şampiyonluk umutlarını da söndürenlerin...

        Şimdi, sakın kimse ‘Bu da başarıdır. Galatasaray için bu da yeterlidir’ masalı anlatmaya kalkmasın... Bu takımın, daha da mütavazı bir kadroyla, geçen sene Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynadığını, hatırlatmaya bile gerek yok sanırım!

        Mourinho’nun ise kiminle yemek yediğini merak ediyorsanız, geçen seneyi şöyle bir hatırlamanız yeterli.

        Diğer Yazılar