Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SAYISIZ yazılar yazıldı hakkında. Sayısız yorumlar yapıldı. Her gelen defalarca anlattı New York’u. “Oraya gidin”, “Bunu yiyin”, “Bunu görmeden gelmeyin” diye. Gerçekten anlat anlat bitmez. İki gün, üç gün, on gün yetmez. Yıldız bir şehir burası. O kadar önde, o kadar hareketli, o kadar yaşıyor ki, insanlar şehre ayak uydurmaya çalışıyor tıpkı bizim İstanbul’da yaptığımız gibi. Ama Türkiye’de yaşayan insanların daha da başka bir şeyi var Amerika’ya karşı. Gelmeden bir hafta önce bunu çok daha iyi anladım. Siz “New York’a gidiyorum” dediğiniz anda gözleri parlıyor, başlıyorlar anlatmaya. “Ah Amerika” demeye. Evet buraya gelmeden bir hafta önceden fark ettim ki insanlar sürekli Amerika dinlemek, konuşmak istiyor. Böyle bir büyüsü ve tılsımı var buranın.

        Times Square’ın canavarları

        DÜNYANIN birçok şehrinde meydanda fotoğraf için bekleyen çizgi film kahramanları vardır. Eğer fotoğraf çektirmek isterseniz belli bir para ödemeniz gerekiyor. Son yıllarda bizim ülkemizde de çoğalmaya başladı. Özellikle Taksim’de üç beş çizgi film karakteri var. Onlarla fotoğraf çektirdiğiniz zaman size poz veriyorlar ve haliyle karşılığında para bekliyorlar. Fakat New York Times Square’dakiler insanlara öyle bir yapışıyor ki neredeyse tehlike boyutunda. Ne Taksim’de ne Amsterdam’da bu kadar insana yapışılıyor. Etrafınızı sarıyorlar. Ve sonrasında da üstünüze çullanıp para istiyorlar. Zaten geçen ay bu yüzden olay çıkmış. Meydanda sıkı bir denetleme var. Geçen ay tüm gazetelerde haber olmuş. Turistler ve şehir halkı bu durumdan acayip rahatsızlık duyuyorlarmış.

        New York'ta mutlaka

        Öncelikle ilk iş bir metro kartı edinin. 40 dolar ve New York’ta kaldığınız günler içinde sizi kurtaracaktır. Bir haftalık metro kartıyla sayısız kez metroya binebilir her yere gidebilirsiniz.

        AYAKKABILARINIZ acayip rahat olsun. Çünkü bu şehirde otomobile binmek kadar gereksiz bir şey yok. Yürüyeceksiniz. Bol bol yürüyeceksiniz. Ve metroya bineceksiniz. O yüzden de spor ayakkabı ya da rahat ayakkabılar tercih edin.

        RAHAT kıyafetler tercih edin. Burada herkes o kadar rahatına düşkün ki, kimsenin kıyafetle, çantayla, takıyla, makyajla ilgisi yok.

        KAHVESİZ asla. Kahveyi sevmiyorsanız bile buraya ait hissetmek ya da burada yaşadığınızı hissetmek için elinize kahve almanız gerekiyor.

        NEW York demek kahve demek. Özellikle adım başı Starbucks var. Birinden kahve alıp diğer dükkâna ulaştığınızda kahveniz yeni bitmiş olacak.

        İTALYAN mahallesi ve Çin mahallesine mutlaka gitmek gerek. Ülkenin özgürlüğünü bir kez daha anlamak için.

        Carrie'nin evi

        BİR dizi bu kadar etkili işte. Yapacak bir şey yok. Üzerinden yıllar geçse de hâlâ popüler. Özellikle benim jenerasyonum için ‘Sex And The City’ olmadan olmaz. Tabii New York’a gelip Carrie’nin Soho’daki evine gitmeden asla olmaz. Ben de düştüm yollara. Burada oturanlar artık o kadar daralmış ki, kapının önüne engel koymuşlar. Çünkü yıllar geçmesine rağmen insanlar bu evin önünde fotoğraf çektirmekten vazgeçmiyor.

        Bubba Gump’a uğramadan gelmeyin

        TAM meydanda bir midye restoranı var. Hani Tom Hanks’in oynadığı ve Oscar aldığı ‘Forrest Gump’ var ya, işte onun dükkânı. Tıklım tıklım. Boş masa bulmak için en az yarım saat beklemek zorundasınız. Restoranda sipariş geldikten sonra masanıza kimse gelmiyor. Ta ki “Run Forrest Run” tabelasının arkasını çevirip “Stop Forrest” haline getirene kadar. Kişi başı 15 dolara güzel bir yemek yiyebilirsiniz.

        Diğer Yazılar