Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YILLARA meydan okuyan Ayşegül Aldinç’le karşılaştım önceki gün. Aldinç malum kilosunu koruyan, güzel, bakımlı bir kadın. Ama artık o da kilo muhabbetinden daralmış. Son yıllarda insanların karşılaşınca birbirlerine sürekli “Merhaba canım nasılsın? Ne kadar zayıflamışın” ya da “Kilo mu aldın sen?” diye başlayan cümleler kurmasından bıkmış. Ayşegül Aldinç “Yahu eskiden hiç bu kadar kilo muhabbeti olmazdı. Ne oldu bu insanlara?” diye isyan etti. Haksız sayılmaz. Kilo ile çıldırmaya az kaldı dönemindeyiz.

        CAZ SEVERLERE “

        CAZ sevmem” diyor ‘La La Land’de oynayan karakter Mia. Ama sonra caza âşık oluyor. Fakat ben cazı çok severim. Eskiden bu şehirde caz kulüpleri olurdu. Dünyaca ünlü starlar gelir, mini kulüplerde caz dinletileri yapardı. Şimdi pek öyle mekânlar yok hatta hiç yok diyebiliriz. Uzun süredir gitmediğim Atiye Sokak’taki Nopa’da böyle bir sürprizle karşılaştım. Meğer o gün başlamış. Şef Deniz Ahmet Köse’nin güzel yemeklerini yemeğe gitmiştik, iki güzellik aynı anda çıktı karşımıza. Harika bir caz müziği ve güzel yemekler. Benim gibi meraklıysanız kaçırmayın. Güzel bir mekânda, tam da karmaşadan uzakta, güzel birkaç saat geçirmek için ideal.

        CUMA gecesi bir arkadaşım “Aman Allah’ım Sezen Aksu’yu dinledin mi?” diyor. Gece boyunca ara ara Sezen şarkılarını mırıldanıyor dudaklarını Sezen gibi büzerek. Yanımızdaki, şarkıları hiç dinlememiş olan başka birine telefondan açıp açıp dinletiyor. Akşam 20.00’den sabah 04.00’e kadar 4 mekân değiştirdik ve sürekli aramızda Sezen Aksu şarkıları vardı. Tüm bu olanlar arabada, takside, aralarda ve mekân içinde oluyor. Tıpkı eskiden, ah çok eskiden olduğu gibi. Albümü dinleyen, dinlemeyene “Bak bunu da dinle, bunun sözlerine bak” diyor.

        Arabalarda son ses şarkılar açılıyor, hiç dinlemeyen arkadaşa dinletiliyor, hep bir ağızdan ezbere şarkılar söyleniyor. Eski günlerde böyleydik. Yeni bir albüm, yeni bir film çıktığında bu heyecandaydık. Sarılırdık güzel ve kaliteli şeylere. Bu kadar siyaset konuşmazdık. Şarkıları ve filmleri konuşur, yorumlar, ezberlerdik. Albümlerin milyon sattığı günlerde böyleydik, bu kadar siyasetin olmadığı günlerde... Filmler de böyleydi. Bir filmden çıkınca hemen izlemesini istediğimiz kişiyi arar “Mutlaka izle” derdik. Cumartesi gecesi de Golden Globe’dan 7 ödül kapan ‘La La Land’e nihayet gidebildim. Film sonrasında ve cuma günü Sezen Aksu konuşması sonrasında anladığım şudur ki:

        1-Sezen Aksu’nun ‘Biraz Pop Biraz Sezen’ şarkılarını ilk kez dinleyen kişi, dinleten arkadaşına gecenin sonlarına doğru “Sen bence şarkıları zorla sevmeye çalışıyorsun, onu hissediyorum” dedi.

        2-Ve ben cumartesi 7 ödül almış, birçok kişinin “Harika film” dediği ‘La La Land’den çıkınca “İnsanlar güzele hasret” demekten kendimi alamadım.

        Kadir Kaymakçı’nın önceki gün yazdığı “Artık Sezen mi âşık olamıyor yoksa ben mi aşkta profesyonelleştim?” sözü gibi.

        Evet, Sezen Aksu şarkılarına tutulmaya çalışıyoruz, zorlayan çok insan var. Ama biz daha iyilerini dinledik. ‘La La Land’i “Öldüm bittim, şaheser” diye yorumlayan arkadaşlarımı düşününce çok iyi anlıyorum ki gerçekten güzel şeylere büyük hasret duyan bir nesil var. Yani biz. Daha iyilerini dinleyen, izleyen gören nesil ciddi acı çekiyor farkında olmadan. Çünkü siyaset boğulması içinde güzel bir arayış içinde savruluyoruz.

        Diğer Yazılar