Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AJDA Pekkan “En büyük hayalim bir gün kendimi kamufle edip elime de bir dergi alıp metroya binmek ve insanları gözlemlemek” demiş. Lütfen Sayın Ajda Pekkan bunun yanlış anlaşıldığını, en büyük hayalinizin bu olmadığını, yapmak istedikleriniz arasında bulunduğunu açıklayın. Hani yıllar önce bir tweet sonrasında “Hack’lendim” diye bir açıklama yapmıştınız. Yine yapın. İnanacağım, söz veriyorum.

        Sizin gibi bunca yıldır zirvede bir süperstar olmayı başarmış, her türlü zorluğu, her türlü entrikayı geçebilmiş bir kadının en büyük hayali buysa gerçekten derin bir çöküntü yaşayacağım size karşı.

        ***********

        ‘THE POST’

        PAZAR günü sinema tıklım tıklım. Ben de ‘The Post’a salonda son kalan bileti alarak girdim. İkinci sırada film izlemekten nefret etsem de bu filmi izlemeliydim. İç çekerek, hüzünlenerek, “Ah ah” diyerek izledim. Neden mi? Çünkü benim mesleğe başladığım yıllarda karanlık oda vardı. Film çıkana kadar merakla kapısının önünde beklerdik. Faks vardı. Haber atlatma vardı. Haberi her türlü riski, her türlü tehlikeyi düşünerek basmak vardı. Habercilik vardı. Özgürlük vardı. Sabahın köründe rakip gazete ne yapmış diye alıp manşete bakmak vardı. Uykusuz geceler vardı. Bodrum’da her sabah kargo uçağına film yetiştirmek vardı. Daha sayayım mı? Bence saymayayım. Çünkü şu anda bunların hiçbiri yok ve mesleğe yeni başlayanlara hiçbir şey ifade etmiyor. Ama işte o zaman güzeldi gazetecilik. O zaman misti, süperdi, tadından yenmiyordu. Ne şanslıyım ki o dönemlerde mesleğe başlamışım, şimdi daha çok sahip çıkabiliyorum. O yüzden de hüzünlendirdi beni ‘The Post’, hem de çok.

        ***********

        ONLARI GÖRDÜKÇE BEN UTANIYORUM

        SON yıllarda bu dünyada özellikle de ülkemizde birçok kişi utanma duygusunu yok etmiş ve ‘utanma’ kelimesini lügatinden çıkarmış gibi geliyor bana. Yoksa insan yoğun bakım ünitesinde neden göbek atar? Ya da niye prematüre bebekleri sıkıştırıp yüzlerini gözlerini tuhaf şekillere sokar? Ya da çocuklarını neden öldüresiye döver? Ya da yaşlılara neden eziyet eder?

        En son İzmit’te Kocaeli Devlet Hastanesi’nin yoğun bakım ünitesinde görevli sağlık çalışanlarının göbek havalarını izledim. Ne kafası yaşadıklarını merak ediyorum ama en çok bu görüntüleri daha sonra izlediklerinde utanıp utanmadıklarını merak ediyorum. Bir insanın utanma duygusu yoksa her şeyi yapacak cesareti de vardır. Ve ben her bu tarz haberler çıktığında utanıyorum.

        ***********

        KASIM AĞZIYLA KUŞ TUTSA

        GENÇ kızların sevgilisi, çapkın mı çapkın, gezen tozan, eğlenen hatta yakışıklı ve zengin. Kasım Garipoğlu’ndan bahsediyorum. Malumunuz Cem Garipoğlu’nun kuzeni. Pazartesi günü bizim gazetede bir haber vardı. Sevgilisi Leyla Koray’a şiddet uyguladığı iddia ediliyor.

        Kasım’ı tanımıyorum. Hiç tanışmadık. Bir kez bile göz göze gelmedik. Leyla Koray’ı da tanımıyorum. Bilmiyorum, hiçbir fikrim yok.

        Önceki gün ikisini de tanıyan birkaç arkadaşımla konuştum. Bana “Kasım çok iyidir. Leyla’da sorun vardı” diye anlattılar. Bilmem. Tekrar ediyorum ikisini de tanımam. Kim haklı kim haksız ilgilenmedim bile.

        Tek bildiğim Kasım’ın en büyük suçu Cem Garipoğlu’nun kuzeni olması. Her şeye 1-0 yenik başlıyor. Yani parmağını kaldırsa, olay akla geliyor. Lanetin en büyüğü var üstünde. Ve bence çok zor. Empati yapmaya kalkıyorum, üstesinden gelemiyorum. İşi zor. Çok zor hem de. Bu durumun üstesinden gelmek bile zor. Biz bile hâlâ gelemiyorken...

        Diğer Yazılar