Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ESKİ Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök Bey, en sonunda dün, Balyoz Davası’nda ifade verdi.

        Lütfetti...

        Vatan kendisine minnettar...

        Biliyorsunuz Balyoz Davası’nda epey bir eski genelkurmay başkanı, eski kuvvet komutanı, eski ordu komutanı, eski ve yeni paşa, eski ve yeni albay, eski ve yeni yarbay, binbaşı, yüzbaşı, teğmen, onbaşı yargılanmıştı.

        Yargılananların büyük bölümü de müebbet başta olmak üzere çeşitli cezalara çarptırılmışlardı.

        Alayının hayatı kaymıştı.

        Kimileri büyük ihtimalle cezaevinde ölecekti, kimileri ise yıllarını verdikleri mesleklerinden olmuşlardı.

        Üstelik cezalar kesinleşmişti.

        Allah tarafından 17 Aralık ve 25 Aralık olayları meydana geldi.

        Yoksa bu kişilerin hapisten kurtulma ihtimalleri yoktu.

        17 Aralık’tan sonra keser dönüp sap dönünce, bu davaların savaşçısı olan zat-ı muhteremler bir anda savcılıktan vazgeçtiler ve avukatların arasındaki yerlerini aldılar, dava da yeniden görülmek üzere mahkemeye yollandı.

        Balyoz Davası’nın görüldüğü hemen hemen üç yıl boyunca herkes, sanıklar, aydınlar, gazeteciler davanın en önemli tanığı olarak dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın tanık olarak dinlenmesi gerektiğini bağırıp durdular.

        Ancak ne mahkeme Hilmi Özkök ile Aytaç Yalman’ı çağırdı, ne de Özkök ve Yalman tanık olmak için bir gayret, bir ısrar gösterdiler.

        Hadi mahkeme “taraflıydı”, “paralelciydi” bu ikisini tanık olarak çağırmadı.

        Peki bu ikisi ne yaptı?

        Hiçbir şey.

        Silah arkadaşları, çalışma arkadaşları müebbetlere mahkûm olurken Hilmi Özkök sessiz kaldı.

        Kendisine sorulan sorulara da “Kasaptaki ete soğan doğramam” diyerek kaçamak yanıtlar verdi.

        Ve şimdi gidip ifade verdi.

        Yıllar sonra yeniden görülen davada.

        “Ben bir darbe teşebbüsüne tanık olmadım” diye çok açık bir ifade verdi.

        Peki eski Genelkurmay Başkanı’na sormazlar mı, “Paşam daha önce neredeydi aklın?” diye.

        De ki, mahkeme paralelciydi, Cemaatçiydi, seni çağırmadı.

        Bir basın toplantısı düzenleyip “Ben bir darbe teşebbüsüne tanık olmadım” demek de mi aklına gelmedi!

        Madem darbe teşebbüsü görmedin, arkadaşlarını korumak için ortalığı ayağa kaldırmak da mı zor geldi!

        Kasaptaki ete soğan doğramayan Hilmi Paşa, şimdi pişmiş ve ocaktan indirilmiş etin üzerine soğan doğruyor.

        Herhalde pişeni arnavutciğeri zannetti, çiğ soğanla iyi gider diye bekledi.

        Neye üzülüyorum biliyor musunuz?

        Bu adamlara “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en üst makamı” diye gösterilen saygıya.

        Yazık sizin gibi paşaların eline kalan o anlı şanlı orduya.

        Özür dilerim ben atamıştım hepsini

        SABAH Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak dün bir yazı yazdı.

        Yazı ortaya koyduğu veriler açısından çok önemli.

        Şafak bu verileri Cumhurbaşkanı’nın danışmanlarından almış.

        Şafak’ın yazdığına göre, 17 Aralık’ta “Türkiye genelinde 81 ilin emniyet müdüründen 72’si ‘paralel yapı’nın denetimindeydi.

        İstanbul’daki 176 şube emniyet müdüründen 152’si Haşhaşilerdendi.

        Daha vahimi; yerlerine atama yapılmasını önlemek için, potansiyel adayların tümü için akla gelebilecek bütün gerekçelerle soruşturma açtırmış, sicillerini bozmuşlardı.

        Sonuç: Emniyet’te müdürlüğe getirilecek adam kalmamıştı!

        Yargıya gelince...

        Özel yetkili savcılıkların tümü ‘paralel’in elindeydi.

        Ağır ceza mahkemelerinin tümünde 3 üyeden 2’si mutlaka onlardandı.

        Paralelci olmayan üçüncü üyeyi ise bir açığını yakalayıp şantajla sindirmişler, istediklerini yaptırmışlar, böylece kararların oybirliğiyle alınmasını sağlamışlardı.”

        Yani ülkenin omurgası Adalet ve Emniyet’in tamamı “Cemaat” in elindeymiş.

        Bu atamaları ben yapmadım.

        CHP de yapmadı.

        İsmet İnönü de yapmamıştır büyük ihtimalle.

        “Atatürk” demekten ısrarla kaçındığınız Mustafa Kemal de atamadı bu kişileri.

        17 Aralık 2013 günü AK Parti, 11 yıl 1 aydır iktidardaydı.

        Yani tüm bu kişileri atayan kararnamelerin altında AK Parti hükümetlerinin ve bakanlarının imzası vardı.

        11 yıl boyunca bunu fark etmediniz ve bu atamaları yaptınız.

        Ve şimdi “Kandırılmışız” diyorsunuz.

        Bakalım daha nerelerde kandırılmışsınız göreceğiz.

        Tarhan’ın istifası haklı

        “EMİNE Ülker Tarhan’ın istifası için ne diyorsun?” diye soruyor okurlar.

        Son derece doğru bir karar.

        Hatırlar mısınız bilmem.

        Birkaç ay önce bu köşede yazdım.

        “CHP’deki muhalif ulusalcı kanadın fikirleriyle bire bir örtüşen bir parti var. Adı da İşçi Partisi. Niye İşçi Partisi’nde siyaset yapmıyorlar?” diye sordum.

        Öyle ya CHP kendini farklı bir siyasi anlayışa doğru götürüyor.

        Doğru bulabilirsiniz, yanlış bulabilirsiniz.

        Kendinize çok yabancı bulursanız da istifa eder ve fikirlerinizin bire bir örtüştüğü başka bir siyasi harekete katılırsınız veya kurarsınız.

        CHP’deki ulusalcıların bir parti kurmalarına gerek yok.

        Çünkü bire bir örtüştükleri İşçi Partisi var.

        Giderler oraya siyaset yaparlar.

        İyi de yaparlar.

        Ak Saray çok popüler

        BAŞBAKANLIK binası olarak inşaatına başlanan ama seçimleri kazanınca Cumhurbaşkanlığı olan binayla ilgili New York Times’ın yaptığı haber herkesin dilinde.

        Türk basını belki gözden kaçırdı ama NYT’den bir veya iki gün önce aynı “Saray” Fransızların Le Monde Gazetesi’nin de birinci sayfasındaydı.

        Hem de geniş geniş.

        Hem de ciddi ciddi dalga geçilerek.

        Şu anda dünyanın en çok konuşulan Cumhurbaşkanlığı Sarayı, büyük ihtimalle Ak Saray.

        “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” diyorsanız sorun yok.

        Türk futbolu batacak

        HAFTA sonu iki derbi maç oynandı, ikisine de hakemler damga vurdu.

        İki maçın hakemleri de hakemlik nasıl olmaz gösterdiler.

        Galatasaray-Kasımpaşa maçının hakemi, Galatasaray’ın penaltısını vermedi ama bariz ofsayt golü verdi.

        Galatasaray’ın ikinci golünde de top elle aşırılmış.

        Ben tribünde görmedim ama maçın içinde gerçekten rezil bir hakem vardı.

        Pazar akşamı ise daha büyük bir hakem faciası yaşandı.

        Beşiktaş’ın penaltısı güme gitti, Fenerbahçe’de Mehmet Topal kırmızı karttan kurtuldu.

        Emre Belözoğlu ise ayrı bir âlem.

        Saha dışında bu kadar iyi, bu kadar efendi olan bir adamın sahadaki hali utanç verici.

        Gökhan’ın atılmasına neden olan küfrü Emre edince hiçbir şey olmuyor.

        Tabii Gökhan’ın küfrünü “Küfür sayılmaz” diye önemsizleştirmeye çalışanlar, aynı küfrü Emre edince “Ona niye bir şey olmuyor” diyorlar ki, haklılar.

        Tabii Türk spor medyası da bir harika.

        Emre’nin yaptıklarını Melo yapsa, ceza alıncaya kadar manşetlerden inmez.

        Emre yapınca tık yok.

        Ama bunların tamamı MHK’nın ve Futbol Federasyonu’nun nasıl bir acz içinde olduğunun göstergesi.

        Bu anlayışla Türk futbolunu batmaktan kimse kurtaramaz.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Maşaların bazı paşalardan daha sağlam olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar