Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SAYINKemal Kılıçdaroğlu...

        Ankara’dan İstanbul’a çok önemli bir yürüyüş yaptınız.

        Bu yürüyüşünüz, size muhalif toplum kesimlerinde bile saygıyla karşılandı.

        Genel başkanlık koltuğuna oturduğunuz günden bu yana mazhar olmadığınız bir sempati elde ettiniz.

        Yürüyüşünüzü, Maltepe’de muhteşem bir mitingle noktaladınız.

        Valilik veya bazı yayınlar küçümsese bile hepimiz biliyoruz ki, bu mitinge hepsi CHP seçmeni olmasa da“adalet”arayışına destek veren en az 1 milyon insan katıldı.

        Ancak bu yürüyüşün üzerinden çok da uzun süre geçmeden bugün, 15 Temmuz’daki darbe girişimine karşı koyan Türk halkının“direnişini”kutlamak, darbeyi engellemek için, hepimiz için canını veren insanlarımızı anmak, saygımızı sunmak için törenler yapılacak.

        Partinizin sözcülerinin son dinlediğim açıklamalarında CHP’nin gerek TBMM çatısı altında gerekse dışarıda yapılacak törenlere katılmama kararı aldığını öğrendim.

        Bu karar doğru bir karar değildir.

        Her ne kadar, 15 Temmuz günü sokağa dökülen halkımızın önemli bir bölümü bunu AK Parti Genel Başkanı, CumhurbaşkanıErdoğan’ın verdiği cesaretle yapmış olsa da ve sokaktakilerin büyük bölümü AK Parti seçmeni veya sempatizanı gibi görünse de, 15 Temmuz gecesi ve 16 Temmuz sabahı demokrasi için bedenini siper edenler, sadece AK Partililer değildi.

        Her görüşten, hatta AK Parti’yle yolu asla kesişmeyecek türden insanlar da sokaktaydı.

        Kaldı ki, bu kişilerin hepsi AK Partili olsa bile, siyasi tercihler bir deri değil, bir gömlektir.

        Yarın değiştirilebilir.

        Vatan sevgisi ise değişmez ten gibidir.

        Bu yüzden CHP’nin de, CHP’lilerin de, AK Partili olmayanların da bugünün bir parçası olmaya hem hakkı vardır, hem görevi.

        Kararınızı gözden geçirinKemalBey.

        Bazıları karşı çıksa da geçirin.

        Bu ülkeyi kamplaşma ve kutuplaşmalar değil, ortak paydalarda buluşmalar kurtaracaktır ancak.

        Darbeye karşı çıkmak da ortak paydamızdır.

        ÇOCUKLARIN RESİMLERİ DAHA MI İYİYDİ?

        DÜN 15 Temmuz afişleriyle ilgili yazıma,“Tamam haklı olabilirsin, hatta haklılık payın çok yüksek ama afişler de pek güzel hazırlanmamış”mesajları geldi çokça.

        Beğeni kişiye göre değişen bir kavram olmakla birlikte ben de afişlerin artistik yönünü beğenmediğimi söylemeliyim.

        15 Temmuz şehidi, rahmetliErol Olçokhayatta olsaydı, muhtemelen bu afişleri değil, çok daha şık, çok daha estetik hazırlanmış afişler görürdük, eminim.

        Bu afişlerin görsel tasarımının bende uyandırdığı his şu oldu.

        Sanki bu afişleri hazırlayan grafikerler ile İslami kesimin çocuk dergilerini ve çizgi filmlerini hazırlayan grafik sanatçıları aynı kişilermiş gibi geldi bana.

        Ve açıkçası, 15 Temmuz direnişini betimlemeleri için çocuklar arasında yapılan resim yarışmasındaki eserleri bu afişlerden daha çok beğendim.

        Sanki çocukların duygularını yansıttığı o resimler ilan haline getirilse daha iyi olurmuş duygusuna kapıldım.

        HAFIZAMIZDA HEPSİNE YETECEK YER VAR

        Ayrımcılıktan beslenen kimi yazarlar, toplumun bir kesimi, 15 Temmuz’un hatırlanmasına ve anılmasına karşıymış gibi bir hava estiriyor, toplumda yeni fay hatları oluşturmaya çalışıyor.

        Benim gördüğüm ise farklı.

        Kimse, en azından aklı başında, normal vatandaşlarımızın 15 Temmuz’a karşı olduğu falan yok.

        15 Temmuz’daki direnişin kıymetinin farkındalar ve saygı duyuyorlar.

        Onların tek hassasiyeti, 15 Temmuz’u sonuna kadar hatırlayalım ama Kurtuluş Savaşı’mızı, 23 Nisan’ı, 19 Mayıs’ı, 30 Ağustos’u ve 29 Ekim’i de unutmayalım.

        Bunların hiçbiri birbirinin alternatifi değil.

        “O günler de 15 Temmuz gibi bu milletin başarıları ve o günler de değerli”diyorlar.

        15 Temmuz’u unutturmak isteyen yok.

        Ama diğerlerini de hatırlamak istiyorlar.

        Çünkü hepsi birden ortak hafızamız.

        2008’DEN BİR YORUM

        OKURLARIMIZ veya televizyondaki izleyicilerimiz çok ilginç.

        Bazen bizim unuttuğumuz yazılarımızı ve sözlerimizi hatırlayabiliyorlar.

        Önceki gün bir izleyici, sosyal medyaya benim 2008 yılında, Kanal 1 ekranlarında Anahaber sırasında yaptığım bir yorumun kaydını koymuş.

        O günlerde yine bir dinleme skandalı patlamış.

        Anayasa Mahkemesi Başkan Yardımcısı Osman Paksüt, eşi, CHP Genel Sekreteri ve Fethullah Gülen Cemaati hakkında dava açan savcı dinlenmiş.

        Ben de dinlemeler üzerine şu yorumu yapıyorum 10 yıl kadar önce:

        “Bugünlerde dinlenilen ya da dinlemeleri sızdırılan kişiler, siyasi iktidara siyaseten muhalif ya da siyasi iktidarın sevmediği kişiler olabilir. Ama ben şundan eminim ki, bu dinlemeleri yapanlar iktidar partisinin önemli isimlerini, genel başkanını da dinliyorlar. Bugün dinlemelerden memnun görünen iktidar sahipleri bilmeli ki, bugün hedef muhalifler ama bu dinlemeleri yapanlar hiç kuşku yok ki yarın iktidar partisini de hedef alacaklardır.”

        Zamanla haklı çıkmak güzel.

        Okurların bunu unutmaması daha da güzel.

        17 BİN MESAJ

        SEVGİLİ Bekir Coşkun, ciddi bir hastalıkla uğraşıyor.

        İyileşeceğinden kuşkum yok.

        Peki Bekir Abi’nin hastalığı duyulduktan sonraki birkaç saat içinde ne oldu biliyor musunuz?

        17 bin küsur “Geçmiş olsun” mesajı geldi.

        Dile kolay, 17 bin.

        Niye biliyor musunuz?

        Çünkü Bekir Coşkun “insandır” da ondan.

        İnsandır ve insancıldır.

        Pamuk gibidir.

        Satırlarından sevgi akar.

        İnsanı sever, doğayı sever, hayvanı sever, barışmayı sever.

        Bunlarla çelişen şeyleri de sevmez, ama onu da asla gözümüze sokmaz.

        Birkaç saat içinde 17 bini aşkın “Geçmiş olsun” mesajı bu yüzden gelir Bekir Abi’ye.

        O ise bundan bile utanır, “İnsanlara rahatsızlık verdim” der.

        Böyledir Bekir Coşkun olmak.

        Keşke hepimiz olabilsek...

        Diğer Yazılar