Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        EN güzel cümlelerden biridir,“Geç gelen adalet, adalet değildir”cümlesi.

        Geç gelen adalet, adalet olmadığı gibi, genelde adaletsizliğin ta kendisidir.

        Bu bazen Ergenekon, Balyoz gibi kişilerin hayatını karartan“siyasi”davalardır, bazen de az sonra yazacağım gibi toplumların yaşamlarını karartır, kimilerine de ağır maddi zararlar verir.

        Konumuz Ataköy. Daha doğrusu Ataköy sahilini bir utanç duvarı gibi ören devasa beton yapılaşmalar.

        Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü, 2004 yılında Ataköy sahilindeki“kıyı çizgisi”ni belirler.

        Önemlidir, çünkü bu çizgi ile deniz arasında kalan alanda yapılaşma mümkün değildir. İnşaat sınırıdır bu çizgi.

        Çizgi belirlenince yatırımcılar bu bölgede inşaat ruhsatı için başvurmaya başlarlar.

        Belediyeler de bu çizgiye göre karar verdikleri için ruhsatları verirler.

        Gerçi ruhsatlardaki yapılaşma oranı da sorunludur, ama o bambaşka bir mevzu.

        2010 yılında inşaatlar başlayınca Ataköy sakinleri durumun vahametini fark ederler ve kurdukları bir dernek marifetiyle mahkemeye başvurarak“kıyı çizgisinin bilimsel yöntemlerle belirlenmediğini ve yeniden belirlenmesi gerektiğini”iddia ederler.

        Yerel mahkeme“itirazın süresi içinde yapılmadığı”gerekçesiyle başvuruyu reddeder.

        Ataköy sakinleri bu kararı Danıştay’a götürür ve Danıştay, yerel mahkemenin kararını bozarak yargılama yapılmasına karar verir.

        Mahkeme bir bilirkişi oluşturarak kıyı çizgisinin yeniden belirlenmesini ister.

        Ve mahkeme şimdi sonuçlanır.

        Kıyı çizgisi gerçekten hatalıdır ve yapılan inşaatlar kıyı çizgisinin içinde kalmaktadır.

        Yani“yıkılması gerekmektedir”.

        Onlarca inşaat bitmiş ya da bitmek üzere, pek çoğu satılmış, bazıları otel bazıları konut olmuş, içinde oturanlar bile var.

        Niye?

        Çünkü adalet 7 yıl sonra karar verdi.

        Şimdi bu binaları yıkacaklar mı?

        Zannetmiyorum.

        Yıksalar, buraya yatırım yapan firmaların zararı milyarlar tutar.

        Yıkmasalar, koskoca bir semt katledilmiş, binlerce Ataköy sakininin hakkı gasp edilmiş.

        Neresinden tutsanız elinizde kalacak bir durum anlayacağınız.

        Geç olsun güç olmasın derler ya bazen, adalet söz konusu olunca geç olması güç olmasına neden oluyor.

        DÜNDEN İYİ, YARINA ALLAH KERİM

        GEÇEN hafta iki günlük bir tatil kaçamağı yaptım.

        Mesleki deformasyondan ötürü tatil bile işin bir parçası oluyor.

        Ben de iki günde turizmcilerle sohbet ederek biraz sektörün durumunu anlamaya çalıştım.

        1. Turist sayısında geçen yıla oranla büyük bir artış var gibi görünmekle beraber, Avrupalı turist sayısında ciddi bir düşüş söz konusu.

        2. Arap turistler, en lüksünden en köhnesine kadar her türlü tesiste kalabalık bir kitleyi oluşturuyor. Türk müşteriler durumdan rahatsız; çünkü Araplar hayli gürültücü ve kültürel farklılıklar fazla göze batıyor, ama turizmciler şikâyetçi değil. Bir turizmci, “Biz onları tersten okuyoruz” diye veciz bir laf etti. “Arap-Para” durumu yani.

        3. Geceleme açısından durum iyi görünmekle beraber, doluluk-gelir orantısında yüzde 30’luk bir gerilemeden söz ediyor herkes. Bazı bölgelerde bu oran daha da yüksek.

        4. Yerli turistler fiyatlardan şikâyetçi.

        5. Gelirlerdeki gerileme ücretlere yansıdığı için kalifiye turizm personelinde sıkıntı var. Bu her yerde servis kalitesine de yansıyor

        6. Rusların geri dönüşü sektördeki en büyük memnuniyet kaynağı, ancak zengin Rusların Türkiye’yi tercihinde ciddi bir gerileme var.

        7. Batılı turisti imaj çok etkiliyor. Bu alanda bağımsız STK’ların, hükümet dışı kurumların çok ciddi lobi yapması gerekiyor.

        8. Arap turistin yoğunluğu, Batılı turistin daha da azalmasına yol açacak korkusu hâkim.

        9. Arap turistlerin, zengin Arap turistleri de rahatsız edeceği ve alt gelir gruplarındaki Arapların tatil cenneti olacağımız kaygısı yaratıyor.

        10. Kruvaziyer turizminde ciddi gerileme var. Yabancı bandıralı yatlarda ve yat turizmi için gelen yabancılarda ciddi düşüş var.

        İşin özü, yeni Bakan Numan Kurtulmuş’un önündeki tablo geçen seneden daha aydınlık ama tablonun cilası parlak değil.

        MATEMATİĞE KIYMAYIN

        ŞİRİNCE’ye hiç gittiniz mi bilmiyorum. Sevan Nişanyan’ın bir iki megalomanik zırvalaması dışında insanı rahatsız edecek bir yapılaşması asla yoktur.

        Ancak gözü rahatsız etmese de yasaları rahatsız eden bazı yapılar var Şirince’de ve şimdi bunlar yıkılacakmış.

        Yıkılacak yapılar arasında beni sadece biri ilgilendiriyor: MATEMATİK KÖYÜ.

        Bilimle ilişkisi sınırlı ülkemizde, küçük bir vaha olan Matematik Köyü.

        Hemen hemen tüm bilimlerin alfabesi olan matematik alanında Türkiye’nin durumunun vahim olduğunu PISA sonuçlarından biliyoruz.

        Matematik Köyü, Ali Nesin tarafından kurulmuş ve İlk Çağ okullarını anımsatan bir bilgi yuvası.

        Minicik, kendi halinde bir yer.

        Ne bir Gökkafes, ne Ataköy sahilindeki bina duvarı, ne 16/9...

        Gelecek nesillere bilgi aktarmamızı sağlayan kendi halinde mini bir yerleşke.

        Bu işe Milli Eğitim Bakanı mı bakar, Kültür Bakanı mı bilemiyorum.

        Ama kıymayın Matematik Köyü’ne.

        Şirince’yi çirkinleştirmiyor o köy, tam aksine Şirince’yi şirinleştiriyor, değer katıyor.

        HALK DÜŞMANI NO 3

        İNANABİLİYOR musunuz, Türkiye’yi cehennem karanlığına sürüklemeyi amaçlayan ve bunu bir miktar da olsa başaran darbe girişiminin 3 numaralı ismi bu rezilmiş.

        Adı Kemal Batmaz...

        Türk Ordusu’nun şerefli üniformasını kirleten alçaklar, işte bunun karşısında selam durmuşlar.

        Dün “İşte bu” dediler.

        İlk defa tamamını gördüm.

        Gerçi tamamı da vesikalıktan az büyük, ama yine de inanamadım.

        “Herhalde bir bu kadarı da yerin altındadır” dedim.

        Ve buna selam duran o paşalara inanamadım.

        MİLAN İŞİ

        FATİH Terim, Milli Takım’dan ayrıldıktan sonra da sözleşme süresinin sonuna kadar maaşını almaya devam edecek.

        Velev ki, bu sırada bir başka takımla anlaşıp orada işe başlasın.

        Eğer kimseyle anlaşmazsa 15 ay boyunca her ay 1 milyon küsur TL’yi cebe indirecek.

        Bu şu demek.

        Eğer bir takım, Fatih Terim’e yıllık 3.5 milyon Euro’dan fazla para vermeyi kabul edip bir anlaşma imzalamazsa Terim kimseyle anlaşmaz ve o parayı çatır çatır alır.

        Nereden mi biliyorum.

        Biliyorum; çünkü Milan’la da aynı mukaveleyi yapmıştı...

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Bardağın yarısının boş mu dolu mu olduğunu değil, tamamını nasıl doldurabileceğimizi düşündüğümüz zaman.

        Diğer Yazılar