Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN keyfim hayli kaçtı.

        Muhabirlerimizden gelen fotoğraflardı keyfimi kaçıran.

        Dünden beri birkaç muhabirimiz Türkiye’nin Doğu ucunda.

        Benim de şehrim olan Van’ın yakınlarında Malazgirt’te.

        Birkaç arkadaşımız ise Türkiye’nin Batı ucunda, hepimizin kendimizi hemşerisi saydığımız, hepimizin soyundan birkaç kişinin şehit olarak yattığı Çanakkale’de.

        İkisi de bizim için çok önemli.

        Biri 1071 yılında Anadolu’nun kapılarını Türk boylarına ardına kadar açan Malazgirt Zaferi’nin kazanıldığı topraklar.

        Diğeri ise 1071’de devlet kurarak girdiğimiz bu topraklardan bizi atmak isteyenlere boyun eğmediğimiz ve buralarda sonsuza kadar kalıcı olduğumuzu kanımızla gösterdiğimiz yer.

        Malazgirt’te iktidar güç gösterisinde, Çanakkale’de ise muhalefet.

        Biri orada kökümüze sahip çıktığını göstermeye çalışıyor, diğeri ise diğer yanda “adalet”e sahip çıkmak istiyor.

        1800 kilometre aralıklı iki güç gösterisi.

        Halbuki ikisi de bizim.

        Çocukluğumdan beri Malazgirt’le ne kadar gurur duyuyorsam, Çanakkale’yle de o kadar övünüyorum.

        Biri ne kadar benimse, öbürü de en az o kadar bana ait.

        Ama ne yazık ki, öyle bir hale getirilmiş ki, olay sanki yüzde 51 Malazgirt’te, yüzde 49 Çanakkale’de gibi olmuş.

        Oysa değil.

        Bunu bir tahterevalli oyunu zannedenler uyansın artık.

        Bu 1800 kilometrelik bir tahterevalli olsaydı eğer, bu ağırlığı taşıyamaz, ortadan ikiye kırılıverirdi.

        Kırılmıyorsa sizin becerinizden değil, sağlamlığındandır.

        Bırakın bunun iki ucunda zıplamayı.

        Bilin ki, bu millet o tahterevallinin tamamına yayılmış vaziyette.

        Ve bilin ki, kolay kolay kırılmaz ama kırılırsa eğer en sert düşecek olan, tahterevallinin ucunda oturanlardır.

        **************

        BİZ DURDUĞUMUZ YERDEYİZ

        AK Parti politikalarının savunucusu bazı gazeteciler, bir süreden beri Ergenekon ve Balyoz davalarının FETÖ komplosu nedeniyle çökmesinin, bu davaları geçersiz hale getirdiğini söylüyor, ama ekliyorlar: “İşin içinde FETÖ komplosu olması, Ergenekon’un ve TSK içinde darbe yanlılarının olmadığı anlamına gelmez.”

        Bu fikri savunanların tezine göre, bu davalar farklı biçimde yeniden açılabilmeli. Bunu açık açık söylemiyorlar, ama ben söylediklerinden bu anlamı çıkarıyorum.

        Benim ise bu davaların başından beri söylediklerim şunlar:

        - Milli Görüş zihniyeti, “Glu glu dansı yapıyorlar” derken dahi biz 1990’ların ortasından beri devlet içindeki çeteleşmelerin ortaya çıkarılmasını istiyorduk.

        - Susurluk kazası bir bomba gibi patlarken Refahyol iktidarı bu meselenin üzerini kapatmak için cansiperane bir uğraş içine girmişti.

        - Ergenekon Davası henüz daha açılmamış, kimsenin bir şeyden haberi yokken ve komplonun ilk adımları atılırken Abdullah Gül nasıl olup da “Daha neler ortaya çıkacak, görecek ve şaşıracaksınız” mealinde bir açıklama yapabilmişti.

        - TSK içinde FETÖ’cülerin yolunu açacak bir “temizlik” başlatılırken, kamuoyunu ikna edebilmek için yıllardır haklarında pek çok iddia bulunan ve “lekeli” görülen isimler ile temiz isimler bir araya getirilip aynı çuvala tıkılmış ve temizlerin de kirli gibi görünmesi sağlanmıştı.

        - Görevde oldukları dönemde hiçbir darbe girişiminde bulunmamış komutanlar, emekli olduktan sonra “Darbe yapacaklar” suçlamasına maruz kalmış ve “fiili imkânsızlık” göz önüne alınmamıştı.

        Bizim gibi pek çok gazeteci o dönem bunları hep gündeme getirdik.

        Bunları anlatan pek çok kişiyi, Çetin Doğan’ın kızını, damadını ve tutuklu generallerin eşlerini ekrana çıkardık.

        Gerçeği bulmaya çalıştık.

        O gün kayıtsız şartsız bir biçimde FETÖ tezlerini destekleyenler ve TSK içinde FETÖ’cülerin yolunu temizleme operasyonuna bilerek veya bilmeyerek kayıtsız şartsız destek verenler, bugün “Evet ama devlet içinde çeteler vardı” diyorlar.

        Evet çocuklar vardı ve biz bunlarla 1990’ların başından beri mücadele edilsin istiyoruz.

        Ama bunu paralel devleti değil, hukuk devletini güçlendirmek için istedik.

        Fark burada.

        **************

        SİYASİYDİ TOPLUMSAL OLUYOR

        ALMANYA’yla karşılıklı uyguladığımız gerilim politikası, iki ülke için de onulmaz yaralara yol açmaya amade görünüyor. Tepede başlayan “karşıtlık”, giderek kök salıyor, kurumsallaşıyor, toplumsal genetik hafızaya kaydolmaya başlıyor.

        Bakın Almanya’nın önemli bir şirketinin Türkiye’deki temsilciliğinde çalışan bir yönetici ne diyor:

        “15 Temmuz öncesi şirket çalışanları olarak Almanya’daki merkezle ilişkilerimiz gayet düzgün idi, fakat ne hikmetse o tarihten sonra ülkemize bakış açıları 180 derece dönmüş durumda.

        Firma sahibi, yazları tatilini sürekli güney sahillerimizde geçirirken şu an Almanya’daki çalışanlarına güvenlik gereği Türk Hava Yolları’nı kullanmama talimatı verildi.

        Bu yetmezmiş gibi Uzakdoğu uçuşlarında İstanbul aktarmasını da yasakladılar. Artık Emirates Havayolu ile Dubai aktarmalı gidiliyor.

        Türkiye’de yapılan fuarlara da katılmama kararı alındı; çünkü fuar standını kuracak kişiler güvenlik endişesiyle Türkiye’ye gitmek istemediklerini belirtmişler.

        Anlayacağınız Türkiye’de kendi firması olmamıza rağmen (distribütör ya da temsilci değiliz) bize tavır almış durumdalar.”

        Bu firma bir Mercedes, bir Siemens boyutunda değil, ama kendi alanında önemli bir firma ve açıkçası bir bakış açısını yansıtıyor. Artık mesele Erdoğan-Merkel, Gabriel-Çavuşoğlu meselesi olmanın ötesine taşmış durumda.

        **************

        ARDA VE TUGAY

        SEVGİLİ Arda kardeşimiz, Barcelona’da kadroya giremiyor.

        Futbol dünyasında nasıl etki veya imaj bıraktıysa, tüm yeteneğine rağmen kendisine talip olan da yok duyduğumuz kadarıyla.

        Arda adına da, bizim adımıza da üzücü.

        Oysa bu yetenek çok daha fazlasını hak ediyordu.

        Oysa bakın Tugay Kerimoğlu’na.

        Dünyanın tartışmasız en üst düzey, en büyük ve en önemli ligi olan İngiliz Premier Ligi, geçtiğimiz günlerde resmi internet sitesinde ne yaptı biliyor musunuz?

        Yıllar önce futbola veda eden Tugay Kerimoğlu’nun doğum gününü “Happy birthday Tugay” diye kutladı.

        Yetinmedi, Tugay’ın gollerinden oluşan bir uzun video yayınladı ve “Muhteşem Türk” diye Tugay’a Premier Lig’e renk kattığı için teşekkür etti.

        Efsanevi Teknik Direktör Hughes ise kendisiyle yapılan bir röportajda sorulan, “Oynadığınız en iyi 3 oyuncu kimlerdi?” sorusuna, “Bryan Robson, Eric Cantona ve Tugay Kerimoğlu” yanıtını verdi.

        Tugay İngiltere’de ne Manchester United’da, ne Chelsea’de, ne Liverpool’da oynadı.

        Blackburn Rovers gibi sıradan bir takımın formasını giydi.

        Ama kişiliğiyle, adamlığıyla öyle bir iz bırakmış ki, hâlâ unutulamıyor, hâlâ teşekkürler alıyor.

        Keşke sen de öyle yapabilseydin Arda.

        Ve hâlâ çok geç değil.

        Emin ol değil.

        **************

        DİGİTURK: HAKLIYDINIZ DÜZELTİYORUZ

        GEÇEN hafta “Digiturk ve Bein Sports rezaleti” diye bir yazı yazdım.

        Hayli ağır.

        Digiturk’ten aradılar.

        Görüşmek istediler.

        “Tabii” dedim.

        Geldiler.

        “Yazdıklarınızda sonuna kadar haklıydınız, ama biz bunu değiştiriyoruz artık” dediler.

        Satıldı satılacak denilirken bir de kamu tarafından el koyulan Digiturk’te büyük sıkıntılar yaşandığını, bunun sonucunda da büyük sorunlar oluştuğunu ve şimdi yeni sahiplerle bunu değiştirmeye çalıştıklarını anlattılar.

        Digiturk’te geçmişte 1500 değişik tarife varmış.

        Aynı şeyi izleyen kişiler, yüzlerce farklı miktar ödüyormuş.

        Şimdi bunların sayısını 4’e düşürmüşler. Sadece 4 farklı tarife.

        Eskiden giren çıkamıyordu.

        Çünkü her seferinde yeni bir hizmet öneriyorlar ve her önerilen hizmeti aldığınız zaman isteseniz de istemeseniz de bir taahhütte bulunmuş oluyormuşsunuz. Şimdi artık bu yok.

        Taahhüdünüz tek ve süresi belli. Ek taahhüt yok. Bitince çıkmak çok kolay.

        En üst paketi satın alanlara servis ücreti yok, sadece gerekirse parça ücreti var.

        Yani Digiturk’e bir ciddiyet gelmiş.

        Bu arada ben de kendilerine geçen pazar maç sonrası yayını çok beğendiğimi, yeni grafiklerin çok iyi ve şık olduğunu, çok aydınlatıcı bir yayın yapıldığını, Bülent Korkmaz’ın, Metin Tekin’in ve Önder Özen’in çok iyi yorumculuk yaptıklarını, benzer grafiklerin canlı yayın maçlara da uygulanmasının çok iyi olacağını söyledim.

        **************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Siyasi liderler, toplumun tamamının olası seçmenleri olduğunu unutmadığı zaman.

        Diğer Yazılar