Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD’nin dengesiz başkanı Trump’ın Kudüs’ü başkent olarak tanımaya karar vermesi, aslında hiç de sürpriz bir adım değil.

        Trump, ABD’nin en kültürsüz, en cahil, en ilkel seçmenine hitap etmek için yaptığı seçim kampanyası sırasında Kudüs’ü başkent olarak tanıyacağını açıklamıştı.

        Ortada garip bir durum yok, seçim vaadini gerçekleştiriyor.

        Trump daha önce de seçimler sırasında verdiği “aptalca” sözleri tutma konusunda adımlar attı, ama tüm bu kararlar kongre veya senato kararı gerektirdiği için ve ABD Kongresi’nde hâlâ aklı başında adamlar olduğu için duvara çarpıp dönmüş, Trump’ın saçmalıklarına geçit verilmemişti.

        Fakat bu kez durum farklı.

        Trump’ı engelleyebilecek bir baraj yok.

        Çünkü ABD’nin Kudüs’ü başkent olarak tanıma kararı, ABD Kongresi tarafından on yıllar önce alındı.

        Yani karar “hazır”.

        Ancak Trump’tan önceki Bush, Clinton, Obama gibi başkanlar bu kararı imzalamadılar ve başkanlık yetkilerini kullanarak “Kudüs kararını” uygulamaya sokmadılar.

        Bugün Trump’ın bu kararı uygulaması için herhangi bir prosedürü geçmesine gerek yok.

        Eski bir kararı uygulamaya koyacak ve bitecek.

        Bu karar Başkan Trump’ın Ortadoğu’ya bakışını da net biçimde ortaya koyuyor.

        Trump’ın bölgede barış ve huzur değil, daha fazla kargaşa, daha fazla düşmanlık istediği açıkça görülüyor.

        Çünkü bu karardan sonra, zaten ilişkilerin gergin olduğu Türkiye değil, sadece savaşmak istediği İran değil, bölgedeki en yakın müttefikleri Suudi Arabistan’ın da, darbeci Sisi’nin de Kudüs’ün başkent olmasına kayıtsız kalmaları zordan öte neredeyse imkânsız.

        Trump’ın bu adımından sonra Ortadoğu’yu karışmaktan kurtaracak tek bir ülke kalıyor: İsrail.

        İsrail’de “Durun yahu, ne gerek var?” diyecek aklıselim birileri çıkmaz ise Ortadoğu daha da huzursuz bir yer olacak.

        İsrail ise bölgede Suudileri ve Mısır’ı da kaybedecek.

        Belki de tek dostu olarak bazı Kürtler kalacak.

        *************

        YÜZDE 50 KADIN

        CHP’nin çalışkan milletvekillerinden Umut Oran, artık milletvekili değil ama hâlâ çalışkan.

        Milletvekili olmasa da partisiyle bağı sürüyor. Sosyalist Enternasyonal’deki görevinde hâlâ aktif ve CHP’yi burada temsile devam ediyor.

        Oran, Dünya Kadın Hakları Günü’nde bir mesaj yolladı ve başta kendi partisi olmak üzere tüm siyasi partilere bir öneri getirdi.

        Aslında önerinin fikir babası Umut Oran değil.

        - Birleşmiş Milletler, 2030 yılına kadar bu fikrin gerçekleştirilmesini sağlamak için bunu gündeme aldı.

        - Sosyalist Enternasyonal de 2017 yılı başında bu fikri 2021’de tüm kurul ve komitelerinde hayata geçirmek için karar verdi ve açıkladı.

        Oran bu kararın, en azından Sosyalist Enternasyonal üyesi CHP’de de aynı şekilde uygulanmasını bir öneri olarak getiriyor.

        Oran’ın CHP’ye önerisi şu:

        - Zaten asla dolduramadığımız kadın kotasını kaldıralım.

        - Kadın kotası yerine cinsiyet kotası getirelim.

        - Yüzde 50 yüzde 50 kadın-erkek eşit temsiliyet kuralı getirelim.

        - Temsilde gerçek adaleti sağlamanın yolu bu eşitliği sağlamaktır.

        Oran’a bunun ne yararı olduğunu sorunca verdiği yanıt ise şu:

        “İlerici ve öncü olmak zorundayız. Farklı olmak zorundayız. Başkalarının yapmaya cesaret edemediği adımları atmak zorundayız. İktidar alternatifi olmak ancak devrimci, cesur ve toplumun kılcal damarlarına kadar bunu iletecek bir ağa sahip olmakla başarılabilir. Bu da kadınların katılımıyla mümkün olabilir. Siyasette kadının rolünü ve önemini öne çıkarmalıyız.”

        Bu CHP’yi iktidar alternatifi yapar mı bilmiyorum.

        Ama en azından temsilde “adil” bir parti yapacağı kuşkusuz.

        Tabii o yüzde 50’nin AK Partili kadınlar kadar çalışkan olması partiyi iktidara taşıyabilir. Çünkü AK Parti’nin tabandaki gücü, erkeklerden değil kadınlardan geliyor.

        *************

        GALİBA ANLAMA ÖZÜRLÜYÜM

        BUGÜNLERDE çok fazla “anlamadım” yazısı yazmaya başladığımın farkındayım.

        Ya bende bir sorun var ya da olan bitende.

        ABD’de İran’a yasadışı mal satışını organize ettiği ve ambargoyu delmesine yardımcı olduğu iddiasıyla yargılanan biri var: Reza Zarrab.

        Zarrab yargılama sonrasında serbest kalırsa Dubai’ye yerleşecekmiş.

        Anlamama durumum burada başlıyor.

        Ambargo delici Zarrab’ın yerleşeceği Dubai, İran karşıtı cephede Suudi Arabistan’ın yanında yer alıyor.

        İran’la ilişkisi olduğu için komşusu Katar’la kavga ediyor.

        Buna karşın İran’a yasadışı mal satarak zengin olan Zarrab’a kucak açıyor.

        Bu yaman çelişkiyi benim aklımın alması pek mümkün değil.

        *************

        YANLIŞI BEĞENMEK

        KEMAL Kılıçdaroğlu’nun konuşmasındaki bir cümleyi yanlış bulduğumu söyleyince, CHP’lilerden yanıt geldi.

        Daha önce benzer bir cümleyi Süleyman Soylu da CHP Lideri için kullanmış.

        Ve demiş ki: “İspat edemezsen boğazına ne takacağız göreceksin.”

        Demiştir mutlaka.

        Peki, ben de CHP’li dostlarımıza şunu sorayım.

        Süleyman Soylu’nun bu cümlesini beğendiniz de onun için mi tekrarlıyorsunuz?

        Bunu yanlış buluyorsanız, aynı yanlışı yapmanın ne gereği var.

        Suimisal, emsal olur mu?

        Soylu’nun yanlış yaptığında hemfikirsek, aynı yanlışı yapmanın âlemi var mı?

        *************

        YOK HÜKMÜNDE

        ERTUĞRUL Özkök mesaj atmış.

        “Belki inanmayacaksın ama Emin’i artık hiç okumuyorum. Ötekini de. Ama geçmişte çok insana hakaret üstüne hakaret ettiler. Ben onlar için söylüyorum bunları. Yoksa sana bana hakaret eden sadece onlar değil.”

        Açıkçası bu yanıtta katılmadığım yanlar var.

        Çölaşan ve diğeri aynı şey değil.

        Çölaşan, hakaret etti, şunu yaptı bunu yaptı ama asla “Ben devletim, ben MİT’im, ben Cumhurbaşkanı’yım” gibi laflar etmedi.

        Benim bu konuda çözümüm net.

        Yoklarmış gibi davranıyorum.

        Çünkü zaten “yoklar”.

        *************

        BELKİ ÖZRÜ

        SEVGİLİ okurlar, Siz bu satırları okurken ben Paris’te olacağım. Gezmeye, yemeye içmeye değil, Sevgili Celal Şengör’le beraber Fransız Bilimler Akademisi’nde ve Paris Paleontoloji Enstitütüsü’nde bazı bilimsel toplantılara katılmaya gidiyoruz. Oldukça yoğun programımız içinde yazımı yazamazsam şimdiden özür dilerim.

        *************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        “Yapamıyorum” demenin aslında “Yapmıyorum” demek olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar