Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇOK değerli hocam, çok kıymetli dostum, çok sevgili program partnerim İlber Ortaylı, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nden birini alır da ben orada olmaz mıyım?

        Dün, ödüllerin takdim edildiği tören için Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeydim.

        Doğrusunu isterseniz, az sayıda davetli vardı ve şahane bir organizasyon yapılmıştı.

        Uçağımızdan karşılanmamıza, Külliye’ye ulaştırılmamıza kadar saat düzeniyle işleyen bir sistemle Külliye’deki salonda yerimizi aldık.

        Türk resminin önemli değerlerinden ressam sevgili Mehmet Uygun’la beraberdik gün boyu ve arada bir diğer ödül sahibi sanatçı çok sevdiğim Selahattin Kara’yla da kucaklaşma fırsatı bulduk.

        Ödül alan tüm değerler, siyasete hiç dokunmadan ama sanatın ve bilimin önemini vurgulayan konuşmalar yaptı.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan da iç siyasete girmeden, dış gelişmelerle ilgili, iktidar yanlısı veya muhalif herkesin onayladığı bir konuşma yaptı.

        Ödül töreninin benim açımdan en keyif verici tarafı, ödüllerin hiçbir siyasi kaygı taşımadan “hak edene” verilmiş olmasıydı.

        Ne İlber Ortaylı’ya, ne Selahattin Kara’ya, ne Göksel Baktagir’e, ne üstat Ali Toy’a, ne de Nurettin Topçu’ya kimsenin itiraz edeceğini zannetmiyorum.

        Son yıllarda topluma damgasını vuran “ayrışmacı” yaklaşım, ödüllerin dağıtımında söz konusu olmadığı gibi salondaki davetli grubu için de söz konusu değildi.

        Açıkçası içimde “toplumsal kucaklaşmaya dair” bir umut belirdi.

        Bana göre törenin en büyük ödülü sanki buydu...

        *************

        FETÖ’YE KALKAN MI!

        DÜN internet haber sitelerinde gezerken birden tansiyonum yükseldi.

        Artık genç de sayılmam, tansiyon yükselmesi iyi gelmiyor ama elimde değil.

        Söylenenler, yazılanlar korkunçtu.

        İnternet sitesindeki iddialara göre, bir gazeteci, bir televizyon programında FETÖ’cülere sorgu sırasında işkence edilerek konuşturulmaları gerektiğini söylemiş. Yetinmemiş, uygulanabilecek işkence yöntemlerini sanki Ebu Gureyb Hapishanesi’nde yıllarca görev yapmış bir işkencecibaşı edasıyla uzun uzun anlatmış.

        Bununla da yetinmemiş.

        Devletin kaçak FETÖ’cüleri kaçtıkları ülkelerde yakalayıp infaz etmesi, bunun için de özel timler oluşturulup yurtdışına gönderilmesi gerektiğini anlatmış.

        Bunlar gerçekten söylendi mi bilmiyorum.

        Ancak birkaç farklı internet sitesinde, üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri gördüm.

        Eğer bunlar söylendiyse bu söylemlerin birkaç amacı olabilir:

        1. FETÖ’cülerin bulundukları ülkelerden sığınma hakkı alabilmelerini sağlamak.

        2. Devletin böyle bir operasyon yapacağını haber alıp bunun önünü kesmek.

        3. FETÖ’cülerin yarın öbür gün yurtdışında açacakları davalarda haklı konuma geçmelerini temin edecek malzemeyi sağlamak.

        4. Yukarıdakilerin hepsi. Ben oyumu son şıktan yana kullanıyorum.

        Aklı biraz başında bir devletin bunu söyleyene kulak asmayacağını da biliyorum.

        *************

        ÜNAL ERKAN

        DÜNKÜ yazımda Mehmet Ağar’ı alkışlayıp Ünal Erkan’a sitem edince, telefonumda eski bir dostun sesini işitme fırsatı buldum.

        Ünal Erkan’ın sesini.

        Türkiye’nin çok zor dönemlerinde çok krİtik görevler yaparken tanımıştım Erkan’ı.

        Terörün en zor günlerinde herkesin kaçtığı OHAL Valiliği’ni sırtladığı günlerde beraberdik.

        Tunceli’ye devletin uyguladığı gıda ambargosunun kaldırılması için çaba gösterdiğim günlerde, OHAL Valisi olarak onun desteğini bulmuştum yanımda.

        Tunceli’de birlikte atmıştık devlet eliyle yapılan ilk cemevinin temelini.

        Köy köy, mezra mezra gezip terör mağdurlarına, boşaltılan köylerin köylülerine yaptırttığı konutları kaç kez birlikte dağıtmıştık.

        Görevi bitince de köşesine çekildi. Ne konuştu, ne yazdı.

        Ama dün aradı.

        “Haksızlık etmişsin” dedi.

        Ben gerekçelerimi sıraladım.

        O da kendi gerekçelerini anlattı:

        “Mahkeme beni çağırdı mı ki gidip anlatayım?” dedi.

        “Mehmet Ağar dostumuz gidip anlatmış, çok da iyi yapmış” dedi.

        “Ben de bilirim ki Hüseyin Çapkın iyi bir polistir, onurlu bir adamdır, dürüst bir emniyetçidir” dedi.

        “Ama içinde olmadığım, bilmediğim, tanığı olmadığım bir dönemle ilgili zaten ne söylemem beklenebilir ki! Ben kendi zamanımı bilirim. Gerisini bilmem. Bilmediğim şeyle ilgili de bir şey söylememek gerekir” diye noktaladı.

        *************

        3.5 YIL ETİĞE AYKIRI

        CUMHURBAŞKANLIĞI Külliyesi’nde de gündem Galatasaray’dı.

        Gerek Külliye personeli, gerekse misafirlerden yanıma gelen herkes ikinci cümleden sonra, “Ne olacak bu Galatasaray?” diye başlıyordu cümleye.

        Herkesin ortak fikri ise Dursun Özbek’in Galatasaray’ı kötü yönettiği ve apar topar aldığı seçim kararının “iyi niyetten yoksun bir hareket” olduğuydu.

        Konuştuğum herkes, “Galatasaray bir alternatif yaratmalı” dedi.

        Ben de herkese, “9 günde sağlıklı bir alternatif yaratılamaz ama Galatasaray’ı sağlıklı bir seçime taşıyacak ve tüm alternatif adayları aynı çatı altında buluşturabilecek bir aday çıkmalı” dedim.

        Bu aday kim olabilir?

        Ben Duygun Yarsuvat dedim dün. Camiada en sıcak bakılan o.

        Hıncal Uluç da dün Selahattin Beyazıt demiş. Keşke olsa ama Selahattin Abi artık bu işe girmez, girenlere destek verir sadece.

        Faruk Süren de aynı işlevi üstlenebilir ama girmez; çünkü girdiğine pişman edecek bir grup pusuda bekliyor.

        Şu anda çıkabilecek gibi duran birkaç aday var ama ben bu saçma seçimde 3.5 yıllığına seçilecek bir yönetimi doğru bulmuyorum, böyle “ahlak dışı bir seçimle” 3.5 yıllığına başkan seçilmeyi de Galatasaray etiği açısından zararlı görüyorum.

        *************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Makamlara, makamları kirletmek için oturmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar