Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TBMM Başkanı İsmail Kahraman övünmüş:

        “Meclis’te en çok inşaat benim dönemimde yapıldı.”

        İki ihtimal var.

        Ya Bayındırlık Bakanı olmak istiyordu olamadı, içinde kaldı.

        Ya da memleket geleneğine uyarak müteahhit olmak istiyordu ama başaramadı.

        Çünkü bir Meclis Başkanı inşaatla övünmez benim bildiğim.

        TBMM Başkanı övünç madalyası takmak istiyorsa şöyle kallavi bir CV’si olmalı:

        - TBMM en çok birleşimi benim dönemimde yaptı.

        - TBMM’de en çok yasama faaliyeti benim dönemimde gerçekleştirildi.

        - Meclis Başkanlığı yaptığım dönemde şu kadar yasa çıkarıldı. Bu Cumhuriyet rekorudur.

        - Dönemimde seçmenlerin TBMM’ye verdiği dilekçelerden şu kadarına yanıt verildi ve vatandaşın sorunlarının çözümüne rekor sayıda katkı sağlandı.

        - Benim dönemimde TBMM çatısı altında veya genel kurul salonunda tek bir kavga bile olmadı.

        - Benim dönemimde hiçbir milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılmadı.

        - Benim dönemimde tek bir milletvekilimiz bile cezaevine atılmadı.

        Benim bildiğim bir Meclis Başkanı bunlarla övünür.

        İnşaat metrekaresi ile değil.

        Milletin 2 numarayı uygun gördüğü o makam, ne müteahhitlik makamıdır, ne de taşeron müteahhitlere işverenlik!

        ***********

        ABD DAHİL HERKES GİDİNCE

        ZEYTİN Dalı Harekâtı’nda zaman geçtikçe uluslararası eleştirilerin ve buna bağlı olarak baskıların artacağı tahmininde bulunmuştuk.

        Yavaş yavaş da olsa, şimdilik çok cılız da olsa bazı sesler yükselmeye başladı.

        Özellikle de Fransa’dan.

        Başarılı bir emperyalist olmayı beceremeyen Fransa’nın Suriye’ye ilgisi bilinen bir gerçek.

        Libya’nın ve Suriye’nin karışmasında Fransa’nın “yağmadan mal kaçırma” hevesiyle attığı adımları da kimse unutmasın.

        Şimdi de “Türkiye, Suriye’de işgalci konumuna düşmemeli” diyor alçak sesle de olsa.

        Dünyadan gelen ve daha da gelecek olan bu seslerin “kısık” olmasının en önemli nedeni, Türkiye’nin “çok haklı”, bölgedeki ABD varlığının “çok haksız” olduğunun çok açık olması.

        Yine de bir süre sonra bu seslerin tonu yükselecek, hiç kuşkunuz olmasın.

        Ama umursamamamız gerekiyor.

        Yapmamız gereken tek şey, net bir açıklama:

        “Türkiye, Suriye’de merkezi otorite ülkenin tamamında kontrolü sağlayıp bölgedeki yabancı unsurların tamamı bölgeyi terk etmediği sürece hem kendi hem de dünyanın güvenliği açısından bölgedeki operasyonları terör örgütü ayrımı gözetmeksizin sürdürecektir. Suriye Devleti’nin kontrolü sağlayacak duruma gelmesinin ardından, güvenliğini sağladığı bölgeyi Suriye hükümetinin kontrolüne bırakarak çekilecektir.”

        Bu tarz bir açıklama haklılığımızı pekiştirir.

        ***********

        MANGALDA KÜL MİLLİYETÇİLİĞİ

        YAHU bir ülke bu kadar mı gayri ciddi olabilir?

        En ciddi işin bile suyu bu kadar mı çıkarılır?

        Güney sınırımızda çok ciddi bir işin içindeyiz.

        Ve Yılmaz Morgül isimli sanatçımız açıklama yapıyor: “Beni de askere alın, Afrin’e gitmek istiyorum.”

        Tövde estağfurullah...

        Yahu böyle ucuz mu olur bu işler?

        Adam neredeyse benimle yaşıt.

        50’sini geçeli epey olmuş. Askerlik açısından “çağdışı” denilen konumda.

        “Beni de alın askere” diyor.

        Ne o; haber olacak, adı duyulacak.

        Ayıptır kardeşim, ne burası Survivor yarışması mı?

        Hadi onu geçelim.

        Daha beteri var.

        Kendini “milliyetçi” olarak tanımlayan bir grup, vergi dairesine gitmiş ve “Afrin’e destek olsun” diyerek “vergi borçlarını” ödemişler.

        Bakın, “Bağış yapmışlar” falan demiyorum.

        Vergi borçlarını ödemişler.

        “Ordumuz savaşıyor, para lazım, biz de vergimizi ödeyelim bari” demişler.

        Ordu savaşmasa en önemli vatandaşlık görevlerinden biri olan vergiyi ödemeyecekler.

        Ödememişler de zaten.

        Ama sorarsan “milliyetçiler”.

        Tövbe ki tövbe...

        ***********

        CHP’NİN MANTIĞI OLSA OLSA BU MU!

        CHP’nin ne yapmaya çalıştığı konusu giderek kafamda netleşmeye başladı.

        Gerçi anlamlandırabilmek için birkaç gecemi uykusuz geçirdim ama galiba sonunda buldum.

        Kemal Kılıçdaroğlu’nun veya kendisini yönlendiren akıl hocalarının yapmaya çalıştığı şey şu olmalı: Türk siyasetini normalleştirmek.

        - Öncelikle CHP’nin seçmen kitlesinden başka sığınacak yer bulamayan sağ görüşlü ama laik ve Cumhuriyet ilkelerine bağlı seçmenleri, yani eski DYP ve ANAP seçmenlerini CHP’den uzaklaştırmak ve başka bir parti çatısı altına itmek.

        - Uzaklaşan bu seçmenlerin başka bir parti altında toplanması sonucunda alternatif bir sağ parti yaratmak.

        - Bu sağ partinin alternatif olabileceğini gören ve AK Parti’den artık çok da memnun olmayan ama kerhen AK Parti’yi destekleyen bir seçmen grubunun da bu partiye yönelmesini sağlamak.

        - Sayısal olarak olmasa da ses olarak yüksek olan ulusalcıların partiyi terk etmesiyle parti içindeki gürültüyü azaltmak.

        - Doğacak boşluğu HDP’ye oy veren ama özünde PKK’yı desteklemeyen seçmenle ve milliyetçi politikalar nedeniyle AK Parti’den kopması muhtemel Kürt seçmenle doldurmak.

        - Böylelikle sağda AK Parti’ye bir alternatif yaratırken, CHP’nin ulaşamadığı bir seçmene ulaşmasıyla fazla oy kaybetmeden iktidar seçeneklerini artırmak.

        Saçma sapanlığa ancak böyle bir mantıklı çözüm bulabildim. Bu bir plansa eğer şimdilik “Bir kısım seçmeni CHP’den uzaklaştırma bölümü” tutacak gibi duruyor.

        Gerisi ise belli değil.

        Hatta şimdilik AK Parti’ye yarama ihtimali çok daha fazla gibi.

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Türkiye’de yaşamamıza rağmen aklımıza mukayyet olabildiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar