Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın Cezayir ziyaretinden önce, Cezayirli bir “yazar” uzunca bir yazı kaleme aldı.

        Huffington Post da bu yazıyı yayınladı.

        “Cezayir’e hoş gelmediniz” başlıklı yazı hayli ağır bir Erdoğan eleştirisiydi.

        Ancak yazar hızını alamamış, yazısını tarihi “Türkiye düşmanlığı”na dönüştürmüştü.

        Erdoğan elbette eleştirilebilir, bu eleştirinin sınırları çok geniş olabilir, ama bunu bir ülkeye “satır aralarına gizlenmiş” bir düşmanlığın malzemesi yapmak hem ayıptır, hem haksızlıktır.

        Ama belli ki, bu durum Cezayir’e özgün bir havayı yansıtıyor.

        Çünkü dün de Cezayirli bir gazeteci, Erdoğan’a “Türkler burayı işgal etmedi mi?” diye sormuş.

        Erdoğan’ın yanıtı güzel: “Eğer öyle olsaydı siz bu soruyu bana Fransızca değil, Türkçe soruyor olurdunuz.”

        Öyle ya, çok değil 1960’larda Cezayir’den kanlı hatta çok kanlı bir şekilde çekilen Fransa Cumhurbaşkanı’na böyle bir soru sormayıp da 500 yıl önce yapılan bir fütuhatın hesabını sormaya kalkışmak, ancak “sömürge aydını” olmanın derine işlemiş bir ruh hali haline dönüşmesiyle olabilir.

        Fransa’nın Cezayir halkına geçtiğimiz yüzyılda, modern zamanlarda yaptığı zulüm ortadayken ve tüm Mağrib’e kültürünü dayatmışken Osmanlı’yı işgalci olarak nitelemek ne aydınlıktır, ne yazarlıktır, ne de adamlıktır.

        İngiltere Hindistan’da insanları topların önüne bağlayıp öldürürken, Fransa Cezayir’i kana bularken, Belçika Afrika nehirlerini kan nehri haline getirirken Osmanlı’nın böyle bir sicili yok.

        Galiba sorun da aslında burada.

        Celladına âşık olan bu sömürge aydınlarının beyinleri öyle bir yıkanmış ki, üzerinden bir kuşak bile geçmemiş sorunlu yakın geçmişi hatırlamazlar, ama bilmedikleri uzak geçmişin hesabını sorarlar.

        Belli ki sadece kaynakları değil, beyinleri de sömürülmüş bunların...

        ***********

        ANNAN PLANI’NI TÜRKLER Mİ REDDETTİ!

        KIBRISLI Türkler, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm için oluşturulan Annan Planı’nı bundan 14 yıl önce yapılan referandumda “onayladılar”.

        “Biz çözüm istiyoruz” dediler.

        O güne kadar çözümün önündeki engel olarak gören ve “Nasılsa Türkler uzlaşmaz” diye masaya oturan Rumlar ise aynı plana “Hayır” dediler.

        Ve uluslararası kamuoyu bu “Hayır” için Rumlara bir bedel ödetmedi ve bedeli Türkler ödemeye devam ettiler.

        Niye hayır dedikleri bugün daha iyi anlaşılıyor.

        Rumlar, Kıbrıs’ın tüm kaynaklarını kendileri kullanmak ve Kıbrıs’ın diğer yarısı olan Türklerle paylaşmak istemiyorlarmış, mesele buymuş.

        Bugün bunu daha net görüyoruz.

        Tüm Kıbrıs halkına ait olan doğalgaz kaynaklarını sadece Rum tarafının cebine indirmesini, sadece kendilerine zenginlik getirmesini istiyorlar.

        Ve Türkiye, Kıbrıslı Türklerin haklarını korumaya devam ettiği için de Türkiye’yi dünyaya şikâyet etmeye devam ediyorlar.

        Ve Genel Sekreteri tarafından oluşturulan planı Rumlar tarafından reddedilen Birleşmiş Milletler ve üyeleri, hâlâ Rumları dinliyor.

        ***********

        CUMHURBAŞKANLIĞI, GALATASARAY’A ARMAĞAN ETSİN

        İKİ gün önce iki büyük kulübümüzün, Galatasaray ve Fenerbahçe’nin Atatürk sevgilerini ve saygılarını yarıştırmasından duyduğum mutluluğu yazdım.

        Murat Bardakçı ise dün Galatasaray’ın müzesine koyduğu Atatürk tarafından kulübe yazılan mektubun “sahte” olabileceğini açıkladı.

        Sevgili dostum bunu bana birkaç gün önce çıtlatmış, “O mektup sahte olabilir” demişti.

        Orijinalinin Cumhurbaşkanlığı arşivinde olduğunu belirterek.

        Titiz bir araştırmacı olduğu için Cumhurbaşkanlığı arşivindeki orijinali de bulmuş Murat Bardakçı.

        Murat bana durumu anlattığında, “Orijinali varsa, yani Atatürk böyle bir mektup yazmışsa bunun sonradan daktilo edilmiş bile olsa bir kopyasının müzeye konması bence yanlış olmaz” diyerek konuyu kendimce kapatmıştım.

        Murat ise “Büyük rezalet, büyük rezalet” diyerek benimle dalga geçmeyi sürdürmüştü.

        Bildiğim bir şey varsa, Murat Bardakçı’nın belgeler konusunda pek de yanılmadığıdır.

        Yani o, “Müzeye konulan mektup orijinal değil” diyorsa, o mektup büyük ihtimalle orijinal değildir.

        Ama yine Murat’ın açıkladığına göre orijinali de var. Yani olmayan bir şey olmuş gibi gösterilmemiş.

        Bu yüzden Murat’tan bir Galatasaraylı, bir eski 2. Başkan olarak ricam var.

        Madem bunun orijinali Cumhurbaşkanlığı arşivinde mevcut.

        Bunun orijinalinin en azından bir tıpkıbasımının, bir kopyasının Galatasaray’a verilmesi için aracı olsun.

        Bu mektubun orijinali Cumhurbaşkanlığı arşivinin Galatasaray’a bir armağanı olsun.

        Bildiğim ikinci şey ise şu:

        Bu mektubun orijinal olup olmaması hiç ama hiç önemli değil.

        Önemli olan Galatasaray Spor Kulübü’nün Atatürk sevgisini, Atatürk’e bağlılığını böylesine net bir şekilde ortaya koymuş olması.

        Galatasaray da Fenerbahçe de “Biz onun izindeyiz” diyor.

        Belgesi ister sahte olsun, ister değil.

        Sevgi ve bağlılık gerçek ya, o bana yeter!

        ***********

        SOSYAL MEDYA VE GÖRGÜ

        ŞU sosyal medya hakikaten hastalıklı bir yer.

        Özel hayatından tek bir fotoğrafın yayınlanmasına kıyamet koparan ünlüler, zenginler, sosyetik hanımlar, sanatçılar...

        Söz konusu sosyal medya olunca, hayatlarının en mahrem yerlerini sergilemekten zerre kaçınmıyorlar.

        Hadi diyelim ki, sanatçılar ünlerini korumak, şöhretlerini artırmak için kızıyormuş gibi görünseler de bu haberlerden keyif aldıkları için bu paylaşımları yapıyorlar.

        Ya diğerleri!

        Koca koca, yaşını başını almış sosyetik hanımların herkese açık sosyal medya hesapları üzerinden paylaştıkları fotoğrafları, bilgileri, kılık kıyafetleri ve hatta yemekleri gördükçe iyiden iyiye şaşırıyorum.

        Ve kimse kusura bakmasın, bu durumu bir miktar “görgüsüzlük” olarak değerlendiriyorum.

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Ne kadar okunduğumuzdan daha çok okuyana ne katkı sağladığımız, gazeteciliğimizin değerini belirlediği zaman.

        Diğer Yazılar