Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN girizgâhını yapmıştım, perşembe günü çok önemli bir kitabın tanıtımını gerçekleştirdik.

        Ptolemaios Atlası’nın tıpkıbasımının tanıtımını.

        Dünyadaki en önemli el yazmalarından biri.

        Döneminin büyük matematikçisi ve haritacısı Ptolemaios tarafından yapılan, dönemin bilinen coğrafyasını anlatan ilk atlas.

        Dünyada birkaç kopyası kalmış.

        En temizi Vatikan arşivlerinde, en önemlisi ise Topkapı Sarayı’nda.

        Fatih Sultan Mehmed buldurup saraya aldırmış ve kullanmış.

        Sonrasında unutulmuş.

        Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra sarayın dehlizlerinde sular içinden çıkmış.

        Atatürk’ün emriyle Almanya’dan davet edilen bir restoratör tarafından kurtarılabildiği ölçüde kurtarılmış.

        10 yıl kadar önce gelişen teknolojiyle yeniden onarılmış.

        İlgilenen araştırmacılar tarafından özel izinle ziyaret edilip incelenebilen bir kitap.

        Ve ilk kez çok iyi bir tıpkıbasımı yapılıyor. 1999 adet.

        O kadar önemli ki, dünkü yazımda da belirttiğim gibi İtalyan Grandük Medici adını duyunca heyecanlanıp “Keşke ben de gelip görseydim” diyor.

        O kadar önemli ki kitap, coğrafi keşiflerin yapılması bile bu atlas sayesinde mümkün olmuş.

        İşte bu kitabın basın tanıtımını yapıyoruz.

        Tanıtım öncesi Celal Şengör, “Ne dersin Fatih, medyamız bu tanıtıma ilgi gösterir mi? Çok önemli bir iş bu” diyor.

        Ben de Celal’e, “Sen abuk sabuk bir laf etmezsen haber bile olmaz emin ol” diyorum.

        Prof. Celal Şengör, uzun uzun kitabın önemini, değerini anlatıyor, Fatih Sultan Mehmed’den uzun uzun övgü dolu sözlerle bahsediyor ardından ben Cumhuriyet döneminde Topkapı Sarayı’nda bulunan Piri Reis haritasına getiriyorum sözü.

        Ve Celal Şengör, Piri Reis haritasının ne kadar değerli olduğunu anlatırken, “Eğer o harita Fatih Sultan Mehmed zamanında çizilmiş olsaydı, Piri Reis o haritayı Fatih’e getirseydi, Osmanlı İmparatorluğu bambaşka bir yöne giderdi, ama Kanuni salak olduğu için bu haritanın önemini anlamadı. Eğer anlayıp dünyanın nasıl değiştiğini görseydi, Osmanlı yıkılmazdı, bugün hâlâ dünyanın en büyük devleti olurduk” diyor.

        Ve masanın altından bana bir tekme atıyor. “Bu cümlem haber olur herhalde” demek için.

        Ve yanılmıyoruz.

        Ertesi gün Ptolemaios Atlası’ndan iki kelime bahsedenler, Celal Şengör’ün “attığı oltayı” yutarak, sadece ve sadece basının anlayışını test etmek için kullandığı tek kelime üzerinden haber yapıyorlar.

        Sabah beni arayan Celal Şengör, “Testimiz başarılı oldu. Türk basınının haber anlayışının ne olduğunu bilimsel olarak ortaya çıkardık” diyor.

        Giyotinin altına uzattığı boynunu bilimsel deney yapmak için kullanan bilim adamı Lavoisier gibi.

        Vurun Celal’e ama en azından Ptolemaios Atlası’ndan da biraz bahsedin.

        Çok önemli çünkü.

        ********

        Hakkınızı helal edin çocuklar

        ÖNCEKİ gün yine 8 şehit verdik.

        Daha da vereceğiz ne yazık ki, savaşmak böyle bir şey.

        Bir başbakan yardımcısının bir zamanlar “Kâğıttan kaplan” dediği ordu, bu ülke bir kalsın, bütün kalsın diye orada canını kanını veriyor.

        Bizim tek yapabildiğimiz onlar için dua etmek, onların destanını kâğıda dökmek, haklarını teslim etmek.

        Bin yıldır bu vatan onların kanları üzerinde ayakta duruyor.

        Haklarını helal etsinler bize.

        Onlara çok şey borçluyuz ve borçlanmaya devam ediyoruz.

        *******

        Bir grandükün demokrasi anlayışı

        MEDICI’lerin yaşan en büyük temsilcisi Ottaviano de’ Medici di Toscana di Ottajano ile yemek yediğimizi söyledim dün.

        Kendisiyle uzun uzun sohbet ettik.

        Sıkıcı, boğucu gündemden uzak biraz bu sohbetten bahsetmek istiyorum.

        Sohbetimiz sırasında Ertuğrul Özkök genelde siyasete ve asalete yönelik sorular sordu kendisine, ben ise siyasetten hayli sıkılmış biri olarak sanattan söz ettim.

        İşte anlattıkları.

        - Medici Ailesi İtalyan siyasetinde etkili oldu mu? Siyasete bakışınız nasıl?

        Medici: Siyasetten mümkün olduğunca uzak duran bir aileyiz. İlgilenmedik. Zaten ilgilenmemiz de pek istenmedi herhalde. Günlük siyaseti hoş bir iş olarak görmüyorum şahsen. Seçimlere de inanmıyorum. Doğru bir yöntem olarak görmüyorum. Bana göre siyaset elitlerin işi olmalı. “Election” doğru bir yöntem değil. Ben “selection”a inanıyorum. Eğer bir seçim yapılacaksa, “selected”ler arasında yapılmalı.

        Medici’nin demek istediği şu, Türkçe’de her iki kelimenin karşılığı aynı gibi olsa da “selected” aslında “seçkin” diye düşünülmesi gereken bir tanım. Yani bir seçim yapılacaksa “Seçkinler arasında yapılmalı” demeye getiriyor.

        Bu yanıt bize biraz garip geliyor, “Niye?” diyoruz.

        Yanıtı şöyle: Noble (Soylu) kelimesi köken olarak bilmekten gelir. Geçmişte soyluluk bilmekle eşanlamlıydı. Bilenler yönetmeli, cahiller değil. Sonrasında bu bilgi kuşaktan kuşağa aktarıldığı için soyluluk diye bir kavram doğdu. Bunun aslı “bilgili olanlar” demek. Seçim, bilenler arasında yapılırsa bir anlam taşır.

        Filantropinin 5 basamağı

        ÖZKÖK sormaya devam ediyor.

        - Soylu olmak nasıl bir duygu? Bir soylu aileden gelmek farklı bir sorumluluk mu?

        Medici’nin yanıtı ilginç:

        - Biz soylu bir aile değiliz. Bizim ailemiz kral ailesi. Ben grandüküm. Biz soyluluk unvanı verme yetkisine sahibiz. Bu soyluluktan öte bir şey. Ama kastettiğiniz şeyi anlıyorum. Elbette herkes gibi davranma şansımız yok. Kendimize belirlediğimiz birtakım tarihi görevler var. Bunları gerçekleştirmek zorundayız.

        Aile geleneği olarak filantropi (Varlıklarını, gücünü, parasını sosyal fayda için harcamak) geleneği olan bir aileyiz ve bunu sürdürmek zorundayız. Filantropide 5 kademe vardır. Bunun birincisi sağlıktır, ikincisi eğitimdir, üçüncüsü sanattır. Dördüncüsü imardır. Beşincisi ise dindir.

        Biz şimdi özellikle ilk üç alanda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz ve aile varlıklarını bu yönde değerlendiriyoruz.

        Ben takılıyorum: “En azından lokantalarda yer ayırtma konusunda unvanınızın faydasını görüyorsunuzdur.”

        “Biz asla lokantalarda yer ayırtmayız. Zaten herhangi bir lokantaya da gitmeyiz.”

        “Hayatınızda lokantaya gitmediniz mi yani?” diyorum.

        “Gittim ama davet edilirsek gideriz. Yer ayırtmayız. ‘Biz geleceğiz’ demeyiz.”

        Evin duvarında Caravaggio

        SORU sorma sırası bana gelince, “Floransa’da geçmişte ailenize ait olan saray ve galerileri gezerken ailenizin son ferdinin 17. yüzyılda öldüğünü ve tüm Medici varlığının Floransa halkına onun tarafından armağan edildiğini söylemişlerdi. Sizin bunlarda bir hakkınız yok mu?” diyorum.

        “Onların işine öyle geldiği için öyle söylüyorlar. Ama Medici’ler bitmedi. Aile Bourbon Hanedanı’nın İtalya’ya hâkim olmasından sonra iki kola ayrıldı ve biz Güney’deki d’Ottojano Hanedanı ile birleştik ve iki adı birden kullanmaya başladık” diyerek açıklık getiriyor.

        “Peki onca muazzam sanat eseri üzerinde hakkınız kalmadı. Sizin evin duvarında yok mu güzel bir şeyler?” diye ısrarla soruyorum.

        “Var” diyor ve elindeki iPad’den şahane bir Raphael tablosu gösteriyor. Sonra da bir Caravaggio tablosu.

        “Bunlar da var. Daha da var ama duvarlarımızda değil. Tüm aile varlıklarını bir vakıf bünyesinde topladık. Bunları dünyanın farklı yerlerinde sergiliyoruz. Bu güzellikleri paylaşıyoruz” diyor.

        Michelangelo çok zengin bir sanatçıydı

        SONRAKİ sorum daha da fena: “Leonardo da Vinci’ye, Michelangelo’ya sanat eseri ısmarlayan ve ‘Bunu beğenmedim, yeniden çiz’ diyebilen bir aileden geliyorsunuz. Şimdiki sanata bakışınız nasıl?”

        Medici, “Haklısınız. Zaten o dönem sanatını bu kadar güzel yapan da buydu. Ressam her zevke hitap eden, pazarlanabilecek bir ürün yapmıyordu. İşi bilen birini tatmin edecek kalitede bir eser çıkarmak zorundaydı. Bu nedenle bu eserler bugün hâlâ bu kadar güzel ve önemli. Ben modern sanatı sevmiyorum. Ben komisyon etmeye inanıyorum. Şimdi böyle bir şey yok. Sanatçı pazarlayabileceği, galerinin istediği bir şeyler yapıyor. Eskinin güzelliği yok artık” diyor.

        “Sanatçılara iyi para vermediniz galiba o zamanlar” soruma aldığım yanıt ise ilginç.

        “Tam aksine, mesela az önce sözünü ettiğin Michelangelo çok zengin bir adamdı. Aile kayıtları gösteriyor ki, Medici’ler Michelangelo’ya 1 milyon düka vermişler. Bu bugünün 1 milyon Euro’su değil. Michelangelo lüks içinde yaşayan çok zengin bir sanatçıydı” diyor.

        Ve çok ilginç bir bilgi veriyor:

        “20. yüzyıl öncesi Batı medeniyetinde üretilen tüm sanat eserlerinin yüzde 20’sini Medici Ailesi ürettirmiş. Bunun için harcanan parayı düşünebiliyor musunuz?”

        *******

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Güzel şeylerden bahsederken içimiz acımadığı zaman.

        Diğer Yazılar