Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HER ne kadar Türkiye’nin AB ile yakın ilişkilerinden yana olsam da, hâlâ Türkiye’nin geleceğinin Avrupa Birliği’nde olduğuna inansam da, Avrupa’ya ve ikiyüzlülüklerine öfkelenmekten de vazgeçmem mümkün değil.

        Biliyorsunuz, pek çok Avrupa ülkesi hatta neredeyse tüm Avrupa ülkeleri, Türkiye’deki bölücülere, terör yoluyla bu ülkeyi bölmek isteyenlere açık veya gizli destek veriyorlar.

        Bunlara göz yummak bir yana, bunları bağırlarına basıyorlar.

        Türkiye haklı itirazlarını dile getirdiği zaman da “ifade özgürlüğü, insan hakları” gibi bir terör örgütü için asla geçerli olmayan bahaneler üretiyorlar.

        Ancak iş kendilerine geldi mi, standartları bir anda değişiyor.

        İspanya’dan ayrılmak isteyen ve bunu da terörle değil, referandum yoluyla yapmak isteyen Katalanların siyasi lideri Puigdemont’u ise tutukluyorlar, hapse atıyorlar ve yargılıyorlar.

        Orada insan hakkı ve ifade özgürlüğü kalmıyor.

        Sakın yanlış anlamayın, Puigdemont haklıdır demiyorum.

        Tüm ülkelerin kendi toprak bütünlüklerini koruma hakkı, uluslararası hukuktan kaynaklanan yasal bir hak. İspanya’nın da bu hakkı var.

        Ama İspanya’nın bu hakkına saygı duyup Türkiye’nin bu hakkını elinden almaya çalışmak ve buna da “ifade özgürlüğü” demek...

        İşte bu ikiyüzlülük, bu ilkesizlik ve hatta bu şerefsizlik beni delirtiyor.

        ***********

        MEKSIKA DÜNYA KUPASI’NI NASIL ALMIŞTI?

        “RUSYA’ya yönelik siyasi tavır spora da yansır ve Dünya Kupası organizasyonu tehlikeye girerse, Türkiye bu işi yapabileceğini FIFA’ya bildirmeli” dedim.

        Bazıları “Rusya ile ilişkilerimiz bozulur” diye karşı çıktı.

        Ben “Rusya’nın elinden alalım” demiyorum, “Rusya’da yapılamayacaksa burada yapılsın” diyorum.

        Ki tarihte bunun örnekleri var.

        Örnekleri hatırlatan Hıncal Uluç oldu.

        Hıncal Abi mesaj yollamış.

        “1986 Dünya Kupası, Kolombiya’da olacaktı. Son teftişte Kolombiya’nın bunu yapamayacağı ortaya çıktı. FIFA organizasyonu bir başka Güney Amerika ülkesi Meksika’ya verdi ve Meksika da Dünya Kupası’na ev sahipliği yaptı” diye hatırlatmış.

        Tabii o dönemde çıkan dedikoduları da unutmadan.

        Çünkü Meksika’nın o dönemde FIFA Başkanı ile danışıklı dövüş yaptığını, Kolombiya’nın bunu yapamayacağını bildikleri halde organizasyonu Kolombiya’ya vererek sponsorları söğüşlediklerini de biliyoruz.

        Bu arada Şenes Erzik de “FIFA’nın Putin’e kafa tutmaya çekineceğini, ama olası bir sıkıntıda Türkiye’nin iyi kulis yaparak bu Dünya Kupası’nı organize etme hakkını alabileceğini” söylemiş.

        İlgilenir miyiz bilemem!

        ***********

        PARKEDE DEĞİL BÜROKRASİDE BLOK LAZIM

        “FETÖ ile mücadele sulandırılıyor” deniliyor ya, doğru.

        Biliyorsunuz has FETÖ’cü bir basketbolcu var NBA’de oynayan ve Milli Takım’da oynamayı yıllardır reddeden.

        Enes Kanter diye biri.

        NBA’de oynayan bir diğer Türk basketbolcu Ersan İlyasova, Enes Kanter ile karşı karşıya geldikleri bir maçta Kanter’e blok yapınca çok sevindi millet.

        “FETÖ’cüyü yere serdi” diye.

        Mesele FETÖ ve FETÖ’cüleri basketbol sahasında yere sermek değil.

        Onun bize bir getirisi yok.

        Paralel devletin unsurlarını Türkiye’de ne kadar yere serebiliyoruz, kurumlardan ne kadar temizleyebildik, iş dünyasında, bürokraside, yargıda ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ne kadar yere serebildik.

        Önemli olan orası.

        Ersan, Enes’in ağzını burnunu kırsa ne fayda!

        ***********

        SEVMEK ŞART DEĞİL AMA SAYGI ŞART

        AHMET Hakan benden önce davrandı.

        Ben de aynı meseleyi ele almak isterim.

        Televizyonlara çıkıp Türkiye’nin kimi dini, kimi folklorik birtakım geleneklerine karşı çıkmayı, modernlik, laiklik, ilericilik zannedip bunları eleştirmek, hatta aşağılamak kadar Türkiye’deki muhafazakâr iktidarların ekmeğine yağ süren başka bir şey yok.

        Birileri çıkıyor ve “Cumaya illet oluyorum” olarak algılanabilecek bir cümleyi televizyonda sarf ediyor.

        Bunun muhafazakâr kesim üzerindeki tek etkisi “konsolidasyon” oluyor, bunu bilmeyecek kadar aciz, cahil ve zekâ yoksunu olmak için özel eğitim almak lazım.

        Pek çok şey gibi cuma, bu ülkenin önemli bir bölümünün geleneğidir.

        Ramazanda oruç tutmak gibi.

        Adam bir yıl boyunca içer ama ramazanda içkiye ara verir ve orucunu tutar.

        Namaz kılma alışkanlığı yoktur ama senede 52 kez camiye gidip namaz kılar. Bilmiyorsa da kılıyormuş gibi yapar.

        Bunlar inançtır, gelenektir.

        Buna kızılmaz da sövülmez de.

        Benim rahmetli dedem, bir gün namaz kılmadı. Bir gün camiye gitmedi, bir gün Kuran okumadı.

        Ama birisi gelip cami yaptırmak için yardım isteyince ederdi.

        Cumaları namaza gitmezdi ama o saatte işyerini kapar, “Namaza gidenlerin hakkını yemeyeyim” derdi.

        Buna saygı denir.

        Başkalarından kendi hayat tarzlarına haklı olarak saygı bekleyenlerin, başkalarının hayat tarzına saygı göstermesi beklenir.

        Küfretmesi değil.

        ***********

        FOTOĞRAFTA MUHAFAZAKÂR

        DÜN marjinal “kaynana-damat” seks hikâyesini yazıp “Muhafazakârlık görüntüsü altında” deyince bazı okurlar, “Bunun muhafazakârlık neresinde” diye eleştirmiş.

        Efendim, muhafazakârlık “görüntüsünde” dedim.

        Fotoğrafa bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.

        ***********

        15 TL BİLE ÖDEMEMİŞ

        ÇİFTLİK Bank dolandırıcısı tosuncuğun Türkiye’den kaçarken çekilmiş görüntüleri ortaya çıktı.

        Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan gitmiş.

        Tosuncuk o kadar rezil ki, yurtdışına çıkarken devlete de minik bir kazık atmadan duramamış.

        Yurtdışına çıkışlarda alınması zaruri olan “harç pulu”nu bile almamış.

        15 TL’den bile imtina etmiş.

        O kadar aşağılık bir durumda yani. Ama hiç merak etmeyin.

        Bu tosuncuk yakında Türkiye’ye gelir.

        Aynı sistemi bir daha kurar ve aynı “sığır çiftliğini” bir kez daha başarıyla oluşturur.

        “Yok canım daha neler” demeyin.

        Çok örneği var.

        ***********

        HASTANE PLAYLİST’İ

        SAĞLIK Bakanlığı DJ’liğe soyundu.

        Hastanelerde hangi şarkıların çalınacağına ilişkin bir liste hazırlıyorlarmış.

        Geleneksel tıpta yeri olan musikiyle tedavi amaçlı olsa gerek.

        Herhalde klasik Batı müziği çalacak değiller.

        Yerli ve milli olmaz.

        Ayrıca memleketin genel geçer zevkine de aykırı.

        Hastanede kimileri için “zulüm” olabilir.

        Ancak yerli ve milli şarkıları seçerken de dikkatli olmak, ince elemek lazım.

        “Bir ihtimal daha var” pek uymaz mesela.

        Hele hele “Makber” hiç olmaz.

        Murat Kekilli’nin “Bu akşam ölürüm”ü asla.

        “Dertliyim” yanlış anlaşılabilir.

        “Olmaz ilaç” doktorlara güveni sarsar.

        “Tanrı istemezse kullar ölmezmiş” olacak şey değil.

        Barış Manço’dan “Ölüm Allah’ın emri” asap bozar.

        O yüzden dikkatli olmak lazım.

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Modernite ile geleneğin birbirinin düşmanı olmadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar