Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇOK açık görülen bir durum var.

        Batı dünyası, Türkiye’yi “sırayla” öfkelendirmeye çalışıyor.

        Ya da sürekli bir “iyi polis-kötü polis” tezgâhı.

        Mesela önce Almanya kızdırıyor Türkiye’yi.

        Sert eleştiriler, suçlamalar, dışlamalar, terör örgütüne ve yandaşlarına gösteri izni vermeler, sahip çıkmalar, Suriye eleştirisi, tank tehdidi, ambargo sopası...

        Sonra aniden bir sütliman durumu.

        Karşılıklı övgüler, normalden hızlı normalleşen ilişkiler. Çiçek atmalar, kucak açmalar.

        Almanya ile denizler durulurken, küt ABD ile papaz olma hali.

        Suçlamalar, yargılamalar, Pentagon’dan ayrı, Dışişleri’nden ayrı eleştiriler, YPG’ye gönderilen silahlar, vize askıları...

        Sonra birden garip bir normale dönme eğilimi. Yıllardır verilmeyen işe yaramaz Patriot’ların önünün açılması, “Patriot da veririz, F-35 de” hali. Ve bir gece hiç beklenmedik şekilde bir Trump açıklaması: “Suriye’deki güçlerimizi geri çekeceğim.”

        ABD, Türkiye’yi deli etme halinden vazgeçti diye tam sevinecekken, aynı gün Fransa’dan bir çıkış.

        Avrupa’yla en sorunlu günlerimizde bulabildiğimiz tek muhatap olan Macron’dan, “Erdoğan’a hayran hayran baktı” diye manşetlere konu olan Macron’dan damarımıza basma değil, damarımızı çiğneme hali.

        Elysee Sarayı’nda YPG’yi ağırlamalar, PKK/YPG’ye destek olmak için Suriye’ye askeri güç gönderme açıklamaları.

        Çok açık ve net ki, tüm bu ülkeler Türkiye’nin dengesini bozmak, Türkiye’yi delirtmek için birlikte hareket ediyorlar.

        Ama sırayla.

        Çünkü hepsi birden karşımıza çıkıp aynı şeyi söylese, Türkiye de net bir tavır alacak ve Batı’dan kopacak.

        Kopmasın diye sürekli biri ipin ucunu tutuyor.

        Ama diğerleri de sürekli olarak ipi geriyor.

        Ancak her iki taraf da, yani Türkiye de Batı da kopmaya asla izin vermiyor.

        Bu gergin bağın herkese yarar sağladığı açık.

        Özellikle de tüm tarafların iç politikalarında...

        ******

        Macron’un arkası

        GÜNEYİMİZDE tüm bu olan bitenin, Suriye’nin Golan’daki petrol yatakları, Kıbrıs adasının çevresindeki doğalgaz rezervleri ve gerek Katar, gerek Irak, hatta İran petrolünün, gerekse doğalgazlarının pazarlara iletilmesi için gereken boru hatlarıyla ilgili olduğu açık.

        Rusya ise konuya kendi pazarını ve enerjiden kaynaklanan gücünü kaybetme meselesi olarak bakmanın yanı sıra, Akdeniz’deki tek müttefikini kaybetmeme meselesi olarak bakıyor.

        Macron’un konuya balıklama atlaması ise şaşırtıcı değil.

        Bir yandan Fransa’nın geçmişi, diğer yandan yeniden etkin güç olma çabası bir yana, Macron’un siyaset sahnesine çıktığı günden beri konuşulan bir durumu var.

        Macron’un arkasında, zaman zaman farklı komplo teorilerinde de adı geçen, uluslararası sermayenin güçlü isimleri var.

        Mesela Rothschild Ailesi gibi güçler.

        Macron’un Suriye çıkışında bu durumun da etkisi olması ihtimal dışı değil.

        ******

        EVET, ATATÜRK SEMBOLDÜR

        TBMM’ye “Atatürk” tişörtüyle sokulmayan vatandaşı duydunuz herhalde.

        Böyle “öküzlük” yapılır mı diye düşündük pek çoğumuz.

        Tişörtle sokulmadığı Meclis’e, çıplak girmiş ziyaretçi. İçeri sokmayan kapıdaki polis memuru ise kuralları uyguladığını söylüyor.

        Kural neymiş, “Ziyaretçilerin siyasi sembollerle Meclis’e girmesi yasaklanmış”.

        Yasak zaten mantıksız.

        Meclis dediğin siyasi bir yer.

        Camiye sokulan siyasi sembolü Meclis’e sokmamak neyin nesi!

        Hadi onu geçelim.

        A be dangalak, Atatürk siyasi sembol mü?

        Atatürk sembol ama siyasi değil, milli...

        Meclis’e Türk bayrağı sokmamak ne ise Atatürk fotoğrafı sokmamak da aynı anlama gelir.

        Kapıdaki polis müsveddesi belli ki, Atatürk’ü “CHP’nin sembolü zannedip” içeriye almamış.

        Bir süredir AK Parti’nin de “Atatürkçü” olduğundan haberi yok herhalde.

        *****

        Genel kurul rehberi

        BUGÜN Galatasaray’ın mali genel kurulu var. Kongreye gidecek Galatasaraylılar şunları asla unutmasınlar:

        * Dursun Özbek, “500 milyon dolara satacağım” dediği Riva ve Florya arazilerini 500 milyon TL’ye sattı. Onu da bankalara kırdırdı. Gele gele 344 milyon TL geldi. Proje gecikirse o bile faize gidecek.

        * Riva ve Florya’dan gelen para, Dursun Özbek yönetimi döneminde oluşan zararları kapatmaya bile yetmedi.

        * UEFA’ya verdiği sözleri tutmadı. “Azaltacağım” dediği zararı üç katına çıkararak Galatasaray’ın Avrupa’dan men edilmesine yol açacak bir durum oluşturdu. Şimdi dört koldan bunu durdurmaya çalışıyor Galatasaraylılar.

        * Kasa kolaylığı diye verdiği para, başkanlıktan düşünce kredi oluverdi. Şimdi ona ağır bir faiz işletiyor.

        * Kulübe gelir getirmesi beklenen Mağazacılık AŞ, rekor zarar etti.

        * Tüm ikazlara rağmen Mecidiyeköy’de otel inşaatı yaptı. “Turizm kötü, yapma” diyenleri dinlemedi. “Kimse kiralamazsa ben yılda 5 milyon dolara kiralarım” dedi. Sonra da “Turizm kötü” diyerek inşaatı durdurdu. Kiralamaya yanaşmadı.

        * Otelinde ağırladığı takıma fatura kesti. İlk kez bir başkan, kulübüne fatura kesmiş oldu. Buna bir de faiz işletti, sonra “Faizin bir bölümünü affettim” dedi.

        * Seçim kaybedince gece yarısı kulübe giderek geriye dönük işlemler yaptı. Kulübün hisselerine tedbir ve temlik koydu. Tüm çekleri ve kasada ne bulduysa aldı. Bunların masraflarını da kulübe fatura etti.

        İşte böyle bir zihniyeti ibra edip etmeyeceğinize karar vereceksiniz.

        Mayısta bu zihniyeti yeniden karşınızda görmek istemiyorsanız, iyi düşünün!

        Şaibeli fatura

        DURSUN Özbek’in, başında olduğu kulübün takımı otelinde konakladı diye kulübe fatura kestiğini biliyoruz.

        Bir kısmını geri çekti ama kalan toplam fatura bedeli, faizler hariç 4 milyon 300 bin TL.

        Özbek’in başkanlık dönemi ortalamasıyla yaklaşık 1 milyon Euro’luk bir bedel.

        Oda bedeli 98 Euro’dan toplam 11 bin 224 geceleme.

        Özbek’in başkanlığı süresince, yani 950 gün boyunca her gün Galatasaray Futbol Takımı 13 oda tutmuş görünüyor.

        Açıkçası ben bu odalarda kimlerin kaldığını çok merak ediyorum.

        ******

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        “Oldum” demenin hamlık göstergesi olduğunu gördüğümüz zaman.

        Diğer Yazılar