Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        31 Mart Seçimleri'nde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sonuçlarının YSK tarafından iptalinin CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nu “Mağdur” durumuna düşüreceğini ve bunun Ekrem İmamoğlu’na olan sempatiyi arttırıp yaygınlaştıracağını yazdım seçimlerin hemen ardından.

        Çünkü seçimlerin iptal ettirileceğinden zerre kuşkum yoktu. Diyeceksiniz ki, “Nasıl emindin. Medyum musun?”

        Medyum olmadığım aşikâr.

        Sadece demokrasilerin tarihini biliyorum.

        İktidarların hangi el kitabını kullandığını görüyorum.

        Kullanılan el kitabında hangi maddeye gelindiğini anlayabiliyorum.

        Basit iş yani.

        Ne medyum olmaya gerek var ne alim...

        Mağduriyetin İmamoğlu’na yarayacağını bilmek için de kâhin olmaya gerek yok.

        Tarihte hep böyle olmuş.

        Bugünkü iktidardan daha iyi kimse bilemez bunu.

        Ve 23 Haziran öncesi yeni stratejilerini de bunun üzerine kuruyorlar.

        Çok açık biçimde.

        Önümüzdeki 40 gün boyunca 31 Mart Seçimleri'nin mağdurunun AK Parti ve adayı Binali yıldırım olduğunu okuyacaksınız, dinleyeceksiniz.

        CHP’nin seçimde hile yaptığını, bu yüzden de AK Parti’nin mağdur olduğunu o kadar çok duyacak, o kadar çok dinleyeceksiniz ki, sonunda inanacaksınız.

        Hatta belki Ekrem İmamoğlu’nun bizzat kendisi bile “Ulan ben hilebaz adammışım” diyecek.

        “Yahu YSK’ya kamu görevlisi listelerini veren CHP değil, YSK’da CHP’nin ağırlığı olsa seçim iptal kararı çıkmazdı. Bu tezgahı CHP nasıl kursun” gibi zararlı düşüncelerin aklınıza girmesine bile mahal verilmeyecek.

        Ekrem İmamoğlu ağız tadıyla bir mağdur bile olamayacak.

        Abartıyor muyum?

        Hadi var mısınız iddiasına.

        Bir FETÖSavar’ın sandıkta gördüğü

        İstanbul seçimlerine FETÖ müdahalesi var mı?

        AK Parti’nin iddiası bu yönde.

        Ben de bunu FETÖ konusundaki en uzman isme, Nedim Şener’e sordum.

        Aldığım yanıt aynen şu oldu:

        “Baştan beri söyledim; seçim sandığı başında imza atması gereken bir usulsüzlükte FETÖ’yü aramak, FETÖ’yü tanımamaktır. FETÖ bir istihbarat operasyonu örgütüdür. Operasyonu hep perde arkasından yönetir. Gizlilik ve tedbir en önemli kuraldır. Sistemin can damarları içinde dolaşmak ama kendini hissettirmemek” en önemli kuralıdır.

        Örgüt, kendi elemanını ancak mecbur kaldığında ve onu da yine başka bir kimlik adı altında feda eder.

        Örneğin, Nusracı kılığında Rus Büyükelçi Karlov’u öldüren polis memuru ya da Atatürkçü görümündeki 15 Temmuz darbe girişimine katılanlar gibi.

        Dolayısıyla seçim sürecinde isim, imza atılması gereken evraklarda FETÖ izi aramak sonuç vermez. 2’si ByLockçu 400 civarında FETÖ ilişkili olduğu söylenen kişilerin sandık kurullarında görevli çıkması onları atayanlarla ilgili bir durumdur. Bunları o noktaya FETÖ’nün getirdiği ve kullandığını düşünmek son derece yanlış. Kendi elemanını kullanmayan örgüt deşifre olmuş elemanını hiç kullanmaz.

        Peki FETÖ bu süreçte hiç mi etki yaratmaya çalışmaz? Elbette yaratır. Tek amacı vardır, siyasi süreçleri provoke ederek kaos yaratmaktır. Kaosun siyasi kompozisyonu değiştireceğini buradan da kendisinin kazançlı çıkacağını hesaplıyor. FETÖ bu amaçla seçim öncesi sürecini provoke eder, seçim sonrası kaos yaratır ya da var olan kaosu yönetir. Bunu da bazıları kullanıldığının farkına bile varmayan siyasetçiler, gazeteciler, kanaat önderleri gibi toplum üzerinde etkili kesimler üzerinden yapar. ABD ve Avrupa’daki lobi gücü ile kamuoyu nezdinde yapar. Türkiye’de daha etkili olan sosyal medyada çok değişik siyasi partili, solcu, sağcı, Atatürkçü, Alevi, FB’li, GS’li, BJK’li ya da diğer tarikat ve cemaatçi kılıklarında yapar. Yapıyor da zaten.”

        FETÖSavar olarak tanımladığım Nedim Şener’e göre “Seçimi iptal ettirmek” FETÖ’ye daha uygun bir strateji. Çünkü FETÖ’nün uzun vadeli planı için, AK Parti’yi demokrasi dışı bir parti olarak konumlandırmak, bir belediyeyi kaybettirmekten daha önemli.

        Karanlık gelecek

        Gazeteci Yavuz Selim Demirağ’a bir grup saldırdı.

        Öyle bireysel, spontane oluşmuş bir saldırı değil bu.

        Belli ki, planlı, örgütlü.

        Sahte plakalar, kameralardan sakınılarak yapılan bir saldırı çocuk işi değil.

        Bu saldırının sorumlusu çok açıktır ki, siyaseti geren, toplumu bölen, herkesi birbirine karşı dolduran kimlerse onlardır.

        Bunlar bazen bir siyasetçi, bazen bir gazeteci, bazen bir yorumcu, bazen bir STK mensubu olabilir.

        Ama hepsinin ortak özelliği Türkiye’nin geleceğini düşünmüyor ya da Türkiye için karanlık bir gelecek düşünüyor olmalarıdır.

        Bu karanlık geleceğe temin için, başka saldırıları da tetikleyecekleri kesindir.

        Bu açık bir tehdittir

        Mehmet Metiner, “Her şey çok güzel olacak” diyen sanatçılar için diyor ki, “Kimin kiminle beraber olduğunu not ettik.”

        Bunun adı çok açık bir tehdit, bunun adı çok açık bir intikam alacağız cümlesi, bunun adı çok açık bir kamu gücünü kötüye kullanma imasıdır.

        Çok da yakışıksızdır.

        Oysa bazıları Mehmet Metiner’i bir dönem Halkın Demokrasi Partisi’nde, yani şimdiki moda yaklaşımla PKK’nın partisinde siyaset yapmakla itham ettiği zaman hep “İnsan hakları, demokrasi, barış” gibi gerekçelerle o partide olduğunu savunurdu.

        Ve o gerekçelerin o partide olmadığını gördüğü için, kandırıldığını ve AK Parti’ye katıldığını söylerdi.

        Ama galiba o gerekçelere kendi de pek inanmıyormuş.

        Değil mi Hayri Kozak!

        Galatasaray Divan Kurulu’nun yaşı 80’e yaklaşmış abilerinden biridir Hayri Kozak.

        Son yıllarda Galatasaray Kulübü içinde de sürekli bir “Önemsenme arayışı” içinde olduğunu gördüm hep.

        Divan Kurulu toplantılarının da vazgeçilmez konuşmacılarındandır.

        Yönetimler kendisine bir paye vermişse yönetimleri savunur, vermemişse en sert eleştirmendir.

        Son divan kurulunda da yönetimi eleştirmek için çıktığı kürsüde bu kez işi siyasete getirdi.

        Hayri Kozak’la aynı fikirde olabilirsiniz veya olmayabilirsiniz.

        Olabilirim veya olmayabilirim.

        Bunun önemi yok.

        Hayri Kozak’ın yaptığı iş başından sonuna yanlıştır.

        Elbette ki, Atatürk gibi, Cumhuriyet gibi, laiklik gibi, hukuk devleti olmak gibi bu ülkenin temel değerlerinden bahsedebilirsiniz bir spor kulübünün divan veya genel kurul kürsüsünde.

        Fakat orada siyaset yapamazsınız.

        Orada siyasi yelpazenin en uçlarından bile insanlar kulüp mantığı içinde birliktedir.

        Siyaset bir spor kulübünün içine sokulmaz.

        Spora siyaset bulaştırılmasın istiyorsak, kendimiz de bulaştırmamalıyız.

        Katılır mısınız Hayri Bey!

        Anneler

        Bugün anneler günü.

        Bana sorarsanız her gün anneler günü.

        Başta kızımın annesi, kendi annem ve eşimin annesi olmak üzere tüm annelerin o gün yanaklarından öpüyorum.

        Başımızın üzerinden eksik olmasınlar.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        "Açıkça yazılmış fikirleri çalmadığımız zaman."

        Diğer Yazılar