Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Avrupa futbolu bu hafta sonu oynanacak bir büyük maç ile sezonu kapatıyor.

        Bugün UEFA Avrupa Ligi finali var.

        Cumartesi akşamı ise son büyük maç, Şampiyonlar Ligi finali.

        Bu akşam Arsenal ile Chelsea oynuyor.

        Cumartesi akşamı ise Liverpool ile Tottenham en büyük kupa için final oynayacaklar.

        Aslına bakarsanız, Liverpool ile Tottenham’ın oynayacakları bu final, bizim ülkemizde bir takımı çok yakından ilgilendiriyor.

        Fenerbahçe’yi.

        Diyeceksiniz ki; “Ne alaka”.

        Efendim alakası şu:

        Şampiyonlar Ligi finali oynayacak bu iki takım ile Fenerbahçe’nin ortak bir özelliği var.

        Her üç takımda da Damien Comolli sportif direktörlük yaptı.

        Şaka yapmıyorum.

        Comolli, 11 yıl öncesine kadar Tottenham’ın sportif direktörü idi. Yani 2005 ile 2008 arasında Hotspur’un “Futbol operasyonlarından sorumlu” profesyoneliydi.

        2011-2012 yıllarında ise yani bundan tam 7 yıl önce de Liverpool’un “Profesyonel Futbol Direktörü” olarak görev yaptı.

        Gerçi her iki görevden de kovularak ayrıldı ama önemli değil.

        Sonuç olarak birini 11 yıl, diğerini 8 yıl önce yönettiği iki takım Cumartesi akamı Şampiyonlar Ligi finali oynayacaklar.

        Demek ki, Fenerbahçe de Comolli’yi kovduğu andan itibaren Şampiyonlar Ligi finali oynama potasına girecek.

        Yani ilk Comolli’yi kovmak sonra da 10 yıl kadar dişini sıkmak gerekiyor.

        Yani biraz sabır.

        Sonra şahane bir kupa gelebilir.

        İstatistik bilimi böyle söylüyor…

        REKLAM

        ***

        Hak yemez olmak lazım

        Pazartesi akşamı, Habertürk TV’de Didem Yılmaz’ın modere ettiği programda, o sırada stüdyoda bulunmayan birine karşı bir miktar ayıp edildi.

        İstanbul’un eski belediye başkanı Profesör Dr. Nurettin Sözen’e.

        O günleri bazıları gibi kulaktan dolma hatırlayanlardan değiliz.

        Yaşadık.

        Hatasıyla sevabıyla gördük.

        Grevler nedeniyle oluşan çöp dağlarını, susuzluğu, daha pek çok sıkıntıyı. Ancak elbette başarısızlıkları oldu Sözen’in ama kendisini tümden mahkum etmek doğru bir iş değil.

        Pekala, Belediye’nin çöp toplama işlerini taşeronlaştırabilir, sendikasızlaştırabilir ve İstanbul’u temiz tutabilirdi.

        Ama ilkesel olarak taşerona karşı idi. Muhtemelen de haklı idi.

        İstanbul’da onun döneminde ciddi bir su sorunu yaşandığı doğru.

        Ama kendisinden önce gelen, devraldığı ve tek dönemlik görev süresinde çözmesi kolay değildi.

        Ama biliyor musunuz ki, Istranca Dereleri’nden İstanbul’a su getirme projesi Sözen döneminde başlanan bir işti.

        Keza bugün İstanbulluya nefes aldıran ve her yıl biraz daha ilerleyen Metro Projesini başlatan da oydu.

        Evet, onun döneminde çok küçük bir bölümü yapılıyordu ve bittiğinde başkan değildi ama projelendiren oydu.

        Hatta Tayyip Bey, ilk metro parçasının açılışına o yüzden davet etmişti Sözen’i.

        İstanbul’u yeşillendirme işini de ilk başlatan Sözen’di.

        Sahil yolu başta olmak üzere, her yeri o ağaçlandırmaya başlamıştı.

        Sonrasında devam etti o iş.

        Ve en önemli işlerinden biri, İstanbul’da engelli vatandaşların hayatını kolaylaştırmaya yönelik ilk adımları o attı.

        Bir hekim gözüyle baktı konuya ve gelişmiş ülke metropolleri ne yapıyorsa onu yapmak gerektiğini görerek ilk adımları attı.

        Hataları çoktu.

        İSKİ yolsuzluğu başlı başına bir rezaletti ama en azından rezaletlerin ortaya çıktığı zamanlardı o zamanlar.

        O yüzden eleştirin Nurettin Sözen’i ama vur deyince öldürmeyin.

        Hak yemeyin.

        REKLAM

        ***

        Mutluyken zaman

        Size iki kitaptan söz etmek istedim bugün.

        İlki sevgili arkadaşım Pınar Maro’nun kitabı.

        Hayatımda gördüğüm en güzel kitap isimlerinden birini kapağında taşıyor.

        O kadar güzel, o kadar doğru bir cümle ki…

        “Mutluyken zaman hızlı akar”

        Bir yaşamı bunun kadar iyi anlatan bir cümle olamaz herhalde.

        Muazzam bir samimiyetle yazılmış, çok içten bir kitap.

        1970’lerde başlayıp, günümüze kadar uzanan bir dönemi, İstanbul’un küçük burjuva yaşamını, o günden bugüne geçen dönemlerin sosyolojisini ve hatta Maro’nun alanı olan psikolojisi ile harmanlayıp anlatan enfes bir biyografi.

        Deli dolu bir kızın, deli dolu bir kadınlığa evrilişi etrafında yaşanan bir dünyanın pek çoğumuza geçmişi hatırlatan öyküsü.

        Hem çok eğlenceli hem çok hüzünlü.

        Enfes.

        Bir diğer kitap ise meslektaşım Toygun Atilla’nın “İfşa”sı.

        Henüz tamamını bitiremedim ama kitapta Atilla “Hangi mücadelenin aslında ne olduğu” konusunda çok çarpıcı bir çalışma yapmış.

        İlginç bir perde arkası araştırması ve analizi.

        Ellerine sağlık diyorum.

        Bir döneme ilginç bir boyut katacağından kuşkum yok.

        REKLAM

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Enseyi karartmayınca.

        Diğer Yazılar