Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Haftalardır neredeyse yalvarıyorum, “Aman biraz dikkat. Sosyal mesafeye dikkat. Lokantalarda, kafelerde burun buruna oturmayın. Bakın şu anda akmasa da damlıyor, yarın o da kesilir. Ne olur yapmayın” diye.

        Ben söylüyorum, ben dinliyorum.

        En kenar mahalleden, en varoştan, en sosyetik muhite kadar her yer aynı.

        Eğitimlisi, eğitimsizi, kültürlüsü, kültürsüzü, zengini, fakiri hiç ayrım yapmaksızın büyük bölümü umursamaz bir tavır içindeydi.

        Geçen Temmuz’dan yani yasakların kalkmasından bu yana.

        D Maris Otelin plajında da aynı manzara vardı, Boğaz kenarında donla kaldırıma yatıp güneşlenenlerde de.

        Devlet de 29 Temmuz’dan bu yana sayıları saklayıp, “Biz şahaneyiz. Hastamız çok az” yalanına sarılınca vatandaşın işine geldi, hepten saldılar.

        Esnek mesai de gevşek palavraya dönüşüp, özellikle toplu taşıma araçları virüs yayma aracına dönüşünce coronavirüsün arayıp da bulamadığı ortam oluştu.

        Sayı artık 40 binler, 50 binlerle ifade ediliyor.

        Haliyle ne olacak?

        Yasaklar gelecek.

        Ben son yazımda “İki hafta her yeri kapatın” dedim.

        O kadarını şimdilik göze alamadılar ama ben size söylemiş olayım bu hafta restoranlar, kafeler kapanır.

        Bu da para etmezse, ki etmeyecek emin olun, her yer kapanmaya gider.

        Etmeyecek diyorum çünkü virüsün iki numaralı yayılma yeri lokantalar ve kafeler ise bir numaralı yayılma yeri, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın da söylediği gibi toplu taşıma.

        Bir sonraki aşamada toptan kapanma olacak.

        Ülkeyi yönetenlere şunu söylemek isterim.

        Virüsle mücadele “hamilelik” gibidir.

        Yani azı olmaz.

        Ya hamilesindir ya değilsindir.

        Virüsle mücadele de aynen öyle.

        Ya mücadele edersin ya etmezsin.

        Biraz mücadele olmaz

        Ucundan acık mücadele, hiç mücadele etmemekle eşdeğerdir.

        Sadece acıyı uzatır.

        Everest'ten Mariana Çukuru'na

        Everest'ten Mariana Çukuru'na
        0:00 / 0:00

        Geçen Mayıs ayında Türkiye’de bir anket yapsanız ve “En güvendiğiniz Bakan kim?” diye sorsanız sonuç yüzde 99 oranında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca çıkardı.

        Herkes, her akşam televizyon karşısında Bakan Koca’nın babacan bir biçimde sayıları açıklayıp, gazetecilerden alışılmadık bir biçimde sorular almasını ve olabildiğince net ve dürüst cevaplar vermesini izliyordu.

        Hayatımızda güvenilir bir “turkuaz tablo” gerçeği vardı.

        Ama bugün aynı sokağa çıkıp, “En güvenmediğiniz Bakan kim?” diye soracak olursanız en azından yüzde 90 oranla aynı ismi yanıt diye alırsınız, “Fahrettin Koca.”

        Hiç hak etmediği halde ama çok hak ederek hem de!

        Fahrettin Koca’nın “Ben nerede yanlış yaptım” diyecek hali yok.

        29 Temmuz’da yaptı yanlışı.

        Kendisi de gayet iyi biliyor.

        Artık bilse bilse Diyanet bilir

        Artık bilse bilse Diyanet bilir
        0:00 / 0:00

        Bence bundan böyle COVİD 19’dan ölümlerle ilgili açıklamayı Sağlık Bakanı değil, Diyanet İşleri Başkanı yapsın.

        Çünkü artık en doğru sayılar onlarda.

        Ya da vatandaşlar bir ortak platform oluşturup camilerden verilen salaları toplasınlar.

        O zaman belki doğruya yaklaşırız.

        Başlatmayın endişenizden

        Başlatmayın endişenizden
        0:00 / 0:00

        Birleşmiş Milletler denilen rezillik, Kıbrıs’ta Maraş’ta olan gelişmeleri “Endişe ile izliyormuş.”

        Hadi canım siz de!

        Ahlaksızlar, ilkesizler güruhu.

        Sizin genel sekreterinizdi Kofi Annan.

        Kıbrıs’ta çözümü getirecek bir palan yaptı kendince.

        Hepinizin onayladığı bir plan.

        O plan Kıbrıs’a getirildi.

        Her iki tarafın, Türk tarafının ve Rum tarafının oylarına sunuldu.

        Genel sekreterinizin yaptığı bu plan Kıbrıs’ın Rum kesimi tarafından reddedildi.

        Onu endişe ile izlemediniz de, şimdi Türk tarafının hakkı ile aldığı bir bölgeyi yerleşime de değil, dolaşıma açmasını "endişe” ile izliyormuşsunuz.

        Hadi oradan sahtekarlar topluluğu.

        Dünyayı bok götürüyor.

        Siz Kıbrıs’ı endişe ile izliyorsunuz öyle mi!

        Eskiden şampanya patlatılırdı

        Eskiden şampanya patlatılırdı
        0:00 / 0:00

        Türkiye Grand Prix’sinin podyumunda yani şampiyonlara kupaların verilmesi töreninde Formula 1’in geleneksel şampanyalı kutlaması yerine, ne olduğunu hala tam bilmediğimiz bir gazozumsu ile kutlama yapılmış.

        Ben de bunu sosyal medyadan öğrendim.

        Açıkçası kupa törenini hakemlerle birlikte izlerken şampanya şişesi zannettiğimiz şişelerin üzerinde marka olmamasını “reklam hassasiyetine” bağlamıştık ama meğer hassasiyet başka imiş.

        Garip olan ise şu.

        İstanbul Park’ta daha önce 5 Formula 1 yarışı yapıldı ve hepsinin de bir kupa töreni vardı.

        O zaman da AK Parti iktidardı ve her seferinde hakiki şampanya patlatıldı.

        Bu kez niye böyle bir saçmalık oldu ve bu kimin fikriydi gerçekten bilmiyorum.

        Sportif tarafta ne oldu bilirim ama organizasyon tarafını bilemem.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Evden çalışabilecek olanları laf olsun diye ofise getirmeyi devlet yönetmek zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar