Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bizim meşhur Sinovac’ın Coronavac aşısının Brezilya’daki faz 3 sonuçları açıklandıkça beni ateş basıyor.

        Aşının etkinlik oranı her açıklama ile biraz daha aşağı gidiyor.

        Brezilya’nın son açıklamasına göre, Türkiye’nin 50 milyon doz aldığı Sinovac aşısının etkinlik oranı yüzde 50,4.

        Bu oran Endonezya’daki çalışma sonucuna göre “şimdilik” yüzde 65.

        Bizdeki faz 3 sonuçları ise birkaç gün içinde açıklanacak.

        Bakan Koca’nın “Bize satmaya hazırlar ama kendini kanıtlamasını bekliyoruz” dediği ve fiyat aldığımız diğer aşıların 3’te biri olan Oxford Astra Zeneca’nın ChAdOx1 aşısının etkinliği ise yüzde 62.

        Bu arada şunu da söyleyeyim, Lancet’e göre şu anda konuştuğumuz aşıların dışında 54 Covid-19 aşısı daha faz 3 çalışmalarını tamamlamak üzere.

        Sağlık Bakanı’na haftalar önce sorduğum “Sinovac aşısını beğenmezsek almama hakkımız var. Sözleşmeye bunu koyan tek ülkeyiz diyorsunuz ama diyelim ki bu aşı etkinlik sınavını geçemedi, elimizde başka aşı yok” sorusunun yanıtı hala yok.

        Henüz elimize ulaşmamış 550 bin doz BioNTech aşısı ile mi bu işi sürdüreceğiz?

        Sinovac aşısının etkinliğinin yüzde 50,4 olarak çıkmasının yarattığı sorun, toplumun tamamını aşılasınız bile yani Türkiye’de 84 milyon Türk vatandaşını artı 7 milyona yakın “mültecimsi” misafiri aşılasanız bile “sürü bağışıklığı” denilen şeyi sağlayamıyorsunuz.

        Çünkü sürü bağışıklığı için toplumun en az yüzde 60’ının bağışıklık kazanması gerekiyor.

        Sinovac’ın aşısı bunu sağlayamıyor.

        Bunun yaratacağı sıkıntı ise şu.

        Türkiye bu aşıyı tüm vatandaşlarına uygulasa bile, dünya açısından “riskli” olmayı sürdürecek.

        Bu da bu aşıyı olan Türk vatandaşlarının özellikle uluslararası seyahatlerine kısıtlama konulması ihtimaline ve tabii özellikle Batı ülkelerinin Türkiye’ye turist yollamama ihtimaline kapı aralıyor.

        Yine de bu aşıyı bir an önce yapmaya başlamakta fayda var.

        Yakında yeni verilerle bu etkinlik yüzde 50’nin altına da düşerse aşıyı hiç yapamayacağız.

        Bu sefer de bir sürü sorun çıkacak.

        O sorunların ne olduğunu ben söylemeyeyim.

        Siz tahmin edersiniz zaten.

        En azından ölümden koruyor

        En azından ölümden koruyor
        0:00 / 0:00

        Bu yazıdan sonra siz soracaksınız.

        “Hala bu aşıyı olur musun?”

        Size şaşırtıcı bir yanıt vereyim olurum.

        Artık ilk tercihim bu aşı değil ama başka aşı bulamazsam bu aşıyı olurum.

        Niye mi?

        Basitçe anlatayım.

        Brezilya’daki çalışmanın sonuçlarına göz attım.

        Evet aşının etkinliği yüzde 50,4 ama yine de yararlı.

        Şöyle ki.

        Sinovac aşısı uygulandığı deneklerde yüzde 50 tam koruma sağlamış.

        Ancak hastalığı orta şiddette geçirenlerde yüzde 78 koruma sağlarken asıl önemlisi ağır vakaları yüzde 100 oranda engellemiş.

        Yani aşı olup da Covid-19’a yakalananların hiçbiri entübe edilmemiş, hayatını kaybetmemiş.

        Hastalanmış ama ölmemiş.

        Eh, bu bile hiç yoktan iyidir.

        Yani bu aşı iki şeye yarayacak.

        Bir, Covid-19’dan ölme riski taşıyan grupta iseniz, ki kim bu grupta kim değil önceden bilenemiyor, ölmeyeceksiniz.

        İki, sağlık sistemi üzerindeki yük oldukça hafifleyecek.

        Karanlık bir çetenin sonu

        Karanlık bir çetenin sonu
        0:00 / 0:00

        Adnan Oktar ve yardakçıları, çok önceden hak ettikleri cezaya çarptırıldılar.

        Bu operasyonu yapanları, bu çeteyi takip edip suçlarını belgeleyenleri, iddianameyi hazırlayanları,yargılamayı yapanları ve hak ettikleri cezaları verenleri, hepsini kutluyorum.

        Bu benim de neredeyse 30 yıla yaklaşan bir mücadelemin sonu anlamına geliyor.

        Gençler bilmez, hatırlamaz...

        Bu Adnan Oktar çetesi ile savaşı başlatanlardan biri belki de ilkiyim.

        1990’ların başında mağdur ailelerinin şikayetleri, bu çeteye kaptırılan evlatların feryatlarına kulak vererek, Adnan Oktar ve çetesine karşı bir mücadele başlattım.

        Haklarında onlarca, yüzlerce yazı yazdım, şikayette bulundum, dava açtım.

        Bunun karşılığında onlar da bana karşı saldırılar düzenlediler.

        O dönem Kartal Adliyesi’nde bağladıkları bir hakim vasıtası ile hakkımda yalan davalar açtılar, o dönem e-mail olmadığı için sağa sola on binlercefaks çekerek hakkımda ağır karalama kampanyası düzenlediler.

        Kadın sattığım,k.çıma kola şişesi sokup hastaneye kaldırıldığım, kumar borçlarım için pezevenklik yaptığımı dahi yazdılar.

        O sırada öğrenci olan eşimi üniversitede rahatsız ettiler.

        Evimin önüne kameralı araçlar yerleştirdiler.

        Yemedikleri halt kalmadı.

        Sadece bana değil, başka gazetecilere, hatta gazete sahiplerine bile benzer iftiralarla hücum ettiler.

        Ben de bunlarla aynı şekilde mücadele ettim.

        Hatta birkaçına fiili müdahalede bulundum. Yani dövdüm.

        Bir gece 17 yaşında bir gencin ailesi çocuklarının Oktar tarafından kaçırılıp, alıkonulduğunu söylediler.

        Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü hemen bir operasyon düzenledi.

        Örgüt evlerinden biri basıldı.

        Evde polisin karşısına şimdilerde adı yine gündemde olan bir siyasetçi, bir eski bakan çıktı.

        Aynen FETÖ gibi birtakım siyasetçilerle, birtakım kamu görevlileri ile girift ilişkileri vardı.

        Sonunda bunlar hakkında DGM’de bir dava açıldı. Adnan Oktar ve çetedeki yardımcıları tutuklanıp içeri atıldılar.

        Davada şikayetçiler ben, Mehmet Ağar, Celal Adan ve bu çeteden kaçıp kurtulmaya çalışan bir kız vardı.

        Dava sürecinde kızın avukatını satın aldılar. Benim avukatım Rezzan Aydınoğlu onun da avukatlığını üstlendi.

        İki siyasetçi bir süre sonra davayı takip etmeyi bıraktılar.

        Sonunda dava tavsadı.

        Bu arada bunlar da palazlandılar.

        Başlangıçta aileleri soyarak, ana babaların şüpheli ölümleri ile miras yoluyla zenginleşen bu çete iş dünyasına girdi.

        Belediyelerle iş yapmaya başladı, hatta Türki cumhuriyetlere açıldı.

        Ama hala gençleri, genç kızları ağına düşürmeye ve sapık bir tarikat gibi genişlemeye devam etti.

        Bu arada uluslararası ilişkilerini de sağlamlaştırdı.

        Kiliselerleişbirlikleri kurdu.

        Hristiyan tarikatları ile ortaklıklar geliştirdi.

        İsrail ile karanlık ilişkiler oluşturdu.

        Biz ise aslapeşlerini bırakmadık.

        Benim 30 küsur yıllık avukatım Rezzan Aydınoğlu bir an peşlerini bırakmadı.

        Tüm mağdur ailelerin ve çocukların sesi ve gözü oldu.

        Bunlarla mücadele etti.

        Sonunda birisi dur dedi.

        Kim dediyse, bunu kim yaptıysa eline sağlık.

        Gerçekten kolay değildi.

        Çünkü ellerinde çok miktarda şantaj malzemesi vardı.

        Bu işi yapabilmek için gerçekten temiz olmak gerekiyordu.

        NOT: Herkes soruyor 1000 yılı aşkın hapis cezası alan Adnan Oktar ne kadar yatar diye. Benim de ilk sorum bu oldu. Avukatım Rezzan Aydınoğlu "En az 30 yıl yatar. Eğer bir af falan çıkmazsa, bir daha gün yüzü göremez" dedi. Ben de inşallah dedim.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Adalet tecelli edince şaşırmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar