Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bazıları “Diplomasi Zaferi” dedi, ben ise tersini yazdım.

        “Onlar durduğu yerde duruyor, biz 180 derece çark ettik” dedim.

        Kızdılar.

        Sonra Finlandiya Cumhurbaşkanı çıktı anlattı. Dedi ki, "Fatih Altaylı doğru söylüyor"

        Yani demeye getirdi.

        “YPG’ye insani yardım sürecek. Türkiye’nin terörist dediği herkesi terörist olarak adlandırmamız mümkün değil” dedi.

        İsveç’ten gelen haberler de farklı değil.

        “Bağımsız mahkemelerimizin vereceği kararlara uyarız” yani İsveç mahkemeleri terörist derse ve iade kararı verirse, İsveç Türkiye’nin istediği kişileri iade edecek.

        Diplomasi Zaferi denilen bu.

        Kağıt üzerinde de farklı bir şey yazmıyor.

        Bazı diplomasi guruları “Ama anlaşma çok önemli ve mutabakat metninde en üstte Türkiye Dışişleri Bakanı yer almış. Az uz şey mi” diyorlar.

        Ben de bunların dış politika uzmanlığına gülüyorum.

        Tabii bir de “Söz verdiler” meselesi var. Metin’de yer almayan ve İsveç’in ve Finlandiya’nın verdiği sözler.

        REKLAM

        Duymadım ama varmış.

        Mutlaka vardır.

        Ama benden duymuş olmayın ama eğer uluslararası ilişkilerde konuya “Söz verdiler” diye giriyorsanız ve bu yazılı olarak çok net biçimde kayda geçirilmemişse, genelde bir süre sonra konuya “Sözlerinde durmadılar. Bizi kandırdılar” diye girmek kaçınılmazdır.

        Ki şanlı yakın tarihimiz bu söz “Kandırılmalarla” ve “Sözlerinde durmamalarla” doludur.

        Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliğine verdiğimiz onayla başlayıp, Avrupa ile vizelerin kaldırılmasına ya da ayrıcalıklı ticaret anlaşmalarına kadar “Sözlerinde durmadılar” listesi oluşturabilirsiniz.

        Bu yüzden bu işler sözle olmaz.

        Yazı ile olur.

        Hem de kaçamaksız, net yazı ile.

        “İade ederiz ama bağımsız yargımız karar verirse” diye yazarsa bile olmaz.

        Çünkü bağımsız yargı Türkiye’nin istediği kararı genelde vermez.

        “Tabii yaparız ama parlamentomuz bu konuda yasa çıkarmalı” derlerse o da olmaz.

        Çünkü parlamentoları genelde o konuda Türkiye’nin beklentisine uygun bir yasa çıkarmaz.

        Tabii haklı olarak diyebilirsiniz ki, “Uluslararası ilişkilerde inat olmaz. Bir yerde uzlaşmak gerekir”

        Bak bu doğrudur işte.

        Ama uluslararası ilişkilerde yüksekten sallamak da olmaz.

        Sonra Papazı verirsiniz, Deniz’i verirsiniz, işadamını ara bulsun diye Rusya’ya yollarsınız.

        Çok yukardan sallarsanız, inişiniz de sert olur!

        Bu inişte ayağınız incinmez belki ama ulusal onurunuz fena halde berelenir!

        Attan indik eşek ihtimaline seviniyoruz

        Attan indik eşek ihtimaline seviniyoruz
        0:00 / 0:00

        İsveç ve Finlandiya’nın teröre destek verme konusunun pek de umulduğu gibi gitmeyeceğinin ortaya çıkması ile beraber, şimdi diplomatik zafer ABD’nin vereceği F 16’lara doğru kayıyor.

        Biden “Türkiye’ye F 16’ları vermeliyiz” demiş.

        Kongreden geçmesi için de elinden geleni yapacakmış.

        Yeni Zaferimiz bu.

        Peki bu F16 mevzuu nereden çıkmıştı hatırlıyor musunuz?

        Hatırlatayım.

        Biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti 12 Temmuz 2002’de Lockheed Martin’in F 35 projesine 7. Ortak olarak katıldı.

        Zaten uçağın o zamanki adı “JSF 35” yani Joint Strike Fighter Türkçesi ile “Müşterek saldırı uçağı” idi.

        Türkiye Ak Parti iktidarından bile eski bu projeye zaman içinde 1,5 milyar dolara yakın para ödedi.

        Ve Rusya’dan S400 hava savunma sistemi aldığı gerekçesi ile projeden atıldı.

        Parasının da üstüne yatıldı.

        Üstüne üstlük bir de Yunanistan’a hiçbir zaman dahil olmadığı bu proje kapsamında F 35’lerin verilmesi kesinleşince Türkiye bir anda bölgesindeki hava hakimiyetini kaybetti.

        Bunun üzerine ABD’ye “F 35 vermiyorsanız bari eski F 16’ların son neslinden verin” demeye başladı.

        Atı kaptırmıştık bari eşek verin diyorduk anlayacağınız.

        Şimdi eşeğin verilme ihtimali üzerine sevinç çığlıkları atıyoruz.

        F 35’ler ise unutuldu bile.

        İnşallah sonunda elimizde semerle kalmayız.

        Kadılar ele ele

        Kadılar ele ele
        0:00 / 0:00

        Daha önce de anlattım.

        Demirören Grubu yüzlerce villa, binlerce dönüm arazi, on binlerce dönüm arazinin 49 yıllık kullanım hakkına sahip Kemer Golf and Country Club'u 10 milyon dolara aldı.

        Daha sonra aldığı tüm bu mülkün çok küçük bir bölümünü oluşturan imarsız spor alanlarını yaklaşık 800 milyon dolarlık kredisine karşılık bir bankaya devretti.

        Spor alanlarının imar planlarında değişiklik yapıldı.

        Tamamı 10 milyon dolara alınan malın, çok küçük bir bölümünün değeri 800 milyon dolara çıkarıldı.

        Ve şimdi o arazilerde villalar yapılıp satılacak.

        Bu dönemin yandan zengin etme yönteminin gözle görülür, elle tutulur bir örneği.

        Hadi iktidar bunu yapıyor.

        Muhalefetten de tık yok.

        Onlar da izliyor.

        Ve işin daha komik olan tarafı ise golf sahalarının yok edip yerine inşaat yapılmasının yolunu açan kişi Golf Federasyonu Başkanı.

        Hani meşhur kadı hikayesi gibi.

        Kadılar el ele vermiş.

        Kimi kime şikayet edeceksin.

        Taksim'de çiçekçilikti rezillik oldu

        Taksim'de çiçekçilikti rezillik oldu
        0:00 / 0:00

        Taksim Meydanı’na çıktınız mı son zamanlarda bilmiyorum ama tam bir rezillik halinde.

        Bankalardan üç kuruş alacağım diye meydanın orta yerine çirkin ATM’ler kondu.

        Yetmedi şimdi bir çirkinlik de tam caminin önünde.

        Meydan bu haliyle düzenlenirken oraya çiçekçi tezgahları açılması için bir bölüm yapıldı.

        Kötü de değildi.

        Rengarenk çiçekler ve çiçekçiler meydanın gri, çirkin görüntüsüne bir renk katıyordu.

        Ama gel zaman git zaman çiçek tezgahları birer birer çirkinleşti.

        En kötüsünden, en çirkininden hediyelik ürünler satan, pis birer dükkan haline geldiler.

        İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu lütfen gelsin görsün.

        Vakti yok ise birine yollasın üç kare fotoğrafını çektirsin.

        Bu pisliği, bu rezilliği İstanbul’un en önemli meydanına yakıştırıyorsa diyeceğim yok.

        Yok yakıştıramıyorsa o zaman onlara bir çeki düzen versin, verdirsin.

        Tamam anlıyorum ki, Taksim Meydanı iktidara rağmen yeniden yapılıp, düzgünbir hale getirilemiyor.

        Ama oradaki bu pisliği kaldırmak için iktidar onayına gerek yok.

        Kuralları uygulamak yeter.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        İnsanca yaşamak istemek ayıp olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar