Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün önce Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tanju Bilgiç aradı.

        Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile birlikte Washington’dan Tokyo’ya uçtuklarını, Bakan’ın CFR’da yaptığı konuşmaya yönelik eleştirilerimi yolda okuduklarını belirtti Tanju Bey.

        “Size konuşmanın tam metnini iletmelerini söyledim. Metni okuyunca göreceksiniz ki, sizin bahsettiğiniz hususların tamamına yakını Sayın Bakan’ın konuşmasında yer alıyor. Siz medyaya yansıyan bölümünü görüp yorum yapmışsınız ama metni okuyunca iki ülke arasındaki sorunlara da değindiğini ve bu sorunların ortadan kalkması şartına bağlı olarak bir işbirliğinden söz ettiğini göreceksiniz” dedi.

        Ben de Bakanlık Sözcüsü Bilgiç’e, “Yunanistan’ın Ege’deki saldırgan ve yayılmacı tutumundan, uluslararası anlaşmalara aykırı olarak adaları silahlandırmasından, bunu yaparken ABD’nin yanında yer almasına güvenerek giderek daha kural tanımaz hale gelmesinden bahsetti mi Mevlut Bey? Bugün medyaya yansıyan İHA fotoğraflarını görmüşsünüzdür muhtemelen. Hem silahsız olması uluslararası anlaşmalarla garanti atına alınmış adaları silahlandırıyorlar, yığınak yapıyorlar hem de ABD ordusu Ege’ye yerleşiyor. Bunu anlattık mı?” diye sordum.

        “Konuşmasında bu konu yani Ege konusu yer almıyordu. Daha çok soru cevap şeklinde oldu. Ege ve Yunanistan konularında soru soran olmadı” dedi.

        Nitekim hemen ardından Enformasyon Genel Müdür Yardımcısı Beliz Celasin Rende, Bakan’ın CFR’daki konuşma metnini yolladı.

        Bakan Çavuşoğlu önce dünyadaki uzlaşı dönemlerinin giderek daha kısa, belirsizlik dönemlerinin ise giderek daha uzun sürdüğünü hatırlatmış. Türkiye’nin bulunduğu coğrafyadan kaynaklanan sorunları ve sorumlulukları olduğunu belirtmiş ve Türkiye’nin stratejik konumunun önemine değindikten sonra Türk-Amerikan sorunlarını Suriye’de PKK/YPG’ye verilen destek, FETÖ örgütüne verilen destek ve örgüt liderinin iade edilmemesi ve CAATSA yaptırımları olarak ele almış ve bu üç konuyu anlatmış.

        Nedense “Bir gece ansızın gelebilirim” denecek kadar tırmanmış bulunan Ege meselesine ve ABD’nin Ege’de Yunanistan’ı yüreklendiren tavrına hiç girmemiş.

        Oysa Türkiye her platformda, özellikle de CFR gibi yerlerde Ege’deki haklılığını anlatmak zorunda.

        Yunanistan, buradaki hukuka aykırı durumunu sadece anlaşmalardaki belirsizliğe değil, Türkiye’nin saldırgan olduğunu iddia ettiği tutumuna bağlıyor.

        Bir NATO üyesi, bir diğer NATO üyesinin kendisine saldırabileceği iddiası ile, Türkiye'nin burnunun dibindeki adaları silahlandırıyor.

        Bunu da ilgili anlaşmada Türkiye’nin taraf olmamasına bağlıyor. Oysa bu adaların silahlandırılmamasının gerekçesi anlaşmaya taraf olmasa dahi Türkiye’nin kaygıları.

        Türkiye’ye yakın Doğu Ege adalarının silahsız olması herhalde Amerika Birleşik Devletleri’nin güvenliği ile ilgili bir durum değil.

        Biz bunu anlatmak yerine “Bir gece ansızın gelebiliriz” diyerek Yunanistan’ın “Saldırgan Türkiye tezini” güçlendiriyoruz.

        İçeride büyüttüğümüz bu mevzudan dışarıda tek kelime bile etmiyoruz.

        Bana garip gelen bu.

        Bu yüzden yarın Pelosi GKRK gelir, oradan da Dedeağaç’a gider dedim.

        Ama yine anlatamamışım derdimi.

        Derin Devlet, Megri Megri ve Cübbeli

        Derin Devlet, Megri Megri ve Cübbeli
        0:00 / 0:00

        Cübbeli Ahmet’in “Derin Devlet” sözleri herkesi çok şaşırtmışa benziyor.

        Beni ise zerre şaşırtmadı.

        Yıllar önce, Habertürk’e ikinci gelişiydi zannederim.

        Tam Kürt açılımı zamanıydı.

        AK Parti iktidarı “barış sürecini” başlatmıştı.

        HDP heyetleri gün aşırı İmralı’ya gidiyor, terör örgütü lideri ile görüşüyor.

        Öcalan’dan alınan mesajlar devlet korumalı ve garantili bir şekilde Kandil’e götürülüyor, oradan alınan mesajlar İmralı’ya taşınıyordu.

        PKK, Doğu ve Güneydoğu’da kontrolü ele almış, güvenlik ve hatta yargı hizmeti veriyordu.

        Diyarbakır’da iktidarın en üst düzey temsilcileri sağlarında Tatlıses, sollarında Şivan Perwer ile “Megri Megri” diye elele şarkı söylüyordu.

        Benim gibi birkaç kişi “Yahu bu iş böyle olmaz. Tamam barış iyi bir şey ama PKK’yı devlet yaptınız” deyince barış sürecini bombalamakla suçlanıyorduk.

        Tam o günlerde Cübbeli Ahmet, bir programa katılmak için Habertürk’e gelmişti.

        Murat Bardakçı’nın odasında sohbet ediyorduk.

        Barış sürecinden çok dertli idi.

        “Fatih Bey, bu iş çok kötü gidiyor. PKK’yı tepemize çıkardılar. Terör örgütünü legal hale getirdiler. Bu olacak iş değil. Bu AK parti ne yaptığının farkında değil. Biz yıllarca cemaatler olarak derin devletten yakındık. Derin devlet ya ortadan kalktı ya da zaten hiç yokmuş. Bilmiyorum. Ama keşke olsaymış. Keşke devam etseymiş. Bugün buna ihtiyaç var. Evet biz derin devlet dönemlerinde biraz eziyet çekiyorduk. İbadetimizi, örgütlenmemizi biraz gizli, biraz saklı yapıyorduk ama en azından biliyorduk ki, bir devlet var. Gerekirse höt diyen birileri var. Bugün ne bu rezalet” demişti.

        Biz de hayretler içinde dinlemiştik.

        Nitekim ilk seçimde bir aile ferdini Büyük Birlik Partisi’nden aday göstermişler ve BBP’yi desteklemişlerdi.

        Anlayacağınız Cübbeli Ahmet’in hiçbir sözü yeni değil.

        Son derece tutarlı ve tipik bir İslamcı muhafazakar bir dip duyguyu temsil ediyor.

        Aslında Cumhur İttifakı’nın kodları da burada yatıyor sanki.

        En azından şimdilik.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Liderler öfkeyi dizginlemeyi öğrettiği zaman.

        Diğer Yazılar