Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sabaha karşı Türkiye’nin nüfusunun neredeyse yarısı yataklarından fırladı.

        Sarsıntılar başladığında saat tam tamına 04.08.14’ü gösteriyordu.

        Ankara ile İstanbul arasındaki hat zangır zangır titredi.

        Depreme alışkın olmayan Ankara’da da, depreme alışkın olan Adapazarı, İzmit, İstanbul hattında da sert bir biçimde hissedildi.

        Yataktan fırladım ve hemen USGS’in sitesine baktım.

        Birkaç dakika sonra ilk veriyi girdiler.

        Deprem 6,1 büyüklüğünde, yerin 3,9 kilometre derinliğine gerçekleşmişti. Şiddeti ise 8’di.

        Muhtemelen yüzeye yakın olması şiddetini arttırmıştı.

        Aynı dakikalarda Kandilli 5,9 olarak görüyordu depremi.

        Sonra onlar da 6’ya çektiler.

        USGS ise bir süre sonra bir düzeltme yaparak depremin derinliğini 10 km olarak açıkladı.

        Bu arada birkaç gün önce yalandan tam teşekküllü deprem tatbikatı yapılan Türkiye’de cep telefonlarına ne bir mesaj geldi, ne bir uyarı, ne bir bilgilendirme.

        Bırakın cebinize gelmesini, AFAD’ın internet sitesine bile ulaşmak mümkün olmadı.

        REKLAM

        Millet ne olduğunu sosyal medya üzerinden öğrenmeye çalıştı.

        Öğrendi de.

        Ama asıl olarak şunu bir kez daha öğrendik.

        İstanbul depreme hazır falan değil.

        Herkesin ödü patladı.

        Kimse ne yapacağını bilemedi.

        Bir toplanma alanı falan da olmadığı bir kez daha ortaya çıktı.

        Aynısını 2019 yılının 26 Eylül günü yaşamıştık.

        İstanbul, o gün 13.59’da Silivri açıklarında Marmara Denizi’nde meydana gelen 5,8 büyüklüğünde bir depremle sarsılmıştı. Bu deprem de 10 km derinlikte idi.

        O gün paniklemiş, birkaç gün bunu konuşmuştuk.

        Sonra unutmuştuk.

        Şimdi yine iki gün konuşacağız.

        Sonra yine unutacağız.

        Merkezi yönetim unutacak.

        Yerel yönetimler unutacak.

        Siz unutacaksınız.

        Bir dahaki sallantıya kadar.

        Sonra yine hatırlamayacaksınız.

        Umarım hatırlayanlar arasında olursunuz.

        Çünkü bazılarınız hatırlamayacak.

        Ya da hatırladığında enkaz altında olacak.

        Bu arada geceden beri “Celal Şengör ne diyor?” diye sorup duruyorsunuz.

        Celal Şengör Viyana’da.

        Avusturya Jeoloji Cemiyeti’nin kendisine layık gördüğü Eduard Suess ödülünü almaya gitti.

        Jeoloji alanındaki en büyük ödüllerden biri olan bu madalyaya 2020’de hak kazanmıştı ama salgın nedeniyle tören anca yapılabildi.

        REKLAM

        Bu depremi kaçırdığına çok üzülecek biliyorum.

        Ama emin olun gelince de, kendisi ile bu deprem üzerine bir televizyon programı yapmayı düşünmüyorum.

        Boşu boşuna konuşuyoruz.

        Hatta bir de “Sürekli deprem diyorsun” diye kızıyorsunuz bize. Depremi sadece ödünüz patlayınca hatırlıyorsunuz ki, o da çok geç oluyor.

        Kusura bakmayın ama biz de sizin ödünüzün keyfine göre program yapamayız.

        Dünyanın en büyük, en önemli deprem uzmanını Türkiye’ye getirdik birkaç yıl önce.

        Ne bir merkezi otorite ne de bir yerel yönetici kendilerini dinleyip, görüşlerini aldı.

        Bu kafaya ne anlatacaksın…

        Celal Şengör: Bu çok kötü bir haber

        Celal Şengör: Bu çok kötü bir haber
        0:00 / 0:00

        Ve tabii ki, Celal Şengör ile konuştum.

        Avusturya’dan Türkiye’de olan biteni yakından izliyordu.

        Geceden beri tüm verilere ulaşmaya çalışıyordu.

        “Bana biraz süre ver” dedikten sonra geri aradı ve anlattı.

        Yazacaklarım dünyanın en önemli jeologlarından birinin ve Kuzey Anadolu fayını inceleyen uluslararası ekibin Naci Görür’le birlikte üyesi olan bir Türk jeoloğun görüşleridir.

        “Fatih, bu deprem müthiş kötü bir haberdir. Bu deprem Kuzey Anadolu fayının hareketinin tüm jeologlar tarafından tam olarak anlaşılamadığının göstergesidir. 22 yıl içinde Düzce’de ikinci bir deprem bu. Oysa herkes Düzce’nin gerilimini boşalttığını ve uzunca bir süre ciddi bir deprem olmayacağını düşünüyordu. Öyle olmadığını gördük.

        Bunun anlamı şu.

        İstanbul depremi bayağı yakınlaşmış.

        Stres birikimi had safhaya yaklaştı.

        Naci Görür’ün dediği doğru. Bolu Dağı’na doğru da bir deprem bekleyebiliriz. Ama orada 1944 yılında bir deprem oldu. Stres var ama çok büyük bir depreme yol açacak kadar değil.

        Asıl stres birikimi Batı’ya doğru oldu.

        Yani Adapazarı, Gölcük ve İstanbul.

        İstanbul’u bir kez daha uyarıyorum. Ve belki bundan sonra bir kez uyarma fırsatımız dahi olmayabilir. Sana tavsiyem İstanbul’dan, şehir içindeki evinden taşın. O kadar hazırlıksızız ki, bir doğalgaz boru hattının kırılması bile yeter. Taşın çünkü Fatih’siz bir hayat istemiyorum.”

        Celal Şengör’ün söyledikleri bunlar.

        İster umursayın, ister umursamayın…

        F-16'lar 2028'e

        F-16'lar 2028'e
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin F-35 programı dışına atılıp, şimdi Doğan görünümlü Şahin konumundaki yeni nesil F-16 peşine düşmesini ve F-16 almayı, ABD yönetimi karşısında elde edilmiş bir başarı gibi sunmaya çalışması ile ilgili eleştirilerim üzerine Savunma Sanayi’nden bir eski tanıdık aradı.

        “ABD’nin Türkiye ile ilgili kafası çok karışık. Bir yanda Türkiye’yi Rogue State yani haydut devlet konumuna düşürüp, ilerde bir müdahaleye açık hale getirmek isteyen bir azınlık, bir yanda da Türkiye’den vazgeçemeyen ve önemini bilen bir akil Amerika var. Ancak bir Kürt devleti konusunda hemfikirler ve bölgede bir kukla devleti şart görüyorlar” dedi.

        F-16'lar konusunda ise durumun dışarıdan göründüğünden çok daha olumlu olduğunu, sürecin sağlıklı ilerlediğini aktardı.

        “F-16’larda sorun var gibi görünse de aslında yok. Verecekler. Sadece zamanlama meselesi. Şu anda ABD’de F-16 üretimi son derece yavaşlamış durumda. F-16 talep eden tek ülke Türkiye değil. 5 ülkenin daha bizden önce kesinleşmiş siparişleri var. Biz onların arkasındayız. Bizim yeni nesil F-16'larımız en erken 2028 yılında gelebilecek gibi. Ama gelecek. Şu anda bizim için asıl önemli olan Roketsan yapımı Bozdoğan ve Gökdoğan füzelerinin ve SOM ile AESA’nın bu uçaklara entegrasyonu.

        Yani yerli havadan havaya ve havadan karaya mühimmatların ve yerli radar sisteminin bu uçaklara takılabilir olması.“ diye özetledi konuyu.

        İktidarın çabası ise bu konudaki anlaşmayı seçimden önce bitirmek üzerine.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Ders çıkarmanın akılcılık, unutmanın kolaycılık olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar