Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün de dedim ya, hastayım.

        Genelde bu tip hafif grip, soğuk algınlığı gibi hastalıklarda doktora falan gitmem.

        “Doktora gidersem 1 haftada, doktora gitmezsem 7 günde geçer” derim pek çoğu gibi.

        17 yıl önce bu yüzden zatürre olup, hastaneye yatmışlığım bile vardır.

        Geçmeyip, akciğerlere indiği için.

        Neyse dün eşimin “Doktora git, doktora git, doktora git” ısrarı ile tam da benim kafamda olan doktoruma gittim.

        Eski model doktor tavrı ile baktı, akciğerlerimi stetoskop ile dinledi, sağıma soluma eliyle vurdu, bastı, ağzımı açtırıp “aaaaa” dedirtti, tansiyonumu ölçtü, sonunda “Virütik değil. Son zamanda görmeye alıştığımız bir bakteriyel enfeksiyon” dedi.

        İki ilaç bir pastil yazıp yolladı.

        Yolda gördüğümüz ilk eczaneye girdim.

        Reçeteyi verdim.

        Pastil dışında hiçbiri yoktu.

        Bir diğeri, sonra bir diğeri.

        Basit, yıllardır çocuklar için zaman zaman kullandığımız bir antibiyotik.

        Yok…

        Neyse dedim, evin yakınında tanıdık eczane var. Onlar bulur.

        REKLAM

        Onun kapısından girdim.

        Ben yaşlarda bir kadın önümde.

        Reçetesini vermiş.

        Onun reçetede de birkaç ilaç yazılı.

        Bu?

        Yok.

        Şu?

        Yok.

        Diğeri…

        O da yok. Durumu benden kötü üçte üç yok.

        Torunu için arıyormuş.

        “Başka yere bakayım” dedi.

        Eczacı “Hanımefendi, ben her yere sordum. Depolara da sordum. Yok ama isterseniz şansınızı deneyin. Belki ellerinde bir tane falan kalmış bir eczane bulursunuz” dedi.

        Kadın gitti.

        Ben uzattım reçetemi.

        Baktı.

        “Fatih Abi sadece biri var. Diğerleri yok” dedi.

        “O biri zaten bende de var” dedim.

        “Muadiline bakalım mı?” dedi.

        Doktorumu aradım.

        Muadil olabilecekleri yazıp yolladı.

        Onların da biri yoktu.

        Bir diğerinin ise istediğimiz dozu yoktu.

        Bir yerine iki kutu alıp, sorunu çözdük.

        Diğer ilacı ise başka bir eczaneden telefonla buldu. “1 saate gelir abi, ben eve yollarım” dedi.

        “Artık hiçbir ilacı bulamayacak mıyız bu gidişle” diye sordum.

        Anlattı.

        “Bazı ilaçlar bakanlıkla aralarındaki fiyat anlaşmazlığından yok. Firmalar zarar ettikleri ilacı çok üretmiyorlar. Çünkü ne kadar verse o kadar zarar ediyor. Bazıları bu yüzden yok. Sizin sorduğunuz ve az önceki hanımefendinin sorduğu ilaçlarda ise neden başka? Bu ilaçları Rusya ve Ukrayna’ya ihraç ettiler bol miktarda. Şimdi mevsim nedeniyle talep artınca elde ilaç kalmadı. Üretim de yetişmiyor. O yüzen pek çok antibiyotik bulunmuyor. Eskiden promosyonlu ilaçlardı bunlar. Yani bize promosyon verilirdi, eczanelere. Şimdi ara ki bulasın. Herkes ecza depolarının kapısını aşındırıyor… Sürekli hastalar ve hasta yakınları ile karşı karşıya kalıyoruz. Ne yazık ki, bulundurmamız gereken ilaçların en az yüzde 30'u elimizde olmuyor.”

        Anlayacağınız mesele “İşini bilmeyen çavuşlar” meselesiydi.

        Şimdi mecburen dönüp avuçluyorduk.

        Yapan mı hastalıklı ruh, göz yuman mı!

        Yapan mı hastalıklı ruh, göz yuman mı!
        0:00 / 0:00

        Türkiye günlerdir bir “psikopatı” konuşuyor.

        Psikopat kelimesini hakaret maksatlı değil, tıbbi maksatlı kullanıyorum.

        Konuştuğum birkaç psikiyatr ve psikolog uzaktan teşhis koymanın mümkün olmadığını ama hal ve hareketlere bakınca konulabilecek teşhisin psikopati olabileceğini söyledikleri için söylüyorum.

        Hayvanlara fütursuzca eziyet ediyor, eleştirilere rağmen bunu tekrarlamaktan çekinmiyor, konu komşuya olmadık terbiyesizlik yapıyor, bunu kendine hak görüyor, toplum kurallarını, ahlak kurallarını takmıyor, kuralların ve yasaların kendisini bağlamadığını düşünüyor, yaptıklarından dolayı en ufak bir pişmanlık belirtisi göstermiyor.

        Tüm bunlar hastalıklı, psikopatik kişilik yapısına işaret ediyor.

        Ancak herkesin üzerinde mutabık olduğu bir şey var ise o da “Psikopatlığın cezai ehliyet yokluğu anlamına gelmediği”.

        Psikopatlar kuralları takmayıp, suç işleyebiliyor ama işlediklerinin suç olduğunu biliyorlar.

        Bu da cezai ehliyet demek.

        Ancak bu psikopat her nedense kabarık suç dosyasına rağmen hala ortalıkta serbestçe geziyor.

        Hastalıklı davranışlarını sürdürüyor.

        Ve kendisine engel olması, yargı önüne çıkarması gerekenler parmaklarını kıpırdatamıyor.

        Bu durumda bu kişi ile ona göz yumanların aynı hastalıktan mustarip olabileceklerini ortaya koyuyor.

        Türkiye'de insanlar organını satar mı hiç!

        Türkiye'de insanlar organını satar mı hiç!
        0:00 / 0:00

        Haberi birkaç farklı yerde okudum.

        Para karşılığı böbreğini satmak isteyen bir kişi ile bu böbreği satın almak isteyen bir kişi yakalanmış.

        Yargı karşısına çıkarılmışlar.

        Her ikisine de organ ticareti yapmaktan 1’er yıl hapis cezası verilmiş.

        Alıcı için bu ceza az bile.

        Ama satıcıya alıcı ile aynı ceza bence çok olmuş.

        Kimse keyfinden organını satmaz.

        Bence asıl suçlu bir vatandaşını organını satacak bir yokluğun sefaletin içine düşüren her kimse odur.

        Belki de hükümet yanlısı kanallardan biri mahkemenin kararının yanlış olduğunu ve aslında Türkiye’yi insanların organını satmak zorunda kaldığı bir ülke olarak göstermeye çalışarak manipülasyon yaptığını haberleştirmeli, Adalet Bakanlığını da hakimlere karşı göreve çağırmalıdır.

        İyi yayıncılık bunu gerektirir.

        Hedef 4. kez mi!

        Hedef 4. kez mi!
        0:00 / 0:00

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kez mi, ikinci kez mi aday olduğu tartışması, bana komik geliyor.

        Çünkü mantık ile hukukun karşı karşıya geldiği bir alan olacağı besbelli.

        Erdoğan, Abdullah Gül’den sonra halk oyuyla seçilen ilk Cumhurbaşkanı oldu ve yemin etti.

        Sonra Anayasa değişikliği oldu.

        Erdoğan bir kez daha halkın oyuyla Cumhurbaşkanı seçildi ve yemin etti.

        Sistem değişmeseydi de yine aday olabilirdi çünkü eski sisteme göre de ikinci kez aday olabiliyordu.

        İki kez Cumhurbaşkanı olarak yemin etti ise iki kez olmuştur.

        Üçüncü kez aday olabilmesi erken seçim olmasına bağladır.

        Bu seçim bir erken seçim ise, ki bu seçim bir erken seçimdir, üçüncü kez aday olabilir.

        Ancak bazıları bunun Erdoğan’ın ikinci kez aday olduğu seçim olarak görüyorlar.

        Diyorlar ki, “Yeni sisteme göre ikinci kez aday oluyor”.

        Tamam da eski sistem de yeni sistem de iki kez aday olunabilir diyorsa değişen bir şey olmamış demektir.

        Zaten erken seçim olduğu için 3. kez aday olmasının da önü, seçim kararını TBMM aldığı müddetçe açıktır.

        Yok ama eğer dördüncü kez de aday olmasının önü açılmak isteniyorsa bu bambaşka bir şeydir.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Acıma duygumuzu kaybetmek zorunda bırakılmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar