Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SEÇİM kampanyası başladı. Paralar da harcanmaya.

        YSK kararı sonrası ortada gerçekten "haksız" bir durum var.

        Ama karar karardır, beğenmesek de, doğru bulmasak da saygı duymalıyız, içimizden duymak gelmese de...

        Bu kararı alan YSK'dan biz seçmenlerin de bir talebi var.

        "Bu kampanyayı en şeffaf haliyle görmek istiyoruz."

        "Kim nereye ne kadar bağışladı."

        Türkiye'nin ortamında iş dünyasının muhalif adaylara bağış yapması güç.

        Zaten kabil de değil.

        Çünkü üst sınır diye bir şey var.

        Ben bu bağış yöntem ve sisteminin ne kadar hatalı olduğunu aylar öncesinden yazdım, ama bir şey değişmedi.

        Şimdi ise beklentimiz bu bağışların şeffaf olması.

        Yani hangi adayın kampanyasına kaç kişi ne kadar para yatırdı, kampanya bütçeleri nasıl oluşturuldu duymak, bilmek hakkımız.

        Çünkü kampanyası şeffaf olmayan, adil olmayan bir seçimden adil bir sonuç çıkması mümkün olmaz.

        Yekta Bey'in itirazı ve YÖK

        EKMELEDDİN İhsanoğlu'nun "Büyük Cihad'dan Frenk Fodulluğuna" adını taşıyan kitabıyla ilgili tartışmalara değinip "Bu tartışmalar daha ortada yokken YÖK Başkanvekili Prof. Yekta Saraç bu kitap hakkında olumlu görüş beyan etmişti" şeklinde özetlenebilecek yazıma Prof. Yekta Saraç'tan itirazlar geldi.

        "YÖK'ten İhsanoğlu'na Destek başlıklı yazınızda benim bundan tam 17 yıl önce yazmış olduğum bir kitap tanıtım yazımdan alıntı yapmışsınız. 1997 yılında yazdığı bir yazı ile 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi ve YÖK'ten İhsanoğlu'na destek ifadeniz arasında bir ilişki kuramadım. Şu var ki, yazınızda benim yazımın tarihini vermediğinize göre bu ilişkiyi sadece sizin gazetecilik anlayışınız izah edebilir kanaatindeyim. Gazetenizin okurlarının çarpıtılmayan doğru bilgiyi hak ettiğini düşünüyorum.

        Prof. Dr. M.A. Yekta Saraç"

        Yekta Bey'i zor durumda bırakmak, bir şeyleri çarpıtmak gibi bir niyetim yoktu açıkçası.

        Vallahi kaleme aldığı kitap eleştirisinde "tarih"in önemli olduğunu düşünmedim.

        Öyle ya, 1997 yılında beğendiği ve methettiği kitabı şimdi Ekmeleddin İhsanoğlu Cumhurbaşkanı adayı olunca "artık beğenmiyor" olabileceği hiç aklıma gelmedi.

        Bu kitapla ilgili olarak daha sonra "Ben o kitabı beğenmiştim, ama yeni veriler elime geçti ve kitabın hilaf-ı hakikat olduğunu düşünüyorum" diye bir başka yazısına da rastlamadım.

        Herhalde Yekta Saraç bugün artık aynı fikirde değil ki, bu kadar sertçe itiraz etmiş ve bana yolladığı mesajı medyanın bir bölümüyle de paylaşmış.

        "Gazetenizin okurlarının doğru bilgiyi hak ettiğini düşünüyorum" cümlesindeki fikri ise paylaşıyorum.

        Ben de Türk gençlerinin ve akademiyasının daha iyi bir üniversite ortamı hak ettiğini düşünüyorum.

        Üstelik beğenmeyen benim yazımı okumaz.

        Ama ne yazık ki, bu YÖK'ün yönlendirdiği üniversitelere beğenmesek bile çocuklarımızı yollamak zorundayız.

        Ama biliyorum ki, bu da Prof. Yekta Saraç'ın çözebileceği bir sorun değil.

        YÖK bir 12 Eylül kalıntısı.

        Sadece "demokrasi" ile çözülecek mesele.

        İhsanoğlu, Özal gibi

        ÇEVREME baktıkça, Ekmeleddin İhsanoğlu'nun giderek ısındığını ve kendisine başta pek de olumlu bakmayan bir seçmen profilini de kendisine ısıttığını fark ediyorum.

        En önemli nokta üslubu.

        Kavgadan, karşılıklı hakaretlerden, gerilimden, yasaların zorlanmasından, fiili durumlar yaratılmasından yorgun hatta bitap düşmüş millet, İhsanoğlu'nun tarzını giderek daha çok sevmeye başladı.

        Kendi kampanyası ile dalga geçebiliyor. Kendi ile gerektiğinde dalga geçebilmek müthiş bir özgüven göstergesi ve halk bunu görüyor.

        Anlıyor ki, İhsanoğlu'nun kompleksi yok, kendini gereğinden fazla önemsemek ve üstün görmek gibi bir derdi yok.

        Kendisine hakaret edilse bile aynı tonda yanıt vermiyor, altta kalmıyor ama düzeyi de düşürmüyor, pozitif mesajla karşılık veriyor.

        Kendi ile ilgili karikatürlere gülüyor, paylaşıyor.

        Dün de diğer adayların kampanyalarına 1000'er TL bağış yapmış.

        Çok hoş bir hareket.

        Buna karşın Başbakan Erdoğan, "O parayı iade edin" demiş ve para kabul edilmemiş.

        Keşke Başbakan da o parayı iade edeceğine kendisi de Ekmeleddin Bey'e 1000 TL bağış yapıp "Haksızlık olmasın" diyebilseydi.

        Erdoğan'ın ne yapıp yapmayacağı elbet benim derdim değil.

        Ama gördüğüm şu ki, İhsanoğlu'nun tarzı rahmetli Turgut Özal'ı andırıyor.

        Ümmetçi değil milli

        MURAT Bardakçı dün Ekmeleddin İhsanoğlu ile ilgili bir yazı kaleme aldı.

        Okumadıysanız Habertürk.com'dan okuyabilirsiniz.

        Bardakçı, İhsanoğlu'nu "münevver" diye tanımladıktan sonra çok önemli bir detaya dikkat çekiyor.

        İhsanoğlu'nun "Türkiyeliliğine".

        Biliyorsunuz aday olduğu günden bu yana İhsanoğlu, "Filistin ve Suriye'de olanlara sessiz kalmakla" suçlanıyordu.

        Bardakçı, "57 üyeli bir İslam İşbirliği Teşkilatı'nda bir genel sekreter tek başına nasıl karar alsın" diyor ve önemli bir detayı aktarıyor.

        İhsanoğlu'nun sadece İslam İşbirliği Teşkilatı'nda değil, daha bu teşkilat bünyesinde kurduğu ve başında olduğu İslam Sanat Tarih ve Kültür Araştırmaları Merkezi'nin, yani IRCICA'nın merkezinin İstanbul'da olmasının İhsanoğlu tarafından sağlandığını ve bu merkezin Türk kültürüne büyük katkılar sağladığını yazıyor Bardakçı ve şöyle diyor:

        "İhsanoğlu, bu görevi sırasında ümmetçi değil, milli bir çizgi izledi."

        Arapların ağırlıkta olduğu bir teşkilatta "Türkiyeli" bir çizgi izlemek ilginç.

        Alman oldukları için

        BUGÜN büyük ihtimalle herkes "Almanya niye kazandı" yazıları yazacaktır.

        Oysa bana göre Almanya'nın kazanmasının tek bir nedeni var.

        Bütün Avrupa krize girdiğinde girmedikleri, Mercedes'i, BMW'yi Audi'yi, VW'yi, Porsche'yi yaptıkları için.

        Estetiğin olmasa da sağlamlığın ve kalitenin sembolü oldukları için.

        Kişi başı tasarrufta Avrupa lideri oldukları için.

        Akılla duyguyu karıştırmadıkları için.

        İki savaştan mağlup çıkıp eskisinden daha büyük olmayı becerdikleri için.

        Aslında tek bir cümleyle "Alman oldukları için" kazandılar.

        Aslında Türkiye de kazanabilirdi ama Frankfurt Havalimanı'na rakip olmayalım diye bize kazandırtmadılar.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Hayvanseverliğin sadece beslediğimiz hayvanları sevmek anlamına gelmediğini anladığımız zaman. Z.A.

        Diğer Yazılar