Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI adaylarının kampanya gelir ve giderleri şeffaf olmalı dedik.

        Aslında benim demem hikâye.

        Bunu Yüksek Seçim Kurulu diyecek. Demekle de kalmayacak, uygulayacak.

        Hangi adayın hesabına kaç kişi, kaç liralık bağış yapmış herkes görecek.

        Üst limit zaten belli. Bu aşılmış mı aşılmamış mı bilinecek!

        Bağışçılar gerçek mi, yoksa sanal kişilerden para mı yağıyor araştırılacak.

        Ama daha önemlisi "giderler'' de şeffaf olacak.

        Hangi etkinliğe kaç lira harcanmış, herkes görecek.

        Billboardlar kaça kiralanmış?

        AK Partili belediye adaylardan birine, CHP'li belediye diğerine iltimas geçmiş mi öğrenilecek.

        Bayraklar kaça yapılmış, kim kime kıyak yapmış ya da yapmamış bilinecek.

        Seçim büroları kaça kiralanmış, kimden kiralanmış gizli kalmayacak.

        Taşıt harcamaları, ulaşım giderleri açıkça belli olacak.

        Kampanyada kaç kişi görev alıyor, bunlara kaç para ödeniyor, kaçı gönüllü herkes duyacak.

        Zaten adaletsiz olan bu seçime bir nebze de olsa adalet böyle gelir.

        Tabii YSK'nın hâkimlerinin adaletli bir seçim arzusu var ise.

        Bağış korkusu

        TÜRKİYE'nin yakından tanıdığı bir işadamı aradı.

        "Adaylara yapılan bağışların duyulması Ekmeleddin Bey ve Selahattin Demirtaş için iyi olmaz bilesin'' dedi.

        "Niye?'' diye sordum.

        "Çünkü onlara bağış yapan herkes, bir anda kendini iktidarın kara listesinde bulur'' dedi.

        "Peki açıklanmadığı halde sen veya tanıdığın biri Ekmel Bey'e bağış yaptınız mı?'' diye sordum.

        "Dalga mı geçiyorsun?'' dedi.

        "Yoo ciddiyim'' dedim.

        "Tabii ki yapmadım. Yapmam da'' dedi, anlattı:

        "9 bin lira vereceğim diye başımı belaya sokmam. Bir yerden duyulur. Ne bileyim BDDK falan da bunların elinde, oradan görür öğrenirler. Sonra dert çekerim. Bir daha ne ihale alabilirim, ki zaten aldığımız da yok ya, hadi ondan geçtik Maliye muliye başımıza üşüşür'' dedi.

        Haklı mı dedi, haksız mı dedi siz karar verin.

        Kızdığınızdan ne farkınız kalır

        BAŞBAKAN Erdoğan'ın adaylık kampanyasını başlattığı toplantıya katılan ünlüler eleştiriliyor, özellikle de sosyal medyada.

        Sosyal medya "denyolarını'' ciddiye aldığımdan değil, ama bunun basın aracılığıyla bir linç kampanyasına dönüşmesinden rahatsızım.

        Ne var yani, bazı sanatçılar veya ünlü insanların AK Parti'yi destekleme hakkı yok mu?

        Bence var.

        Zaten yok derseniz AK Parti'yi eleştirme hakkınız da olmaz.

        Çünkü kendini destekleyenlerden başkasının varlığını kabullenmeyen AK Parti ve zaten biz de AK Parti'yi bu yüzden eleştiriyoruz.

        Bazı AK Partililere göre ya AK Partili olacaksın ya da hain olarak görüleceksin.

        Gezi'ye destek veren sanatçılara bunu yapmadı mı kimi AK Partililer.

        Ve demokrasiye aykırı olan, antidemokratik olduğu için kızdığımız bu tavır değil miydi...

        Şimdi AK Partili bir Cumhurbaşkanı adayının toplantısına katıldı diye birilerini eleştirir ve ona öfke kusarsanız, kızdığınız AK Parti'den ne farkınız kalır!

        Aboneyim abone

        DÜN öğlen bir arkadaşımın işyerine gittim.

        Toplantı salonunda oturuyoruz.

        Yılardır masasında birtakım gazete durur.

        Hemen hemen her gazete vardır.

        Ben de gazeteleri karıştırıyorum.

        Dikkatimi çekti, Zaman Gazetesi yok.

        "Ne oldu Zaman'ı bıraktın mı?" dedim.

        Hikâyeyi anlattı.

        Normalde benim gibi biridir.

        Hikâye bu yüzden ilginç.

        "Burası bizim toplantı salonu. Müşterilerimizi burada ağırlıyoruz. Birkaç yıl önce bir müşterimiz 'Niye Zaman yok?' diye sordu. Ve Zaman almazsak bizimle iş yapmayı keseceğini söyledi. Nitekim ertesi gün geldiler ve bizi Zaman'a abone yaptılar. Ben de hiç okumasam bile Zaman'ı burada masaya koymaya başladım.

        Açıp baktın mı desen, bunca yılda belki bir iki kere kez bakmışımdır ama aldık.

        Bir iki ay önce yine aynı müşterimizle burada yemek yiyoruz.

        Birden masadan fırladı. 'Bu ne yahu!' dedi.

        Anlamadım. 'Ne oldu abi' diye fırladım.

        Masanın öbür ucundaki Zaman Gazetesi'ni görmüş.

        'Bu pisliğin burada ne işi var' diye haykırdı.

        'Abi sen abone yaptın, ben de tkır tıkır ödüyorum parasını. Unuttun mu beni zorla abone yaptığını' dedim.

        'Bunlar artık pislik oldu. Bundan böyle alma bunları. Getirirlerse çöpe at, aboneliğini de kes Allah aşkına' dedi. Gidip gazeteyi aldı, çöpe attı.

        O gün bugündür Zaman'ı masaya koymuyorum.''

        Şaşırdım.

        "Sen bir şey demedin mi?'' diye sordum.

        "Ne diyeyim. Ayrıca bana ne. Abone yaptırıp isteyen o, şimdi istemeyen o. Kendi meseleleri. Benimki müşteri memnuniyetini sağlamak. Zaten adım gibi biliyorum, iktidar değişsin yine kendi gelip abone yapar'' dedi.

        Haklıydı.

        Burası Türkiye'ydi.

        BİR grup hayvansever genç, hatta çocuk bir Instagram hesabı açmışlar.

        Buradan hayvanlarla ilgili çok hoş uyarılar yapıp hayvan sevgisiyle ilgili bilinçlendirici, uyarıcı mesajlar atıyorlar.

        Hesabın adı "Defendinganimals''.

        Ben izlemeye başladım.

        Tavsiye ederim.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kötülükle mücadele etmenin ilk şartının iyi olmak olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar