Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUGÜN biraz da tarihe bakalım.

        Osmanlı'ya gidelim.

        Osmanlı'nın en büyük hükümdarı, hiç kuşkusuz 2. Mehmed'dir.

        Yani Fatih Sultan Mehmed.

        İstanbul'u alması bir yana, Osmanlı Devleti'ni Osmanlı İmparatorluğu'na dönüştüren adamdır Fatih. Kanunları, devlet yönetim esasları Osmanlı'nın temel direği olmuştur.

        Bilgili, kültürlü, rafine bir adam olduğu kadar büyük de bir savaşçıdır.

        Siz bakmayın Yavuz'a, Kanuni'ye takılan isimlere.

        Yavuz, imparatorluğun yüzünü Batı'dan Doğu'ya döndürerek Osmanlı'yı büyük bir batağa sürüklemiştir. Yüzyıllarca bitmeyecek bir çekişmeyi başlatarak imparatorluğun kaynaklarının heba olmasına yol açan çatışmalar Yavuz'un eseridir.

        Kanuni ise imparatorluğu yıkan adamdır belki de.

        Viyana kapılarına falan dayanmıştır ama dünyadaki gelişmeleri görememiş, Avrupa çağ atlarken Osmanlı'nın buna ayak uydurmasını sağlayamamıştır.

        Kapitülasyonlar diye bildiğimiz ticaret anlaşmalarıyla imparatorluğun sonunu hazırlamıştır.

        Büyük imparator Fatih'tir.

        Ama zannedilenin aksine pek de sevilen bir padişah değildi Fatih.

        İstanbul başta olmak üzere fetihleriyle hem İslam dünyasının saygısını kazanmıştı, hem de düşmanlarının.

        Taassuba boyun eğmeyen, ileri görüşlü bir adamdı.

        Ancak imparatorluğu kurarken izlenen mali ve askeri siyaset bütün imparatorluğu yormuştu.

        Bitmek tükenmek bilmeyen seferler, bunların giderlerini karşılamak için uygulanan yüksek vergiler, hem halkta, hem de yeniçeriler arasında Fatih'e karşı bir öfke birikimine neden olmuştu.

        Bu yüzden de hem yeniçeriler, hem de ulema denilen devletin yüksek kademesi, Fatih'in ölümünü üzüntüden çok sevinçle karşıladılar.

        Fatih'in ölümünden sonra bu yüzden tahta babasına benzeyen hırslı Cem'i değil, daha yumuşak huylu, sessiz sakin 2. Bayezid'in geçmesini sağladılar.

        Fatih ile Yavuz arasındaki 2. Bayezid dönemi askeri açıdan çok daha sönüktür. Ancak Fatih dönemindeki başarıların ve fetihlerin hazmedilip bu büyük hükümdar döneminde asker ve ulema ile padişah arasında oluşan gerginliğin ortadan kalkması açısından bu "dinlenme dönemi" faydalı olmuştur.

        2. Bayezid döneminde Osmanlı'nın devlet yapısı gelişti. Kurumlar oturdu, Fatih döneminde fethedilen geniş topraklarda "Osmanlı devlet sistemi" oturtuldu, bürokrasi oluşturuldu, devlet mekanizması tam olarak yerli yerini aldı.

        Yavuz ve Kanuni dönemlerinde görülen başarı, aslında bu durumun sonucudur.

        Büyük kurucunun oluşturduğu kurumların, bürokrasinin, devlet anlayışının Bayezid döneminde yerleşmesi sağlam bir temel oluşturmuş ve bu temel üzerinde Yavuz ile Kanuni başarılı görülmüştür.

        Ancak hazır bir düzenin üzerine inşa edilen bu başarıları, çağdaşlaşamadığı ve Fatih'in öngörüsünden yoksun olduğu için başarılı gibi görünse de aslında imparatorluğun sonunu hazırlamıştır.

        Kılıçdaroğlu'na ne yakışır?

        CHP'de kazan kaynamaya başladı. Parti içinde bir grup, genel başkanın kellesini istiyor.

        Kelle alırlar mı bilemem ama isyanda haksız değiller.

        Liderlik böyle bir şeydir.

        Bilenen hikâyedir. Özetle yazayım...

        Büyük bir zaferle dönen ordunun komutanına, imparator madalya takmaktadır.

        Töreni izleyen askerlerden biri söylenir: "Biz savaştık ama madalyayı ona takıyorlar."

        General, askeri duyar ve şöyle der: "Doğru. Ama savaşı kaybetseydik sizi değil beni asacaklardı."

        Ekmeleddin İhsanoğlu projesi tutup Erdoğan seçimi kaybetseydi, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli "kazanmış" olacaklardı.

        Ama kaybettiler.

        Kazansalar "stratejik düşünen büyük lider" olacaklardı, kaybedince haklı olarak "hata yaparak kaybettiren" konumuna düştüler.

        İhsanoğlu adının açıklandığı gün bu köşede yazılanları hatırlarsanız, biz fikrimizi kendimize saklamadık.

        Uyarı görevimizi yerine getirdik.

        Parti içinde bugün kazan kaldıranlar da o gün susmadılar.

        İtirazlarını dile getirdiler.

        Ve haklı çıktılar.

        Kılıçdaroğlu'nun haklı olduğu tek şey, bu kişilerin her ne olursa olsun "Partimizin kararına saygı duyarız" dememiş olmaları ve seçimi kaybetmek için uğraşmış olmalarıdır.

        Yine de böyle bir hezimet sonrası hem MHP'de hem CHP'de birilerinin kazan kaldırması haktır.

        Hatırladığım kadarıyla Kılıçdaroğlu, genel başkanlık koltuğuna otururken pek de meraklısı gibi durmuyordu ve "Başarılı olamazsam bırakırım" diyerek koltuğa yapışmayacağının mesajlarını veriyordu.

        Kılıçdaroğlu genel başkanlığında CHP bir genel, bir yerel, bir de Cumhurbaşkanlığı seçimi gördü.

        Üçünde de kazanamadı.

        Son yerel seçimde büyük hatalarla kazanılabilecek yerler bile kaybedildi.

        Aslında Kılıçdaroğlu karakterinde birine yakışan, istifa etmektir, ama en azından bir kurultay kaçınılmazdır.

        Not: MHP'ye bir şey önermiyorum; çünkü onlar çok kızıyorlar. Bu kadar kızgın adamlarla uğraşmamayı öğrendim. Ne yapacaklarını kendileri bilir.

        Erdoğan yoksa CHP de yok

        ŞİMDİ bazıları çıkıp "CHP çok ciddi oy alıyor. Yüzde 30'lar az mı! Sen ne diyorsun" diyeceklerdir.

        Kendilerini kandırmasınlar.

        O yüzde 30'a yaklaşan veya ulaşan oylar CHP'nin başarısı değil, Tayyip Erdoğan'ın başarısı.

        Erdoğan, Başbakan olmasa ya da Başbakanlığında böyle bir üslup kullanmasa, CHP bırakın yüzde 30'a yaklaşan oy almayı, bu haliyle barajı dahi geçemez.

        Bugün CHP'de konsolide olan oylar arasında çok ciddi eski DYP, eski ANAP, eski AP oyları vardır.

        Erdoğan'ın tavır ve tarzından ötürü sağ seçmenin bir bölümü oylarını CHP'ye istemeye istemeye de olsa vermektedir.

        Sola oy vermesi muhtemel Kürt seçmenlerin ise kendi alternatifleri olduğu için oradan gelen oy sıfıra yakındır.

        Tayyip Erdoğan'ın olmadığı bir siyasi ortamda CHP yemin ediyorum barajı bile geçemez.

        Acemi gazeteci lazım

        HINCAL Uluç, İzzet Çapa'yı şakayla karışık eleştirmiş.

        Çapa son röportajında Dr. Hüseyin Nazlıkulu ile konuşmuş ve "Akşam yemek yemeyin. Çok zararlı" dediğini yazmış.

        Hıncal Uluç da "Acemi gazeteci İzzet Çapa, usta restorancı İzzet'i batıracak. Çünkü İzzet Çapa restoranlarında akşam yemeği yiyenlerden para kazanıyor" demiş.

        Tespit doğru ama İzzet'e söylenecek söz "acemi gazeteci" değil.

        İzzet, sonradan girdiği ve çok da başarılı olduğu bu meslekte gazetecilere ders veriyor aslında.

        Kendi çıkarları aleyhine bile olsa, parasını asıl kazandığı işi bozacak bile olsa "doğruyu" yazıyor.

        Röportajın o cümlesini çıkarsa, yazmasa kimsenin haberi bile olmaz.

        Ama İzzet yazıyor.

        Kendi işini bozma pahasına yazıyor.

        Acemi gazetecilik buysa, Türkiye'ye acemi gazeteciler lazım.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Yozlaşmanın adı ustalık olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar