Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ESKİ Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya’dan iner inmez önce son kez cumhurbaşkanlarının İstanbul’daki ikametgâhı Huber Köşkü’ne gitti, oradan da eski başbakanlardan, Milli Görüş hareketinin kurucusu Necmettin Erbakan’ın mezarını ziyarete.

        Allah biliyor ya, ben bu ziyareti çok anlamlı buldum.

        Bildiğim kadarıyla Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı süresince Erbakan’ın mezarını hiç ziyaret etmemişti.

        Koltuktan inince ilk işi Erbakan’ın kabrini ziyaret oldu. ‘’Niye?’’ diye düşündüm.

        Bazıları, ‘’Haber olmak için, unutulmamak için’’ demiş dün. Zannetmiyorum.

        Haber olmak için yapacağı daha enteresan işler olabilirdi. Bence Erbakan’ı ziyaret etmesinin nedeni ‘’özür dilemek’’ olabilir.

        Abdullah Gül, Erbakan’ın mezarı başında şunları söylemiştir:

        - Ahh hocam, ahhh! Partide sana isyan bayrağını ilk açan bendim.

        - Ahh hocam, sana karşı çıkıp genel başkanlığa aday olma cesaretini gösteren bendim.

        - Ahh hocam, sana karşı kazanamayınca yenilikçiler hareketinin önderliğini yapıp Milli Görüş’ten kopmaları başlatan da bendim.

        - Ahh hocam, kimse bu hareketin başarılı olacağına ihtimal vermezken benim öncülüğümde başlayan bu hareket çok kısa sürede senin başaramadığını başardı ve iktidar oldu.

        - Ahh hocam, ben Başbakan oldum, sonra Cumhurbaşkanı oldum, ama şu hale bak hocam...

        - Ahh hocam ah, senin başına gelenin beteri benim başıma geldi. Benim başlattığım harekette bir anda kendimi taca çıkmış buldum

        - Ahh ah hocam, baba bildiğimiz sana ihanet ettik, şimdi de kardeşlerim, kardeş bildiklerim bana ihanet etti.

        - Ahh hocam ah! Etme bulma dünyasıymış bu.

        - Ahh hocam ah, beni affet hocam.

        - Ahh hocam ah, ruhuna üç Kulhuvallah, bir Elham okusam acaba makûs talihimin dönmesi için şefaat eder misin!..

        Gül’ün intikam yemeği

        ABDULLAH Gül, ‘’kayıp trilyon davası’’ ile ilgili ifade vermek için başvurdu.

        Davayı hatırlarsınız belki ama gençler için hatırlatalım. Refah Partisi kapatıldığı zaman, partinin Hazine’den aldığı yardımlar dahil hemen hemen 1 trilyonluk parası buharlaşmıştı. Olması gereken bu para hesaplarda görünmüyordu. Dava açıldı. Yargılamalar yapıldı. Erbakan dahil yanlış hatırlamıyorsam 68 kişi mahkûm oldu. Abdullah Gül de davanın sanıkları arasındaydı, ama önce milletvekili dokunulmazlığı, ardından cumhurbaşkanlarının ‘’yargılanamazlığı’’ gelince davada ifade bile veremedi. Allah var, Cumhurbaşkanı iken de ifade vermek istemişti ama hukukçuları ‘’Doğru olmaz’’ demişlerdi. Şimdi, ‘’İfade vermek istiyorum’’ diye başvurmuş. Niye dersiniz. Mesaj, başvurudan sonra yaptığı açıklamada gizli. Eski Cumhurbaşkanı, ‘’Hukuk devleti budur, kimse imtiyazlı değildir, herkes gider ifade verir; suç var mı, yok mu diye karar verme yetkisi yargıya aittir” demiş. Burada çok açık bir meydan okuma var. Kimsenin Cumhurbaşkanı olmadan önce hakkındaki suçlama veya iddialardan, Cumhurbaşkanı olmak suretiyle kurtulamayacağını demeye getiriyor. Anlaşılan Gül, intikam yemeğinin soğuk yenince lezzetli olacağını biliyor.

        Başbakan’dan mesaj

        TAZE Başbakan Davutoğlu da Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi adli yılın açılış törenine katılmayacağını bildirmiş. Katılsaydı benim açımdan çok şaşırtıcı olurdu, ama kendisi açısından önemli bir de mesaj olurdu. Ancak o ‘’kişilik’’ mesajı vermektense ‘’nasıl bir Başbakan olacağının’’ mesajını vermeyi tercih etti. Biz de nasıl bir Başbakan’ımız olduğunu anlamış olduk.

        Oyunu bozan

        30 Ağustos törenlerinde anamuhalefet lideri Kılıçdaroğlu, elini sıkmak için kendisine doğru hamle yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elini sıkmadı. Büyük ayıp ve büyük hata. Sonuçta ortada yeni bir Cumhurbaşkanı var. Tarafsız olacağına, tüm siyasi partilere eşit mesafede duracağına ‘’yemin etmiş’’ bir Cumhurbaşkanı. Cumhurbaşkanı’nın tarafsız olabilmesi için ona bu şansı vermek gerek. Diyeceksiniz ki: ‘’Erdoğan’ı bilmiyor musun, tarafsız olabilir mi?’’ Biliyorum. Kuvvetle muhtemel olmayacak, olamayacak. Ama yine de ‘’oyunu bozan’’ anamuhalefet lideri olmamalıydı. O eli sıksaydı, Erdoğan yeminine uymadığı zaman söyleyecek daha fazla sözü olurdu.

        Uçak kişiye mi, makama mı alındı?

        HATIRLIYORSUNUZDUR, iki yıl kadar önce Başbakanlık için yeni ve çok büyük bir uçak siparişi verildi. Bir Airbus A330... Yaklaşık 300 milyon dolar değerinde, geniş gövdeli, dünyanın her yerine yakıt ikmali yapmadan uçabilecek dev bir uçak. O günlerde uçak her yerde, ‘’Başbakan’ın yeni uçağı’’ diye haber oldu. Başbakan Erdoğan bu uçakla istediği yere rahatlıkla gidecek ve 90 kişilik bir heyet de bu uçakta Başbakan’la beraber uçabilecekti. Uçakta Başbakan için yatak odası ve bir çalışma odası bile vardı. Şansa bakın ki, uçak tam da Erdoğan’ın Başbakanlığa veda ettiği gün Türkiye’ye geldi. Ancak mümtaz Türk basını, bir anda uçağın sahibi olan makamı değiştirdi. Başbakanlık uçağı bir anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçağı oldu. Doğrusu şaşırdım. Mesela, Cumhurbaşkanlığı seçimini Ekmeleddin İhsanoğlu kazanmış olsaydı bu uçak Ekmeleddin İhsanoğlu’nun uçağı mı olacaktı? Ya da Gül bir dönem daha devam etmeyi başarmış olsaydı bu uçak Gül’e mi tahsis edilecekti? Tabii ki hayır. O zaman uçak Başbakanlık uçağı olacaktı. Ama şimdi Cumhurbaşkanlığı uçağı oluverdi. Sadece bu bile Türkiye’nin nasıl bir ülke olduğunu, Türk basınının nasıl bir basın olduğunu anlatmaya yeter herhalde.

        Kötülük yönetimi

        GALATASARAY yönetimi, Galatasaray için canını vermeye hazır Abdurrahim Albayrak’ı Galatasaray’ın uçağına almadı. Abdurrahim, yönetim kurulu toplantısına girmek isteyip alınmasa yönetim haklı. Takımın soyunma odasına girmek isteyip alınmasa ‘’Prandelli istemedi’’ deme hakları var. Uçağa takımdan başkası alınmıyor olsa Albayrak’ı da almayabilirler. Ama durum bu değil. Uçakta yok yok. Zilzurna sarhoş taraftar da var, eski yöneticiler de var, amigolar da var. Tek fazlalık Abdurrahim. Onu almıyorlar. Ama Abdurrahim Albayrak öyle bir Galatasaraylı ki, bu konuda tek kelime etmiyor. Kendisini arayan gazetecilere hiçbir şey söylemiyor. Abdurrahim Albayrak’a bu yapılanın Galatasaraylılık ile alakası yoktur. Bu düpedüz kötülüktür. Kötü insanlıktır. Galatasaray’ın kokmaz bulaşmaz yöneticilerinden biri ‘’Dönem değişti’’ demiş ve ‘’kötülük döneminin’’ başladığını ilan etmiş. Bu kötülüğün sonucu şu olacak: Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde Dortmund ile birlikte güle oynaya çıkacağı gruptan bu kötülük nedeniyle çıkamayacak. Bu kötülük nedeniyle şampiyon da olamayacak. Ve sonunda bu kötüler gidecek. Baksanıza bu yönetimi kurduran; Dürüst, Albayrak ve Terim’i kapı dışarı ettiren Sedat Doğan bile istifa etmiş. Belli ki, bu kadar kötülük Sedat’a bile fazla gelmiş...

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kötülük yapanın çok kötü gittiğini unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar