Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye kendi bölgesindeki oyunu "ideolojik" yaklaşımı nedeniyle yanlış okuyor diyoruz.

        Kızıyorlar.

        Bunu yeni söylemiyorum.

        Aylardır, yıllardır söylüyorum.

        Sonuç ortada.

        Yansımaları ise her yerde.

        BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun önceki gün New York'ta bulunan liderlere bir yemek veriyor.

        Kalabalık bir yemek.

        Davetin en önemli masası, her davette olduğu gibi "ev sahibinin" masası. Yani Ban Ki-mun'un masası.

        Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da yemeğe davetli ve "en önemli masa"da yeri var.

        Ama elbette ki Ban Ki-mun'la baş başa değil.

        Masada başkaları da yer alıyor.

        Kimler mi?

        ABD Başkanı Barack Obama, İspanya Kralı 6. Felipe, Şili Devlet Başkanı Michelle Bachelet, Güney Kore Cumhurbaşkanı Park Geun-hye, Meksika Devlet Başkanı Enrique Pena Nieto, Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma, Ürdün Kralı Abdullah bin Hüseyin ve bir de Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi.

        Erdoğan ile Sisi'nin arasına Zuma oturtulmuştu.

        Erdoğan, Sisi'nin de aynı masada yer aldığını öğrenince resti çekiyor:

        "Ben onunla aynı masada oturmam."

        Sonuç ne oluyor!

        Sisi "o masada" oturuyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan ise yemeğe bile gitmiyor.

        Ban Ki-mun, Erdoğan ile Sisi arasındaki gerilimi bilmeyecek kadar şuursuz mu?

        Değil elbet.

        Bile bile böyle bir tezgâh kuruluyor.

        "Ya oturursun ya da gelmezsin" deniyor açıkçası.

        Ve sonuçta Sisi, Başkan Obama ve BM Genel Sekreteri ile aynı masada oturuyor.

        Bizim Cumhurbaşkanı'mız ise aynı saatte BM'nin karşısındaki Türkevi'nde Türklerle.

        Bazıları için Erdoğan "dünya lideri".

        Bu tabloda ben pek öyle bir durum göremiyorum.

        Gören varsa bana da anlatsın.

        Çünkü "hiper realist" tabloda böyle bir görüntü yok.

        Belki "empresyonist" biri izah edebilir.

        Bana bunu da anlatır mısınız!

        YUKARIDAKİ yazıda talep ettiğim "izahatı" yapacak "empresyonist" arkadaşlardan bir ricam daha var.

        Biliyorsunuz, Erdoğan Başbakan'ken ABD Başkanı Barack Obama ile uzun uzun görüşmeler yapardı ve biz de görüşmenin süresine bakarak Türkiye'nin "ne kadar önemli" olduğunu, daha doğrusu "Erdoğan'ın ne kadar değerli bir dost" olduğunu anlatırdık.

        Görüşmeye ayrılan süre 1 saatken görüşme 1.5 saat sürmüşse şahane olurdu.

        Hele ucuna bir de "yemek" eklenmişse tadından yenmez bir durum ortaya çıkardı.

        Hemen Erdoğan'ı dünyanın en önemli liderlerinden biri sınıfına sokma yarışı başlardı.

        Fakat bu kez, bırakın uzun veya kısayı, Başkan Obama ile Erdoğan hiç baş başa görüşmediler.

        Ayaküstü bir konuşmuşlar.

        Geçmişte mevkidaş olmadıkları halde uzun uzun görüşen ikili, bu kez mevkidaş hale geldikleri halde Erdoğan'la görüşmeyi Obama'nın yardımcısı Biden yapmış.

        "Empresyonist arkadaşlar" bunu da anlatıverirler herhalde.

        Talebim bununla da sınırlı değil.

        Bir ricam daha var.

        Yıllardır Gazze'de yönetimi elinde bulunduran HAMAS'ın en büyük hamisi ve abisi Türkiye'ydi.

        Ancak biz bir türlü Filistin'deki iki grubu, El Fetih ve HAMAS'ı barıştırmayı becerememiştik.

        Şimdi El Fetih ile HAMAS anlaşmışlar.

        İki grubu bir araya getirip barıştıran ise "darbeci Sisi"nin Mısır yönetimi olmuş.

        Bunu da bana izah ederler herhalde.

        Çok akıllı olmadığım için kafam bu duruma basmadı.

        Alp Yalman ve listesi

        ÜNAL Aysal, Galatasaray'ı getirdiği uçurumun kenarından yavaş yavaş uzaklaştıracak projeye "evet" demedi.

        İçinde eski Başkan Süren ve Dürüst'ün de yer alacağı bir yönetimle Galatasaray'ı sezon sonunda sağlıklı bir seçim ortamına götürecek yönetim kuruluna başkanlık önerisine "hayır" dedi.

        Oysa 9 ay sürecek bu yönetimle hem takımlar sezon başında bir kaos ortamına düşmemiş, hem de "sorumlu" başkan adayları hazırlanmak için zaman bulmuş olacaklardı.

        Aysal buna imkân tanımadı.

        Ama zaten Aysal iyi niyetli olsa "istifa" ederek 1 ay içinde zaruri bir seçimin düğmesine basmaz ve "Şu tarihte seçime gideceğim, arzu edenler hazırlık yapsınlar" diyerek "adam gibi" davranırdı.

        Yapmadı.

        Şu anda tek aday Alp Yalman ve o da "sağlıklı bir yönetim kurulu" oluşturmakta zorlanıyor.

        Eğer iyi bir yönetim oluşturamazsa, hem kendisini, hem de Galatasaray'ı zor günler bekliyor demektir.

        Ve Alp Yalman, Galatasaray'daki parlak ve pırıl pırıl geçmişini bir anda çöpe atabilir.

        Galatasaray için sağlıklı bir yönetim kurulu oluşturamaması halinde Alp Yalman, Sevgili Alp Abim, bu işten çekilmelidir.

        Ünal Aysal'ı ayıbıyla baş başa bırakmak için!

        Simit için teşekkür

        SİMİT Sarayları bir açıklama yollamış.

        "Simitçilerin sokaklardan kaldırılmasıyla bizim hiçbir alakamız yok. Tam aksine, biz sokak simitçilerinin varlığını destekliyoruz" demişler.

        Zaten bu arada İstanbul Büyükşehir Belediyesi de sokak simitçilerini toplamaktan vazgeçti.

        Kadir Topbaş'a yanlıştan döndüğü için teşekkür ediyorum.

        Eğer dedikleri gibi simit işinde rant oluşturanlar varsa, köşe başlarını tutup 40 ayrı tezgâhta simit sattırarak bu işlerden haksız kazançlar elde edenler varsa, buna karşı her türlü mücadeleyi destekliyorum.

        "Gerçek" sokak simitçileri ve onların dernekleri de bu konuda belediyeyle birlikte çalışmak ve simit işinde bile mafyalaşanlara karşı mücadeleye destek vermeye hazırlar.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Gerçeği gizlemek için anlamsız cümleler kurmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar