Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        OKURLAR soruyor ve hatta suçluyor.

        "Türbanı ilkokul çocuklarına kadar indirdiler. Ne diyorsun?" diye.

        Ne diyeyim; hiçbir şey demiyorum.

        AK Parti meseleye "kişisel özgürlükler" açısından bakıyormuş, o yüzden serbest bırakmışlar.

        Güldüm.

        Dövme kişisel özgürlük değil mi mesela, ona kızıyor en "büyükleri".

        Dövmeyi bırak, piercing de yasaklanmış.

        Orada özgürlük yok mu?

        Üstelik o da "geleneksel".

        "Frenkleşmiş" adı piercing diye bakmayın, binlerce yıldır bu topraklarda "hızma" dediğimiz şey aslında.

        O da yasak. Kişisel özgürlük sayılmıyor.

        O kadar tepem attı ki, gidip olmadık bir yerime yaptırasım geldi bir piercing.

        Yazıya ilkokulda türban diye başlamıştık, fazla uzaklaşmadan başladığımız yere dönelim.

        Ben bu AK Parti mantalitesini zerre kadar tanıdıysam bunca yıldır...

        "İlkokulda türban" meselesine girmemem gerektiğini biliyorum.

        Niye mi?

        Çünkü AK Parti bu meseleyi "girelim" diye ortaya atıyor.

        AK Parti'nin yeni "kavga" ve "karşıtlık" meselesi bunun üzerinden yürütülecek besbelli.

        "Vay işte bunlar hâlâ din iman karşıtı" demek, yeni bir karşıtlık yaratmak için "olta" atıyorlar.

        Bu "ilkokulda türban" işi, AK Parti'nin 2015 seçimleri için kullanacağı kozdur, kullanmak istediği kozlardan biridir.

        Buradan bir "gürültü" çıkarmak için her yolu deneyecekler.

        Göreceksiniz.

        Demişti dersiniz!

        Davutoğlu ne konuşsun!

        ÖNCEKİ akşam bir dost meclisinde sohbet ediyoruz.

        Benim tüm itirazlarıma rağmen, "Tatsız konulardan bahsetmeyelim" demem sonuç vermediği için, konu siyaset.

        Önce Cumhurbaşkanı'nın BM'ye gitmesi mevzuu açıldı.

        Biri sordu, "Bu BM toplantılarına Başbakan gitmez miydi normalde? Niye Cumhurbaşkanı gitti?" diye.

        Herkes bana döndü.

        "Vallahi benim bildiğim kadarıyla dönemin Başbakanı ile dönemin Cumhurbaşkanı sırayla giderlerdi. Bir yıl Cumhurbaşkanı Gül giderdi, bir yıl Başbakan Erdoğan" dedim.

        Bir diğeri "Geçen yıl kim gitti?" dedi.

        "Cumhurbaşkanı" yanıtını verdim.

        "E o zaman bu yıl Başbakan'ın gitmesi gerekmez miydi?" dedi birisi, sanki kimin gideceğine ben karar veriyormuşum gibi.

        "Artık hep CumhurBaşbakanı gidecek" diyerek sıyrıldım mevzudan.

        Erkeklerin bu anlamsız sohbetine kadınlar pek yüz vermiyordu ve emin olun onların konusu daha iyiydi.

        Artİstanbul'u gezenler ondan bahsediyordu. Sohbetleri sanat ağırlıklıydı, arada moda konuları da ele alınıyordu. Çocukların okul konuları, üniversite hazırlıkları gibi daha keyifli konulardaydı kadınlar.

        Arada bir erkekler tarafında bir siyasetçinin adı geçtiğinde kadınlar yüzlerini ekşiterek bizim tarafa bakıyor, sonra yine kendi gündemlerine dönüyorlardı.

        Benim de aklım o taraftaydı.

        Erkeklerin yanından tüyüp kadınların sohbetine katılmak için can atıyordum.

        Bana göre, Türkiye'de siyasetten daha kötü, daha can sıkıcı ve daha anlamsız hiçbir konu olamazdı.

        Ama kurtulamıyordum.

        IŞİD, terör, Karayılan'ın açıklamaları, çözüm sürecinin sona ermesi gibi mevzular arasında dönüyordu sohbet.

        O sırada biri, çok yerinde bir soru sordu.

        "Yahu Başbakan Davutoğlu hiç konuşmuyor mu? Her yerde Cumhurbaşkanı'nın sözleri var. Davutoğlu ne diyor, ne düşünüyor, hiç duymuyoruz. Şimdi IŞİD'e karşı yapılacak bir harekâtta Türkiye de yer alacakmış. Cumhurbaşkanı açıkladı, ama bu hükümetin sorumluluğunda değil mi? Başbakan niye çıkıp bir şey söylemiyor?"

        Susup bana baktılar.

        "Yahu adam ne söylesin, nasıl söylesin?" dedim.

        "Niye, Başbakan değil mi?" dedi biri.

        "Birincisi olaya bir aile şirketine bakar gibi bakın. Evet, baba aktif olarak iş hayatından çekildiğini söylese bile hâlâ işin başındayken, oğul ne diyebilir! Bir karar alsa, yarın baba 'hayır' dese, o karar uygulanamaz. O yüzden hâlâ önemli olan babanın fikridir. Oğlan eşe dosta, dışarıya karşı sorumlu gibi görünür, yasa karşısında da yönetim kurulu başkanı olarak oğlan sorumludur. Bir sıkıntı olsa Maliye, SGK gelir oğlanın yakasına yapışır, ama karar mercii hâlâ babadır" dedim.

        "İkincisi de var mı?" diye sordular hemen.

        "İkincisi de şu: Davutoğlu bir şey söyleyip açığa düşmek istemiyor. Mesela, Başbakan New York'a gitmeden ve Amerikalılarla konuşmadan evvel Türkiye'nin IŞİD'e karşı bir operasyonda yer almayacağı söyleniyordu. Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından. Davutoğlu kalkıp 'Biz böyle bir operasyonda asla yer almayız' dese, ertesi gün açığa düşecekti. Çünkü dün Cumhurbaşkanı 'IŞİD'e karşı mücadelenin her yerinde olacağız' dedi. Şimdi sen Davutoğlu olsan konuşur musun? Davutoğlu ancak ve ancak 'Paralelle mücadele' falan der. Ki onu bile temkinli bir tonda söyler. Orada bile yarın ne olacağını kimse bilmez" dedim.

        Dinleyenler bana hak verdiler.

        "Evet evet, en iyisi konuşmasın" dediler.

        Not: Konuşmuyor dedikleri Davutoğlu dün konuştu, "AVM'ler duayla açılsın" dedi.

        No fılayt zon

        TÜRKİYE'nin Ortadoğu politikası çöktü, ama hükümet sözcüsü kalemler hâlâ aynı şarkıyı söylüyor:

        "Bizim dediğimize geldiler."

        Oysa ortada hiç de böyle bir durum yok.

        Bizim dediğimize gelen yok ama biz "onların dediğine" gidiyoruz.

        Dün "barış güvercini" olanlar şimdi "savaşan şahin" pozisyonunda IŞİD'le savaş taktikleri geliştiriyorlar.

        Ne de olsa "yetkileri" var, ne de olsa "başkomutan" olmalarının önünde bir engel yok.

        Seçilmiş Başbakan'a, "Sen bi çekil kenara" denilebiliyorsa, atanmış Genelkurmay Başkanı'na da "Bi dur hele" niye denilmesin.

        Bunlara bir itirazımız yok, at ağanın, eyer ağanın.

        Bildikleri gibi yapsınlar da, bir tek bizi "salak" yerine koymasınlar, başka derdimiz yok.

        Çünkü bize anlatılan "masala" göre,

        - Suriye'de tampon bölge oluşturulacakmış.

        - No fılayt zon dedikleri uçuşa yasak bölge olacakmış.

        - Eğitip donatacakmışız.

        Bizden bunu yememizi istiyorlar.

        At ağanın olabilir, ama biz de terliyiz, yemeyiz.

        ABD Genelkurmay Başkanı çok açık bir şekilde, "Güvenli bölge planlarımız arasında yok" diyor.

        Bizimkilerin "no fılayt zon" dediği uçuşa yasak bölge zaten söz konusu değil; çünkü IŞİD'in hava kuvvetleri yok ki, onlara karşı bir no fılayt zona gerek olsun. Dünyanın gündeminde bu da yok.

        Eğit-donat meselesine gelince, o zaten uzun zamandır var.

        Türkiye uzun zamandır muhalifleri eğitip donattı.

        Ama muhalifler arasında ayrım yapamadığı için de eğitilip donatılanların bir bölümü şimdi karşımıza IŞİD olarak çıktı.

        Bu eğitip donatma işi devam edecekse daha kimleri göreceğiz karşımızda Allah bilir

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Gülüp geçtiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar