Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kışın karanlık günleri yavaş yavaş geride kalmaya başlayacak gibi ama hava yine de kasvetli. Benim kafamı salaklaştırmaktan başka bir işe yaramayan lodosun ısıttığı hava ise kasveti dağıtmaya yetmiyor.

        Belki de ülkenin gergin siyasi ortamı ve çevremizde olan bitenler içimizdeki karamsarlığı artırıyor.

        Ben kendi adıma güzel şeyler düşünmek istiyorum. Parlayan güneşi özlüyorum. Hem içimizde, hem dışımızda.

        Yazı özlüyorum; çocukluğumuzun, ilk gençliğimizin yazlarını...

        Çocukluğumun yazları deyince aklıma gelen ise o yaşlarımın ve bu yaşlarımın en büyük arzu nesnesi, Riva Aquarama...

        Galiba ilk olarak bir sinema perdesinde görmüştüm Aquarama’yı ve âşık olmuştum. Biraz serpilip delikanlılık çağına geldiğimde, torunlarını şımartmaktan hoşlanan ve onları pek geri çevirmeyen dedemden bana bir Aquarama almasını istemiştim.

        Suratıma bakışı bugün hâlâ gözümün önünde, “Sen kim, Aquarama kim?” bakışıydı.

        Hadi bu hafta size burada o günden beri âşık olduğum ve yaz deyince aklıma gelen en güzel şey olan Aquarama’yı anlatayım...

        Riva, Pietro Riva’nın 1842’de İtalya’da İseo Gölü’nün kıyısında kurduğu bir tekne imalathanesiydi.

        O yıl, bir büyük fırtına bölgeyi kasıp kavurmuş ve bölgedeki balıkçıların teknelerini parçalamıştı.

        Genç bir marangoz ve tekne yapımcısı olan Pietro fırsatı görmüş ve hemen bölgeye giderek küçük marangozhanede balıkçıların parçalanan teknelerini onarmak için çalışmaya başlamıştı.

        Büyük bir aşkla yaptığı iş kısa sürede üne kavuşmasına ve saygı görmesine neden olunca, onarım dışında tekne imalatına da başladı. Ancak Riva’nın bir efsane haline dönüşmesi için aradan yaklaşık 100 yıl geçmesi gerekti.

        Riva, 1940’larda Amerikan sürat teknesi üreticisi Chris-Craft’ın teknelerinden esinlenen Corsaro modelini çıkardı.

        Bu modelin büyük başarısı üzerine 1950 yılında Ariston’u lanse etti. Aynı yıl ilk çift motorlu teknesi olan ve uzun yıllar üretimde kalan Triton’u tanıttı.

        1952’de ise Riva Florida çıktı.

        “Riva”lar bir anda jet sosyetenin, film yıldızlarının, ünlü sporcuların ve özellikle de aristokratların gözdesi haline gelmişti. 1940’larda şirketin başına geçen ve Riva’yı gerçek bir efsane haline getiren ise hiç kuşkusuz Carlo Riva oldu. Riva, şahane gövdeler üretiyor, çok şık aksesuvarlarla teknelerini süslüyor ve bu teknelere ya Chris Craft’ın ya da Cadillac veya Chrysler’in denize uyarlanmış motorlarını koyuyordu.

        “Riva”lar Lemans, Como gibi göllerde, Venedik’in dantel kıyılarında, Güney Fransa sahillerinde ve o sıralar şimdiki kadar popüler olmayan St. Tropez’de fink atıyor, hayranlıkla izleniyor, bütün dikkatleri üzerine çekiyordu.

        Mesela St. Tropez’yi meşhur eden Brigitte Bardot’nun tercihi de bir Riva Junior’dı.

        SİNEMADAN ESİNLENEN İSMİYLE SÜKSE YAPTI

        Bir İtalyan sanayici olan Roncoroni, Carlo Riva’dan şimdiye kadar yapılmış en büyük, en geniş ve en güçlü Riva’yı kendisi için özel olarak imal etmesini istedi.

        Ortaya çıkan tekne, gelmiş geçmiş en büyük ve en güçlü Riva’ydı. 8.3 metre boyunda, 325 beygirlik iki adet Cadillac Eldorado motoruyla 60 mil sürate ulaşan ve aslında bir Triton olan bu Riva’ya “Carlo Riva Ribot” adını verdi.

        Tek olan bu tekneden bir tane de Ürdün Kralı Hüseyin için imal edildiği söylenir ama ne kadar gerçek bilmiyorum.

        Ve bunların ardından Riva’nın gelmiş geçmiş en güzel teknesi, tam anlamıyla başyapıtı olan “Aquarama”, 1962 yılında, 3. Milano Boat Show’da geldi. Carlo Riva, 1962’de Triton omurgası üzerine yepyeni ve çok şık tekne imal etmek için kolları sıvadı. Biraz daha büyük, biraz daha güçlü ve daha donanımlı bir tekne olacak ve konforu ön plana çıkaracaktı.

        Teknenin boyunun uzaması önündeki engel, Riva’nın alt gövde boyunca tek parçalık maun keresteler kullanma takıntısıydı. Aquarama 800’e yakın sayıda üretildi. Her birinin boyu 8.02 ile 8.78 metre arasında değişiyordu ve standart değildi. Enleri ise 2.62 metreydi. Ortaya çıkan tekne Triton’a benziyordu ama motorların üzerindeki kapak biraz içeri doğru gömülmüş, bunun üzerine çok şık turkuvaz rengi deri kaplı bir güneşlenme alanı yaratılmıştı.

        Ön tarafta çok şık bir kokpit alanı ve çok özel tasarlanmış göstergeler, teknenin her tarafında göz okşayan krom aksesuvarlar kullanılmıştı. Sözlerle anlatılamayacak kadar güzel bir tekneydi. Alıcının isteğine göre farklı motor seçenekleriyle sunuluyordu. En düşük güç olarak 2x185 en yüksek güç olarak ise 2x400 beygirlik seçenekler vardı.

        Tüm motorlar benzinliydi. Aquarama’lar bu motorlarla 40 ila 55 mil arası süratlere ulaşabiliyordu. Teknenin üzerini kapatabilen Bimini Top aynen kabriyole otomobillerde olduğu gibi katlanıp arka koltuğun arkasında gözden kayboluyordu. Adı ise o yıllarda sinemaya yeni gelen bir teknoloji olan ve geniş perdede film izleme imkânı yaratan “cinerama”dan esinlenilerek Aquarama oldu. Aquarama bir anda büyük sükse yaptı. 1962 ile 1972 yılları arasında üretilen Aquarama’lardan 281 adet, bir yıl sonra piyasaya verilen ve 1971’e kadar imalatta kalan Super Aquarama’lardan 203 adet, biraz daha uzun olan Aquarama Lungo’lardan ise 7 adet yapıldı.

        1972 ile 1996 arasında yapılan Aquarama Special üretimi ise 277 adedi buldu. Fiyatları ise 11 milyon İtalyan Lireti civarından başlıyordu.

        CARLO RIVA’DAN SONRASI FELAKET

        Riva tersanesi 1969 yılında Amerikalı Whittaker grubuna satıldı. Anlaşma gereği Carlo Riva 1971 yılına kadar şirketin başında kaldı ve daha sonra ayrıldı. Sonrası Riva için felaket dönemi oldu. 1972’de ilk fiberglass gövdeli Riva olan Riva Rudy çıktı. Daha büyük ama daha çirkin Riva yatlar görülmeye başlandı. Kalite çıtası yerlere düştü. Neyse ki, sonunda marka yeniden İtalya’ya döndü ve Ferretti Group çatısı altına girdi ve şimdi yeniden eski şaşaalı günlerine dönüyor. Elbette eski ahşap Riva’lar artık yok, ama hiç değilse yeniden güzeller...

        ELDEN GEÇMİŞ OLANLARI 700 BİN EURO’YU BULUYOR

        Aquarama’lar bugün hâlâ çok şık, çok sükseli. Birkaç yıl önce 250 bin dolar seviyesinde olan fiyatları şimdilerde hızla yükseliyor ve temizce bir Aquarama’nın fiyatı 500 bin Euro’yu aşıyor. Elden geçirilip toparlanmış olanlar ise 600-700 bin Euro’lara ulaşıyor. Şimdiye kadar satılan en pahalı Aquarama ise birkaç yıl önce el değiştiren 774 gövde numaralı Aquarama oldu. Pahalı olmasının nedeni tamamen ahşaptan yapılan son Riva olmasıydı. Cinerama teknolojisi çoktan kaybolup gitti, ama adını ondan alan Aquarama bir klasik olarak yaşıyor...

        Lamborghini’nin patronu Ferruccio Lamborghini için özel olarak imal edilen, her biri 12 silindirli iki Lamborghini motorlu Riva Aquarama.

        Diğer Yazılar