Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        15 TEMMUZ darbe girişiminin 1. yılında, Türk halkının darbeyi önleyen kahramanca direnişi ve demokrasi mücadelesi bir kez daha hatırlanıyor.

        Belli ki yıllarca da anılacak.

        Anılmayı da hak ediyor; çünkü dünya darbeler tarihinde böyle bir örnek yok.

        Başka ülkelerde de tanka, topa direnenler olmuş, ama bu direnişi kazanan bir sivil halk pek görülmüş şey değil.

        Bu anmalar kapsamında birkaç gündür gazetelerde bir ilan yayımlanıyor.

        Bir kolajın üzerinde “15 Temmuz Destanı. Şehitlerimize ve Gazilerimize Saygıyla” diyen bir ilan.

        Dün yazılarını okuduğum iki gazeteci, bu ilanı sevmediklerini açıkladı.

        Bunlardan ilki Ahmet Hakan Coşkun.

        Ahmet Hakan, “...Askerimizi zelil durumda sembolize eden afiş yapacağına, kutsal topraklara gider gibi Pensilvanya’ya giden milletvekillerinin afişini yap” demiş.

        Ertuğrul Özkök ise “PKK’ya, YPG’ye, IŞİD’e karşı savaşan bir asker, Türk subayını böyle pespaye gösteren bir afiş karşısında bu afiş karşısında ne hisseder? Ben kendimi iyi hissetmedim. 15 Temmuz’da oluşan birlik ruhunun böyle bir afişe ihtiyacı yok” demiş.

        Bu eleştirilere her fikir gibi saygı duymakla birlikte, ben asla böyle bir eleştiri yapmayacağım.

        Bunun iki nedeni var.

        İlkini söyleyeyim.

        Sevgili Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan kardeşim.

        Siz o ilanın altında hangi kurumun adı yazıyor gördünüz mü?

        Görmediyseniz, söyleyeyim: “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı.”

        Yani!

        Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de başkomutanı olduğuna göre, o ilanı veren “başkomutanlık”.

        Başkomutanlık bunu söylüyorsa, size ne?

        İkinci nedene gelince...

        Hadi onu da yandaki yazıda anlatayım.

        SUBLİMİNAL FOTOĞRAF

        SEVGİLİ Özkök, o ilanda küçük düşürülen ve aciz ya da Ahmet Hakan’ın tabiriyle “zelil durumda” gösterilen asker, zaten Türk askeri değil.

        O fotoğrafta görülen asker, bir Amerikan askeri.

        O ağlayan asker, Irak’ta çekilen ve daha sonra Pulitzer Ödülü kazanan bir fotoğrafta da yer alan Amerikalı bir asker.

        Türk askeriyle hiç ama hiç alakası yok.

        REKLAM

        O fotoğrafın orijinalini Google’a, hatta ona bile gerek yok sosyal medyaya şöyle bir göz atarsanız hemen bulursunuz zaten.

        Türk askeri olmayan bir askerin “zelil!” durumdaki görüntüsünden, Türk askeri niye rahatsız olsun ki?

        “Peki bu fotoğrafın Türkiye’deki darbeyle ne alakası var?” diye sorabilirsiniz.

        Bence orada subliminal bir mesaj verilmek isteniyor.

        ABD’nin ve Pentagon’un darbedeki rolü vurgulanıyor.

        Yani ilan diyor ki: “Bu darbenin içinde ABD Genelkurmayı da var.”

        Bunu açık açık söyleyemedikleri için de çok ünlü bir fotoğrafta yer alan, yani Türk askeri olmadığını herkesin bildiği bir askeri kullanmışlar.

        Diyeceksiniz ki: “Fatih üşüttün mü?”

        Hepiniz kadar ben de üşüttüm elbette, ama bu yazdıklarımın üşütmekle alakası yok.

        Onca fotoğraf varken bir Amerikan askerinin fotoğrafının kullanılmasına bir mantık bulmaya çalışıyorum, o kadar!

        BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN KİME YARAR?

        IRAKLI Kürtlerin bağımsızlık referandumundan Türkiye hayli rahatsız oluyor.

        Kütlerin bağımsızlık hareketlerinin tarihini yazacak değilim burada.

        Ama biliyorum ki, Irak’taki Kürt grupların siyasi örgütlenmelerinin ve bağımsızlık arayışlarının tarihçesi, İngilizlerin bölgeye gelmesiyle başlıyor.

        Öncesi yok.

        Defalarca bazen ABD bazen de Sovyetler tarafından kullanılan Irak Kürt hareketleri, 1950’lerin sonunda Baas rejimiyle beraber farklı bir nitelik kazanıyor. Baas toplumsal tabanını güçlendirmek için Kürtlerle işbirliği içinde görünmeye çalışıyor, Barzani’yi ülkeye geri çağırıyor ve sonunda 1970 yılında Sovyetler Birliği’nin de baskısıyla Kürt bölgesinin özerkliği Irak anayasasına giriyor.

        Ancak 1970’lerin ortasından itibaren Baas temelini güçlendirip otoritesini tam olarak kurunca bu özerklik sağından solundan örselenmeye başlıyor, bölgesi daraltılıyor.

        Sonunda iş Halepçe katliamına kadar varıyor.

        Sonuç olarak Irak topraklarında “özerk Kürdistan” fikri ve olması yeni bir şey değil.

        Bugün Kürtler bunun bir adım ötesine geçmek istiyor ve bağımsızlık arıyorlar.

        Ben 2003 yılında Irak Savaşı’nın hemen başında İsrail’in Irak’ı üçe bölme projesini Kudüs İbrani Üniversitesi profesörlerinden birine dayanarak kaleme almış ve İsrail’in üçe bölünmüş bir Irak ve bağımsız bir Kürdistan istediğini yazmıştım.

        Bugün gelinen nokta İsrail’in bu projesidir.

        Bundan rahatsızlık duyması gereken, Türkiye’den önce Irak merkezi yönetimidir.

        Çünkü böyle bir gelişme, Irak’ın zenginliklerinin bir bölümünün Irak’ın elinden gitmesi anlamına gelecektir.

        Dahası Basra bölgesi, İran’ın etki alanı altına girecek ve bu işten zararlı çıkan Sünni Iraklılar olacaktır.

        Tam bağımsız bir Irak Kürdistanı, ne Irak’a, ne Kürtlere, ne İsrail’e, ne de Suudi Arabistan’a yarar.

        Tam aksine bölgede istikrarsızlığı birkaç derece daha artırmaya yarar.

        Zaten Amerika’nın aklıselim adamları da aynı fikirde. ABD’nin eski Ankara ve Bağdat Büyükelçisi James Jeffrey de “bunun kimsenin yararına olmayacağını” söylemiş. Dediğim gibi bu mesele Türkiye’nin meselesi olmaktan çok Irak’ın meselesidir.

        İstikrarın meselesidir.

        MOSS MU, ŞENER Mİ?

        ANLADIĞIM kadarıyla magazin basınımız, kadınların 40 yaşında bittiğini düşünüyor.

        Çünkü her gün magazin sayfalarında, “Bilmem kimi görünce gözlerinize inanamayacaksınız. Hâlâ taş gibi, genç kızları kıskandırdı” türünden başlıklar atıyor ve yaşı 50’leri aşmış bir ünlü kadının bikinili fotoğrafını basıyorlar.

        Dünün “hayret uyandıranı” Aydan Şener’di.

        “Bu yaşta bu fizik” türünden başlıklarla.

        Yahu çocuklar delirdiniz mi?

        Aydan Şener dediğiniz Türkiye’nin en güzel kadınlarından biri.

        Yaşı da 90 falan değil.

        53-54.

        Ne olacaktı yani, bir yağ tulumu mu?

        Kendine bakan, kendine ve etrafına saygı duyan her insan gibi kilosuna, fiziğine, görünümüne dikkat etmiş ve görüntüsünü korumuş.

        Aydan Şener’de şaşıracak bir şey yok.

        Aydan Şener gibi kendini “taş gibi” saklamış pek çok kadınımız var.

        İlle bir şeye şaşıracaksanız Kate Moss’a şaşırın.

        Sözde dünyanın en önemli top modeli, stil ikonu Kate Moss’a şaşırın.

        Parasını bedeninden kazanan 40’lı yaşlarındaki kadının vücudu, 70’ini aşmış anneminkinden beter.

        Garip olan onunki, 50’sindeki Aydan Şener ya da 70’ine merdiven dayamış Nebahat Çehre’ninki değil.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Bazıları, fiyatlarından şikâyet ettiği yerlerin PR ajansı gibi çalışmadığı zaman.

        Diğer Yazılar