Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GÜNLERDİR tüm medya yırtınıyor da ne oldu!

        Siirt'te, Pervari'de olanlarla ilgili bir tek gelişme, bir arpa boyu ilerleme sağlandı mı, adaletin yerini bulması için bir adım atıldı mı? Siirt'te birilerinin, "Biz kendi aramızda hallettik. Karışmayın" lafının hukuk devletine karşı yapılmış ne büyük terbiyesizlik olduğunu fark eden oldu mu?

        Asla.

        Daha vahimi, Türk medyasının "dandik amiralleri" zılgıtı yiyince susup oturdular.

        Kendi haberlerinin arkasında bile durmaktan aciz bir şekilde.

        Önceki gün biz daha da eskiye gittik. Mardin'de 7 yıl önce 26 kişi tarafından taciz edilen, kullanılan 12 yaşındaki kızı hatırlattık.

        Davanın görülmediğini, sanıkların araziye uyduğunu, küçük kızın artık büyüdüğü için kaldığı çocuk yuvasından atıldığını anlattık.

        Yahu, Allah için bir tek kelime yanıt verilirdi.

        Biraz insanlığı, biraz insafı, bir damla dini imanı olan, "Bu rezilliktir. Bu rezilliği engelleyeceğiz" derdi.

        Çıt çıkmadı. Yahu bunların hepsi çocuk. Sizin, benim, onun çocuğu. Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Bu çocukların günahı ne? Gazzeli olmamaları mı?

        Siirtli, Pervarili, Mardinli, Manisalı ve geri kalan 78 vilayetli çocukların, Gazzeli çocuklar kadar kıymeti yok mu? Bu rezaleti yapanlar Yahudi olmadığı için mi kızmaya diliniz, gereğini yapmaya eliniz varmıyor!

        Adalet Bakanı Sadullah Ergin, bari siz bir kelime edin.

        Biliyorum, Anayasa meselesiyle meşgulsünüz.

        O değişiklik, bu çocukları kurtaracak mı?

        Tabii ki, hayır.

        Et ithalatından korktum

        SETBİR Başkanı Erdal Bahçıvan çocukluk arkadaşımdır.

        Kimseden korkusu yoktur. Kessen doğruyu söyler. Doğruyu söyleyemiyorsa, hiçbir şey söylememeyi tercih eder.

        Diyor ki: “Et fiyatlarının yükselmesine Et ve Balık Kurumu neden oldu. Şimdi et ithalatı yetkisi onlara verildi.”

        Bu benim, Türkiye Cumhuriyeti’nin kafa kâğıdı eskimiş ve her şeyi görüp yaşamış bir vatandaşı olarak paniğe kapılmama neden oldu.

        Bu bildik bir yöntemdir, yıllardır uygulanır. Şimdi merak ediyorum; Et ve Balık Kurumu bu etleri nereden, nasıl, kimin aracılığıyla alacak?

        Yok yok yanlış anlamayın. Bir şey ima etmiyorum, ama bunları çok görmüş biri olarak sadece merak ediyorum.

        Gelelim et fiyatlarının yükselmesine...

        Hatırlarsınız, 6-7 ay kadar önce

        Habertürk Ekonomi gazetemiz bu konuya dikkat çekti, Türkiye’de ilk olarak. Birkaç gün konuyu işlediler. Fiyatlar neden yükseliyor, kim ne yapıyor diye.

        O gün alınmayan önlem, gecikmeli olarak “ithalat” şeklinde alındı. Kısa vadede zaten başka da çözüm yok. Biliyoruz.

        Ancak ithalatın Türkiye’ye vereceği uzun vadeli zarar da bilinmeli. Biz bunları 1980’lerde, 1990’larda da yazdık.

        Özellikle de Turgut Özal’a.

        Tarım politikalarıyla hayvancılık birkaç kez katledildi.

        Şimdi yine katledilecek.

        Bütün dünya,AB başta olmak üzere tarım üretimine sübvansiyon uygularken, milyonlarca ton eti satacak pazar bulamazken, Türkiye kendi hayvancılığını öldürüp et ithal etmeye başlıyor yine. Kısa vade için elbette geçici çözüm budur. Bıçak kemiğe dayandığı için zaruridir.

        Ancak Türkiye’de hayvancılığın yeniden canlandırılması ve üretimin artması için gereken hızla yapılmalıdır. İthalatla sağlanacak aşırı ucuzluğun, Türkiye’ye uzun vadede büyük zararlar vereceği unutulmamalıdır.

        Aksi takdirde bedelini hem ekonomik ama daha da beteri sosyal olarak öderiz

        Bir yanlışım, birçok doğrum

        ANKARALI müteahhitler alınmışlar. Doğru, ben de fazla genelleme yapmışım.

        Ankara’da da doğru düzgün müteahhitler var. Ama zaten ben alınması gerekenlere yazdım.

        Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Başkanı Şükrü Kocaoğlu “üzüntülerini” bildiren bir mektup yollamış. Mektubunda genellememi eleştiriyor.

        Kendisine hak veriyorum, ama Nurol İnşaatı öven satırlarına pek de hak veremiyorum.

        Sayın Başkan bana bir söylesin, mesela Nurol, hiçbir işe yaramayan ve yaramayacağı belli olan Ayaş Tüneli için kaç lira almış ve hâlâ almaya devam ediyor.

        İşe uyandıktan sonra yıllarca yazdım bu rezaleti ve Çarmıklı Ailesi’nin bu işte Süleyman Demirel’e ne kadar minnettar olduğunu. Ya Tekel’in satışı. 1’e alıp hemen 3’e satılan ballı böreği.

        “Ne yapalım canım, satmasalardı” demeyin. Bu gibi satışlarda müteahhit organizasyonunun nasıl çalıştığını anlattım dün. Önceden paylaşarak nasıl fiyatı düşük tuttuklarını. Hadi onlar geçti. Yaİzmit Köprü Geçişi ve İzmir Otoyolu Projesi.

        İhale biteli yıllar oldu.

        Hâlâ tek çivi çakılmadı.

        Niye yapmıyor Ankara’nın anlı şanlıları bu işi?

        O işin ortakları kimler?

        Yine de Kocaoğlu haklı.

        Ankaralı diye genellememem lazımdı. Ama benim o tanımdan kastım, bunların devlet ihalelerine olan yakınlığını ve birbirlerinden nefret etmelerine rağmen devletin parasını nasıl ortaklaşa götürdüklerini anlatmaktı.

        Nasıl olduğunu onlar da biliyor, ben de. Tabii artık siz de!

        Not: Allah aşkına, birkaç yıl önce Müteahhitler Birliği Başkanı, Çankaya Köşkü inşaatında yolsuzluk yaptığı için hapse mahkûm oldu. Girdi yattı. Biz neyi konuşuyoruz. Çankaya Köşkü’nü bile soydular. Atatürk’ün Köşkü’nü...

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Hırsızlık, beyefendi unvanını değil, utancı getirdiği zaman.

        faltayli@htgazete.com.tr

        Diğer Yazılar