Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HER gün binlerce mail geliyor. Çoğu çöp. Bazısı ilginç.

        Geneli, “Kim okuyorsa Fatih Bey’e iletsin” diye başlıyor.

        Bilmiyorlar ki, tamamını ben okuyorum. Daha doğrusu ben bakıyorum, kayda değer bulduğumu okuyorum.

        Dün gelen mail’lerden birini sizinle paylaşmak istiyorum.

        “Fatih Abi (Abi dememi bağışlarsın umarım. Çocukluğumdan beri bizim evde olduğun için seni aileden gibi biri görüyorum.)

        Muhafazakâr bir ailenin en küçük kızıyım. Düşüncelerinin bizimkiyle çok aynı olmadığını biliyorum ama babam seni çok sever. Yıllardır okur, fırsat buldukça da izler. Haliyle ben de gazete okumaya başladığımdan beri seni okurum.

        Bu yüzden de bunu sana yazıyorum.

        Dediğim gibi ailemiz muhafazakâr. Müslüman öncelikleri olan bir aile. AK Parti kurulduğundan beri annem, babam ve bütün akrabalarımız AK Parti’ye oy verdi.

        Ben de ilk kez oy kullanacağım bu seçimde AK Parti’ye oy verecektim.

        Ailemiz tipik bir Türk ailesi aslında.

        Annemin başı örtülü. Ablamın da. Abim de düşünce olarak öyledir. Benim başım açık. Belki ilerde kapatırım, belki de kapatmam, karar vermedim.

        Bu yıl ben de üniversite sınavına girdim. İyi de geçti diye düşünüyordum. Ancak bu kopya, şifre iddiaları hepimizin midesini bulandırdı. Hayallerini yıktı.

        Eğer sınav iptal edilmezse, kazansak da kaybetsek de hep içimizde bir şüphe olacak. Daha iyi bir yeri kazanabilir miydik diye düşüneceğiz.

        Senin de yazdığın gibi son ümidimiz Başbakan Erdoğan’dı.

        Okuduğumuz kadarıyla o da tatmin olmuş.

        Önemli değil. Kendi adamlarına karşı ne diyecekti deyip geçelim.

        Ama şu eylem yapanları provokatör diye nitelendirmesi beni çok incitti. Sadece beni değil, tüm ailemizi.

        Çünkü ben de pazar günü yapılan yürüyüşlerden birine katıldım.

        Babamla birlikte gittik.

        Babam daha önce de ablamla birlikte üniversite önünde eyleme gitmişti. Başörtüsü yasağına karşı. Ben o zaman ilkokuldaydım galiba.

        Şimdi babam da, ben de provokatör olduk.

        Abicim, bizim sesimizi duymaz Başbakan ama belki seninkini duyar.

        Başbakanımıza söyle.

        Babam bir kızıyla başörtüsü eylemine katıldı, diğeriyle sınavda kopya eylemine.

        Çünkü her ikisinde de haklılığına inanıyor, haksızlığa karşı çıkıyordu.

        Biz provokatör değiliz. Hak arayan sade insanlarız.

        Babam, ablamın eylemine destek verirken ne kadar provokasyon yapıyorsa, bugün bana destek verirken de o kadar provokasyon yapıyor.

        Başbakanımız lütfen bilsin.”

        Bu mektuba ekleyecek tek satırım yok.

        Alayına gider

        ÇARŞAMBA'nın gelişi aslında salıdan belliydi.

        Başbakan Strasbourg'da gece Türklerle buluştu.

        Ama ne buluşma.

        Formundaydı.

        Sarkozy'nin memleketinde Sarkozy'yi

        diline doladı.

        Demediğini bırakmadı.

        Hani itin bir yeri var ya, oraya soktu çıkardı.

        Bir yabancı devlet adamı gelip,

        Türkiye'de bunun onda birini yapsa

        kıyameti koparırız.

        Ama bizim Başbakan yapınca, hele hele Sarkozy'ye yapınca hoşumuza gidiyor.

        Salı gecesi bunu yapan Başbakan,

        çarşamba günü de Avrupa

        Parlamentosu'nda gürledi. İnanılmaz bir özgüven içinde. AP

        parlamenterlerini fırçaladı, bozuk attı. Cahillikle suçladı pek çoğunu.

        Egemen Bağış arkadan kıs kıs gülerken.

        Dün herkes "2. one minute" diyordu bu

        fırçalar için.

        Bir Türk liderin Avrupa'nın küstahlarına

        bunu yapması çoğunluğun hoşuna gidiyor.

        Ama bir yandan da AB'den giderek uzaklaşıyor muyuz sorusunu da iyice netleştiriyor.

        Çünkü bu ton sadece AB ve İsrail söz

        konusu olduğunda kullanılıyor.

        Yine de süklüm püklüm bir Başbakan'dansa, böyle bir Başbakan ulusal gurur açısından daha çekici.

        Büyük bir ihtimalle seçime kadar daha çok böyle "fırça" göreceğiz.

        Ama en zor iş çevirmenlerin.

        Başbakan'ın Fransız parlamentere söylediği "Siz bu konuya Fransız

        kalmışsınız" cümlesini Fransızca'ya nasıl

        tercüme ettiğini ve Fransız'ın bundan ne anladığını çok merak ediyorum.

        Aklıma Galatasaray'dan Alpagut Gültekin geliyor.

        O da bir Fransız öğretmene "Vous avez raison du terre jusq'au ciel" demişti.

        Ne de olsa rahmetli Ülkü Özatay'ın talebesiydik hepimiz.

        Not: Yerden göğe kadar hakkınız var.

        Yanlış aday

        SİYASET ilginç bir uğraş.

        Hayli kıvrak, hayli kıprak olmayı gerektiriyor.

        Tabii kıvraklığın fazlası da komik oluyor, eğlenceli oluyor.

        Hiç tanımam bir vatandaş var.

        Adı Tuna Bekleviç.

        Ha babam mail gelir kendisinden. Günde birkaç tane.

        Muhalif bir vatandaştır. Bir de deneğin başı mı ne. Mail'lerini ciddiye alıp dikkatli okumadığım için hatırlamıyorum.

        Mail'lerinde AKP'ye sallayıp dururdu yıllardır.

        Ağır eleştiriler. Kimseyi beğenmezdi ama AKP'yi hiç beğenmezdi.

        Hatta bir de eylemi vardı basına duyurup servis ettiği. 3 yıl kadar önce, bağımsız adayken, bir eşeğin boynuna pankart asmıştı. Pankartın üzerinde

        Ankara'ya mesaj vardı. "Mevcutlardan

        daha becerikliyim" diye.

        Mevcutlar dediği mevcut siyasilerdi elbet.

        Şimdi öğrendik ki, aday olmuş.

        AKP'nin Edirne adayı. Anlaşılan pankart etkili olmuş.

        Fakat bir küçük hata yapmışlar. Pankart Tuna Bekleviç'in değil, eşeğin

        boynuna asılıydı. Mevcutlardan daha iyi olanın kim

        olduğunu karıştırmış AKP.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ

        Playboy'a soyunan kızlarımızı övünç vesilesi zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar