Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bedelli askerlik uygulamalarına hiç ama hiç karşı değilim.

        Sosyolojik bir gereklilik, ekonomik bir gereklilik olarak böyle yasalar çıkarılabilir.

        Kronikleşen bir durumu bu tip yasalarla çözmek mümkündür. Akıl veya izan dışı değildir.

        Ama....

        Bedelli Askerlik Yasası, "Toplum vicdanını en fazla nasıl rahatsız edebiliriz" iddiasıyla çıkarılsaydı sizce nasıl çıkardı?

        Düşünmeyin boşuna, ben söyleyeyim.

        Aynen böyle çakırdı.

        Yakın dönemde 3 bedelli askerlik yasası çıkarıldı.

        Biri 1992'de, biri 1999'da, biri de bu.

        Hiçbiri bunun kadar "ayrımcı" bir tavır içermiyordu diyebilirim.

        Bedelli Askerlik Yasası, bu haliyle tam olarak "Zenginler askerlik yapmasın" eleştirilerinin haklılığını kanıtlayacak şekliyle hayata geçmiştir. Toplumun alt veya orta katmanlarında bu sorunu yaşayanların sorununu çözmek gibi bir iddiası yoktur.

        Tam aksine, "Bu zengin çocukları nasıl olsa torpilli askerlik yapıyordu. Bari onları boşuna askere yollamayalım" düşüncesinin ürünüdür.

        O yaşlardaki bir gencin, ortalama geliriyle ödeyemeyeceği kadar yüksek bir bedel belirlenmiş, bu bedeli ödeyemeyecek durumda olan geniş bir kesim uygulamanın dışında kalmıştır.

        Sorunun en iyi ihtimalle yüzde 20'sini çözmüş ama yüzde yüzlük bir "vicdan yarası" yaratmıştır.

        Ve yasanın en vahim tarafı "yurtdışı bedellilerle" ilgili yapılan düzenlemedir.

        Yurtdışı bedellide "yaş sınırı" kaldırılmış, böylelikle "yurtdışında çalışıyor görünüp" bedelli askerlik yapma kapısı ardına kadar açılmıştır.

        Yurtdışında eğitim görüp, orada maaş bile almadan bir süre çalışıyor görünen herkes "askerlikten yırtmıştır".

        Yasanın özellikle bu bölümünü bana kimse savunamaz.

        Hiç kimse!

        12 Eylül hukuku aynen devam

        HEPİMİZ "medyatik davalara" bakarken, bakmadığımız, bakamadığımız, yetişemediğimiz yerlerde neler oluyor farkında mısınız?

        Türkiye sözde 12 Eylül kafasıyla, 12 Eylül hukukuyla hesaplaşıyor, o günün hatalarını telafi etmeye çalışıyor değil mi?

        Mevcut durumun lansman kampanyası öyle diyor.

        Yerseniz.

        Bakın ben size bir şey fısıldayayım.

        Türkiye bugün, hâlâ ve belki o günkünden bile daha fazla "12 Eylül hukukundan" medet umuyor, o günkünden bile daha fazla 12 Eylül hukukunu uyguluyor.

        Bunun birkaç göstergesi var.

        Birincisi hepimizin bildiği "toplu davalar".

        Torba yasa gibi torba davalar.

        Bunlar olağanüstü dönem tarzı davalardır.

        Ne bulursan içine tıktığın bu davalardan her şey çıkar, adalet çıkmaz.

        Yargıçlar istese de, uğraşsa da, didinse de çıkmaz.

        O kadar çok şey bir aradadır ki, ayıklamak bile yıllar sürer.

        Sonunda ya kurunun yanında yaş da yanar, ya da yaşın yanında kuru da kurtulur. Kuvvetle muhtemel zamanaşımı her şeyi bitirir.

        Bunları hepimiz biliyoruz ve asıl dikkatinizi çekmek istediğim o değil.

        Ergenekon, Balyoz gibi davaları hepimiz biliyoruz.

        Buradaki kimi sanıkların yıllardır hapiste tutuluyor olmaları, uzun tutukluluk süreleri kimsenin savunamadığı bir durum.

        Bunları biliyoruz, konuşuyoruz .

        Peki ya bilmediklerimiz.

        Benim 12 Eylül dönemine benzettiğim asıl o davalar.

        Biliyor musunuz, onlarca üniversiteli genç şu anda tutuklu.

        Hem aylardır, yıllardır tutuklu.

        Haklarındaki suçlamaları, iddianameleri görseniz oturur ağlarsınız.

        Biri, bir tutuklunun serbest kalması için yapılan gösteriye katılmış.

        Diğeri, adını bile duymadığımız bir sol örgütün pankartını taşımış.

        Başkası bunun yayınını satmış.

        Hatta satmamış, yayına abone olmuş.

        19-20 yaşında gençler böyle eften püften suçlamalarla, iddianamelerle oluşturulmuş örgütlere, iddianamelerle üye olmuş gösterilerek yıllardır tutuklu.

        Kimsenin bunlardan haberi bile yok.

        Nedim'i, Ahmet'i, Tuncay'ı hepimiz biliyoruz da, geleceği karartılan bu gençleri duymuyoruz bile.

        Türkiye özgürleşiyor diye düşünüyor bazıları.

        Peki ya bu çocuklar!

        Futbolunuz batsın

        DÜN sahaya atılan onca şeyin, Beşiktaş taraftarı gibi duyarlı, sosyal ve politik tavrı net bir taraftar grubuna yakışmadığını söyledim.

        Epey bir kızan oldu.

        "Ama Eboue'nin yaptıklarını görmedin mi?" diye.

        Gördüm.

        Eboue kendisine bir şey atılmadan kendine bir şey atılmış gibi yapsaydı yüzde yüz haklı olurdunuz.

        Ama Eboue'ye bir değil birçok şey atıldı.

        "Kafasına gelmemiş de beline gelmiş."

        Neresine geldiğini bilmiyorum.

        Televizyonda belli olmuyordu ama diyelim ki kafasına gelmedi, beline geldi.

        Allah aşkına belden aşağısına isabet ettirmek kaydıyla futbolculara bulduğunu atmak serbest mi?

        Sorun neresine geldiği mi, yoksa sahaya bir şeyler atılması mı?

        Bakın ben Eboue'nin yerinde olsam, belime veya kafama tribünden atılan herhangi bir şey gelse yerden kalkmazdım.

        Hasan Şaş'ın ve kaleci antrenörü Eser'in kafasının yarıldığı, büyük olaylara sahne olan Fenerbahçe maçını hatırlıyor musunuz?

        O maç başlamadan önce Galatasaray yöneticilerine birer mesaj atmıştım.

        Olayları görünce gidişatı anlamış, hem Başkan Canaydın'a, hem Ali Dürüst'e, hem Özer Saraçoğlu'na, hem de Burak Elmas'a birer mesaj atmış, "Ben olsam takımı sahadan çeker ve maça çıkmam. Belki ceza alırız ama bu büyük rezaleti de gündeme getirmiş oluruz. Türk futbolu için böyle yapmanız lazım" demiştim.

        O gün Galatasaray öyle yapmadı.

        Sonra olanlar ortada. Bir sonraki maç Ali Sami Yen'de benzer bir rezalet yaşandı.

        Yaşanmaya devam ediyor, daha da yaşanacak.

        Adalet olmayınca taraftarlar bu işi kendi yöntemleriyle "intikam" duygusuyla halledecekler.

        Biz de buna futbol diyeceğiz öyle mi?

        Bence öyle değil.

        Eğer öyleyse futbolunuz batsın!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Geçmişle sürekli hesaplaşırken geleceği de unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar