Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’nin derdi bu kafadır aslında.

        “İzansız kafa.”

        Taksim’deki eylemi “sahiplenen” Taksim Platformu, Arınç’la görüştü.

        Bir talep listesi sundu.

        Kendilerini eylemin sahibi gibi görüyorlar; çünkü Taksim Gezisi ve Taksim’in yayalaştırma projesi için uzun zamandır direnen bir gruptu bunlar.

        Zaten olaylar, onların direnişine yapılan müdahale sonucu başladı.

        O yüzden de “eylemin sahibi” gibi görüyorlar kendilerini.

        Görmelerinde bir mahzur yok da, hükümete ilettikleri talep listesini okuyunca, “Bu kafa değişmez” dedim.

        Eylemlerin sona erdirilmesi için “Taksim Platformu”nun talep listesi şöyle: - Gezi Parkı, park olarak kalmalıdır.

        - Topçu Kışlası projesinin iptal edildiği açıklanmalıdır.

        - AKM’nin yıkılmayacağı açıklanmalıdır.

        - Olaylardaki sorumlular görevden alınmalıdır.

        - Gaz bombası kullanımı yasaklanmalıdır.

        - Gözaltındaki kişiler derhal serbest bırakılmalı ve haklarında hiçbir soruşturma açılmamalıdır.

        Ve ardından Türkiye’nin her türlü sorununu, toptancı bir zihniyetle tek bir eylemle çözme yolunda talepler.

        “HES’ler yapılmasın, 3. köprü durdurulsun, yeni havalimanı inşaatı durdurulsun”la başlayan ve uzayıp giden bir liste.

        “Gezi Parkı, park olarak kalmalıdır. Olayları tırmandıran yerel yöneticiler tespit edilip yargı önüne çıkarılmalıdır. Gözaltındakiler serbest bırakılmalıdır. Kentle ilgili benzer kararlar yerel referandumlarla halka sorulmalıdır” deseler, bu taleplerin kabul edilmesi olasılığı var.

        Böylece geniş kitlelerin “demokratik tepki yoluyla başarma” duygusu da tatmin edilmiş olacak ve halka güven gelecek. Bu kitleler belki de ilk kez “Kazandık” diyecek.

        Ama Taksim Platformu böyle yapmaktansa asla kabul edilmeyecek talepleri de bir çuvala koyuyor.

        Günlerdir su ve gaz altında, cop altında bu eylemi yapanların, “Oh be! Gaz yedik, cop yedik ama başardık” diye keyif çatma, Taksim Meydanı’nda keyifle halay çekme, dans etme hakkını gasp ediyor.

        Bu iyi niyetli bir kafa değildir.

        Türkiye ne yazık ki, bu kafadan çok çekti.

        Belli ki, çekmeye de devam edecek.

        Du bakali n’olcek!

        İKİ gündür AK Parti temsilcilerini izliyorum, dinliyorum.

        AK Parti içinde yapılmakta olan eylemlerdeki mesajları doğru okuyanların sayısı hayli fazla.

        Dün son olarak Nimet Baş’ı dinledim, tam da bu yazıyı yazarken.

        Belki de şimdiye kadar yapılmış en iyi “okumayı” yaptı.

        “Bu eylemler bize yeni bir şey öğretti. Türkiye’de bugüne kadar siyasal angajmanı olmayan gösteriler hiç olmadı. Ama bu kez hiçbir siyasal angajmanı olmayan ve tamamen halkın kendi tepkisiyle ortaya çıkan bir demokratik talep söz konusudur. Yeni dönem için bundan hepimizin öğreneceği çok şey var” dedi.

        Bunun “yeni demokrasi” olduğunu, bunu öğrenmemiz gerektiğini anlattı.

        Kelime kelime değilse de mealen.

        Önce Arınç’ın, sonra Ömer Çelik’in, sonra Nimet Baş’ın ve daha pek çok AK Partilinin bu sözleri ortamı hayli sakinleştirdi.

        Ancak ben hâlâ kaygılıyım. Ben hâlâ Başbakan’ın Türkiye’ye dönüşünü ve bu konuyla ilgili söyleyeceklerini bekliyorum.

        AK Parti ve AK Partililer, bu tavırlarını Başbakan’ın Türkiye’ye dönüşünden sonra da sürdürebilirlerse ne âlâ.

        Sürdüremezlerse...

        Çok fena...

        Bu eylem imaj bozmaz

        BAZILARI Taksim’de yapılan eylemin Türkiye’nin imajına zarar verdiğini söylüyor.

        Ben hiç ama hiç o kanaatte değilim.

        Tam aksine, bu eylem Türkiye’nin imajına, Türkiye’de yaşayan insanların imajına katkıda bulunuyor.

        Yabancı medyayı izlediğiniz zaman Türkleri “yeşiline sahip çıkan, gerekirse birkaç ağaç için polisin, gazın, copun ve otoritenin önüne atlayabilen, demokratik eylem bilincine sahip” bir toplum olarak görüyorsunuz, ki bu Türkiye’nin imajı açısından olumlu.

        Dahası çağdaş medyaları kullanış biçimi açısından uygar dünyayla yarışan bir insan profiline sahip olduğu da açıkça ortaya koyuluyor.

        Ve dahası, yabancı medyayla konuşan “eylemci” profiline baktığınız zaman “modern görüntülü, hepsi yabancı dil bilen ve meramını anlatabilen” bir kitle ortaya çıkıyor.

        Bu bence Türkiye’nin imajına zarar değil, yarar sağlıyor.

        Çok “Batılı”, çok “çağdaş” duruyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Yeni kafaların hareketi, eski kafalar tarafından pisletilmediği zaman.

        Diğer Yazılar