Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BANA sorarsanız artık Gezi’yi meziyi bir kenara bırakıp Türkiye’nin daha önemli meselelerine odaklanmamız lazım.

        Gezi’yi önemsemediğimden değil, Gezi’yi Türkiye’nin geleceği açısından tehlike görmediğimden. Sonuç olarak Gezi dediğimiz, hükümet karşıtı bir eylemdir.

        Gezi olsa da olmasa da hükümetler er veya geç değişirler. Yeter ki, elde hükümetlerin yöneteceği bir Türkiye olsun.

        Benim şimdilerde Türkiye açısından yaşamsal önemde gördüğüm iki konu var.

        Bunlardan birincisi Barış Süreci denilen mesele...

        İkincisi ise Suriye mevzuu...

        Genç PKK’lılar rahatsız

        BARIŞ Süreci’ni yakından takip ediyorum.

        Açık konuşmak gerekirse kaygılıyım ama hâlâ ve her şeye rağmen iyimserim.

        Ne var ki, gördüklerimi, duyduklarımı paylaşmam lazım.

        Doğu ve Güneydoğu’da işler o kadar da iyi gitmiyor.

        1980’lerin ikinci yarısında ama özellikle 1990’larda doğan “Genç Kürtlerin” politize olmuş kesimi Barış Süreci’ne katiyen inanmıyorlar.

        Ne Öcalan umurlarında, ne de BDP.

        Onlara göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile barış falan olmaz. Mevcut durum da bir barış süreci falan değil.

        Onlar TC’nin yenildiğini ve bölgede artık kendi borularının öteceğini düşünüyorlar.

        Gazetelere yansıyan PKK kolluk kuvvetleri ile ilgili haberlerin altında hep bu gençler var.

        17 ila 21 yaş arasındaki bu gençler şimdi “Özerklikçilik” oynuyorlar.

        BDP örgütü büyük bir iyi niyetle bu çocukları evlerine dönmeye ikna etmeye çalışıyor, demokratik süreçleri beklemeye ve saygılı olmaya davet ediyor. Ancak bu genç Kürtlerin bunu dinlediği yok.

        BDP’nin yıllardan beri sıkıntısını çektiği konu yine gündeme geliyor.

        Dağdaki Kürtler ya da dağı putlaştırmış Kürtler parlamentodaki Kürtleri takmıyor. Adam yerine koymuyor.

        Bu gençlerin sayıları çok mu? Hayır değil.

        Ama küçük sinekler olarak mide bulandırıyor, bir çuval inciri berbat etme potansiyelini ellerinde tutuyorlar.

        Bu çocuklara dur denilmezse lümpen tavrın yaygınlaşması ve sayılarının artması kaçınılmaz.

        Bunları bugün önemsememek, Özal‘ın 80’lerin başında PKK’yı “Üç beş Mekaplı” diye küçümsemesine benzer sonuçlar doğurabilir.

        PKK HİÇ BU KADAR GÜÇLÜ OLMAMIŞTI

        Barış Süreci ile birlikte gözlemlediğim bir diğer önemli gelişme PKK’ya katılımlardaki olağanüstü artış.

        Süreç öncesi PKK’ya Türkiye’den olan katılımlar oldukça azalmış neredeyse sıfıra yaklaşmıştı. Terör örgütü daha çok yurtdışından ve Suriye ile İran’daki Kürtlerden katılımlarla ayakta durur olmuştu.

        Ancak Barış Süreci bu durumu değiştirdi.

        Daha önce öldürülmelerinden korkan aileler evlatlarının PKK’ya katılmaması ve dağa çıkmaması için çaba gösteriyorlardı.

        Bugün ise durum tersine döndü.

        PKK’nın bir süre sonra bölgedeki etkin siyasi güç olacağına ve bölgeyi PKK’nın yöneteceğine inanan gençler geleceklerini PKK’da görmeye ve PKK’ya katılmaya başladılar.

        Dağa çıkmıyorlar belki ama PKK’ya yoğun biçimde katılıyorlar.

        Hepsi ilerde Kürdistan’da iyi yerlere gelmenin yolunun bu olduğunu düşünüyorlar.

        ÖCALAN SERBEST KALACAK

        Bu gelişmeler can sıkıcı.

        BDP’nin de canı sıkılıyor buna, bölgedeki devlet otoritesini temsil eden kamu yöneticilerinin de.

        Hükümet ise “dinamik” bir süreç olması gereken barış sürecini “statik” bir süreç olarak görüyor.

        Parlamentodan adım atılmadıkça sorun çözülmüyor tam aksine kuluçkada büyüyor.

        Ve terör meselesinin ilk gününden bu yana yapılan hata tekrarlanıyor.

        Küçük adımla çözülebilecek işler zaman geçince atılan büyük adımlarla bile çözülemez hale geliyor. Küçük adımlarla bugün alınabilecek mesafe, yarın Öcalan‘ı serbest bıraksak bile atlayamayacağımız bir uçuruma dönüşüyor.

        Şimdi bu yazıyı okuyan birileri kalkıp bana “Barış Süreci’ni sabote ediyorsun” falan demesin.

        Ben doğruları yazarak süreci kurtarmaya katkı sağlamaya çalışıyorum. Çünkü biliyorum ki, bunları benden başkası çıkıp da söylemez.

        İster bana kızın isterseniz kulak verin.

        Ben sorumluluğumu yerine getiriyorum.

        Başkalarından da beklediğim bu.

        Asgari düzeyde de olsa...

        Tırnak

        GAZETELERİN işi olan biteni yansıtmaktır.

        Dün de bunu yaptık.

        MHP ile AK Parti arasındaki gerilimi.

        Hüseyin Çelik‘in alışılmadık sertlikteki cümleleri önemliydi ve siyasette yeni bir yüksek gerilim hattını yansıtıyordu.

        Yazı işlerimiz bir minik hata yaptı.

        Benim her zaman çok önemsediğim bir hata.

        Bir siyasetçinin lafını haber başlık yaparken tırnak içine almamız gerekirken bunu yapmayı unuttuk.

        Şimdi MHP kurumsal olarak bize kızıyor.

        Sanki bu lafları söyleyen Hüseyin Çelik değilmiş gibi. Sanki biz uydurmuşuz gibi.

        Tamam özür dileriz.

        Tırnak içinde olmalıydı ama laf belli söyleyen belli.

        Bu öfke niye bize...

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Doktorun, itfaiyecinin ve siyasetçinin geç geleninin bir işe yaramadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar