Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yok yok.

        Öyle değil. Ülkenin suçu yok.

        "Biraz garip bir toplum olduğumuz doğru" desek daha doğru olacak.

        Garipliklerimizi sıralamaya kalksam, ne bu köşe yeter, ne bu sayfa, ne de bu gazete.

        O nedenle gündemdeki bir meseleyle ilgili garipliğimizi yazayım.

        Bu garip ülkede, herkesin birbirinden rahatsız olmak için bir bahanesi vardır.

        Bazı muhafazakârlar, başkalarının mini eteğinden, dekoltesinden rahatsız olurlar.

        Bazı modernler, başkalarının başörtüsünden, sakal biçiminden, şalvarından rahatsız olurlar.

        Bunlardan hangisi gücü elinde bulunduruyorsa diğerine zulmeder, diğerini rahatsız eder...

        Her ikisi de "Ben sana karışırım ama sen bana karışamazsın" düşüncesindedir.

        Hiçbirinin aklına, "Yahu senden bana ne, benden sana ne? İsteyen istediği gibi takılsın" demek gelmez.

        Allah tarafından bu garipliği yıllardır yaşadığımız için alışmış bulunmaktayız.

        Çok da garipsemiyoruz.

        Ama yine de garipliğin sonu yok ki!

        Bir muhafazakâr, bir eğlence televizyonunda sunucu "dekoltesi bol" bir kıyafet giydiği için rahatsız olur.

        Pek çok kişi de muhafazakâra hak verir, "Bu kadar da olmaz ki!" diye ve eğlence televizyonu "dekolteli sunucunun" işine son verir.

        Buna karşılık bir tarikat önderi olduğunu öne süren ve çevresine bir grup mürit de toplamayı başarmış "Hoca" diye bilinen "muhafazakâr" bir adamın televizyonunda "dini içerikli" sohbetler neredeyse yarı çıplak ultra seksi giyinmiş kızlarla yapılır.

        Her an soyunup stüdyoda sevişecekmiş gibi duran kızlarla yapılan "inşallah, maşallah"lı dini sohbet ise hiçbir "muhafazakârı" rahatsız etmez.

        Eğlence programında "dekolte", "Dünyada böyle bir şey olmaz" diye eleştirilir.

        "Hoca" denilen adamın dini içerikli sohbetinde dekolte, "Dünyada böyle bir şey zaten mümkün olmadığı için" eleştirilmez.

        O yüzden boşuna çenemizi de, elimizi de yormayalım.

        Salalım bayır aşağı gitsin.

        Aksi takdirde balatayı ya yakarız, ya sıyırırız!

        Bari çocuklarımız özgür yaşasın

        BANA öyle geliyor ki, "kılık kıyafetten dolayı" görevine son verilen sunucu meselesi, vicdanlara dokundu.

        Hem de "dünya görüşü" ayırt etmeksizin.

        Önceki gün Teke Tek'te konuğum olan AK Parti Milletvekili ve Başbakanlık Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, "Herkes fikir beyan edebilir elbette ama bir siyasetçi beğenmedi diye bir sunucuyu kovmak olacak şey değil. Eğer yayın politikanıza uymuyorsa giyim tarzını değiştirirsiniz" diye özetlenebilecek bir şekilde rahatsızlığını dile getirdi.

        Bana ulaşan tepkiler de benzer.

        İşte onlardan biri:

        "Fatih Bey,

        Ben yazılarınızı hemen her gün takip eden ve başı da örtülü bir okurunuz olarak bugünkü yazınızda bir spikerin kıyafeti yüzünden işinden olması konusundaki eleştiriniz ve eleştiri tarzınızdan dolayı sizi tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum. Ben kimsenin kıyafeti ya da yaşam tarzı yüzünden dile dolanmayacağı özgür bir Türkiye istiyorum.

        Ne ben başkasınınkine karışayım, ne de başkası benimkine karışsın.

        Bu konuda sizlerin düşüncelerine tamamen katılıyorum.

        Çalışmalarınızda başarılar.

        Sağlıklı ve hayırlı günler."

        Ben de Türkiye'de kimsenin kimseye karışmadığı, kimsenin kimseden rahatsız olmadığı, kimsenin kimseyi rahatsız etmeye çalışmadığı günlerin gelmesini özlemle bekliyorum.

        Kendimiz için değil.

        Bizden geçti.

        Çocuklarımız için.

        Kongre mayısta

        GALATASARAY Spor Kulübü seçim kongresine gittiği gün yazdım:

        "Bu seçimle işbaşına gelecek yönetim 1 yıllık yönetimdir. Önümüzdeki yıl, 3 yıl için yeniden seçim yapılır."

        Beğenin beğenmeyin.

        Galatasaray'ın tüzüğü böyle.

        Bu durumu geçtiğimiz günlerde Faruk Süren de dile getirdi.

        Başkan Ünal Aysal ise "sınıf arkadaşı" Galatasaraylı bir hukukçunun mütalaasıyla "Hayır 3 yıl" diye diretiyor.

        Dün de divan toplantısında Abdullah Tirali çıktı ve bunun böyle olması gerektiğini vesikalarla anlattı.

        Galatasaray 2014 Mayıs'ında seçime gider.

        Kesin.

        Ve Başkan Aysal da artık bunu kabullenmeye başlamış.

        Yakın çevresine, "Eğer mayısta seçime gitmek zorunda kalırsak ben yine aday olacağım" demiş.

        Buna hiç kimsenin itirazı olamaz.

        Elbette aday olabilir.

        Ve kazanırsa 2017'ye kadar Galatasaray başkanlığını yürütür.

        Yok eğer "Seçime gitmem" diye diretirse, Galatasaray'ın Ünal Aysal'ın bile bilebileceği kadar yakın tarihine baksın.

        Adnan Polat'ın "genel kuruldan gelen" iç sese kulak vermeyerek düştüğü hali hatırlasın.

        Balyoz

        BAZI okurlar diyecektir ki, "Niye Balyoz kararlarını yorumlamadın"?

        Yorumlamadım, çünkü yorumumu çok önce yaptım.

        Sanıklar, "darbeye eksik teşebbüs"ten ceza aldılar.

        Müebbet hapse mahkûm edildiler.

        20'şer yıl civarında yatacaklar.

        Tam teşebbüs etseler de aynı cezayı alacaklardı.

        Darbeyi gerçekleştirdikten sonra indirilip yargılansalar da aynı cezaya çarptırılacaklardı.

        Suçlamaların tamamının doğru olduğunu varsaysak bile bu mantık benim içime sinmiyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Üretimi düşürerek ekonomiyi soğutmanın doğru fikir olmadığını anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar