Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Euro 2.7878 TL

        Dolar 2.0270 TL

        Ardından kıyamet koptu.

        İçerdeki kargaşaya ek olarak, ABD Merkez Bankası'nın da etkisiyle TL, 10 yıldır neredeyse hiç olmadığı kadar büyük bir hızla değer kaybetmeye başladı.

        Dün dolar 2.4'ten dönüp "beklemeye" geçti.

        Euro 3.4 civarında.

        TL'nin hazirandan bu yana değer kaybı % 24'e yakın.

        Birikimi TL'den olanların 7 aylık kaybı yüzde 24.

        Buna karşın faizden kazandıkları yüzde 5 civarında.

        Yüzde 20'ye yakın net zararları var.

        Ali Babacan "Türkiye'den çıkan yabancı yatırımcı yok" diyor.

        Doğrudur.

        Düşük TL'yi yüksek dolara çevirip çıkmak şimdilik işlerine gelmediği için duruyorlar.

        Yarın öbür gün "Zararın neresinden dönsek" derlerse çıkış da başlayabilir.

        TÜSİAD Başkanı da geçen hafta çıkıp "Bu ortam sürerse, Türkiye'ye yabancı yatırımcı gelmez" diye "uyarıda" bulunuyor.

        Bulunuyor ve ağzının paynı anında alıyor.

        "Vatana ihanetle" damgalanıyor.

        Ki, TÜSİAD'ın başkanı seçildiği günden bu yana "sert çıkışlar yapmamakla eleştirilen" Anadolu Kaplanı sayılabilecek bir işadamı.

        Üstelik de "Ben yabancı sermaye olsam gelmem, yabancı sermaye gelmesin" falan da demiyor.

        "Ortamı yumuşatın, bu sürerse gelmez" diyerek "kavga edenlere" itidal tavsiye ediyor.

        Şunu peşinen söyleyeyim.

        TÜSİAD'a baygın gazetecilerden, TÜSİAD üyesi yayın yönetmenlerinden değilim çok şükür.

        Gençliğimizde herkes gibi TÜSİAD'dan nefret etmişliğimiz de vardır, özellikle de ilanla hükümet devirdikleri günlerde.

        Habertürk'ü bünyesinde barındıran ve Türkiye'nin en büyük sanayi gruplarından biri olan Ciner Grubu'nun da TÜSİAD ile hiçbir bağlantısı olmamıştır.

        Grubun patronu da yöneticileri de TÜSİAD'dan gelen "Üyemiz olun" davetlerine yıllardan beri "teşekkür" etmişlerdir.

        Bağımsız ve bağlantısız olmanın değerine inanmışlardır.

        Anlayacağınız TÜSİAD'a ne şahsi, ne de kurumsal bir yakınlığımız falan söz konusu da değildir.

        Ama TÜSİAD'dan nefret etmek gibi "romantik" bir duygu başkadır, hayatın gerçekleri ise farklıdır.

        "Vatan haini" olarak nitelendirilen TÜSİAD aslında bir "dernektir" ve eğer TÜSİAD vatan haini ise üyelerinin de vatan haini olması gerekir.

        İsterseniz rakamlarla bu "ihanet"e bir bakalım.

        TÜSİAD'ın 600 üyesi var.

        Bunlar toplamda 5000 kadar şirketi temsil ediyorlar.

        Bu 5000 şirket Türkiye'de her yıl 500 milyar dolarlık bir katma değer yaratıyor ki, bu Türkiye'de kamu dışı sektörlerin yarattığı katma değerin yüzde 50'si.

        TÜSİAD Türkiye'de kamu dışındaki "kayıtlı" istihdamın yaklaşık yüzde 50'sini gerçekleştiriyor.

        TÜSİAD üyeleri Kurumlar Vergisi'nin yüzde 85'ini ödüyorlar.

        Toplam vergi gelirleri içinde, TÜSİAD üyesi işadamlarının şirketlerinin doğrudan veya dolaylı olarak ödedikleri verginin oranı ise yüzde 65.

        Enerji dışı dış ticaretin yüzde 85'ini de yine TÜSİAD üyeleri gerçekleştiriyor.

        İhracatın yüzde 88'ini de aynı şirketler yapıyor.

        Yani Türkiye'nin ekonomisinde çok önemli bir yerleri var ve olan biten hepimizden çok onları, dolayısıyla da Türkiye'nin ekonomisini iglilendiriyor.

        Elbette ki, TÜSİAD'ın siyasete doğrudan müdahalesi kabul edilebilir bir durum değildir.

        Ama her uyarıya "ihanet" demek de, uyarı yapma şevkini kırar.

        Bu "şevk kırıklığı" sadece TÜSİAD için değil, Başbakan'ın yakın çevresi için de geçerli hale gelir.

        Otogarda denetim çok mu zor

        BİR haftada iki otobüs devdildi.

        İki otobüste 30 insanımız hayatını kaybetti.

        Açık bir trafik terörü tablosu.

        Üstelik de bu terörle mücadele etmek için tanka, topa, tüfeğe, barış yapmak için İmralı'ya gitmeye gerek yok.

        Çok daha basit, çok daha ucuz önlemlerle terörün en azından bu yönüyle mücadele etmek mümkün.

        Çünkü bu iki kazanın da ortak yönü aynı.

        "Kış şartlarında uygun olmayan ve kabak lastikle yola çıkmak."

        Otogar çıkışlarına koyulacak tek bir trafik görevlisiyle lastiklerin kontrolünü yapmak ve kış lastiği olup olmadığını, lastiklerin diş derinliğini ölçmek ve uygun olmayan lastiklere sahip otobüslerin otogardan çıkışına izin vermemekle bu 30 can şimdi aramızda olabilirdi.

        Ama anladığım kadarıyla lastikleri denetlemektense, ceset toplamak daha kolayımıza geliyor.

        Ne de olsa ölenle ölünmüyor.

        Tokgozlü Sırrı

        SEVGİLİ dostum Sırrı Süreyya Önder'i anlamakta güçlük çekiyorum.

        Yok yok, HDP'den aday olup CHP'nin oylarını bölmesiyle ilgili geyik muhabbetinden söz etmiyorum.

        Elbette CHP ile aralarında çok ciddi bir siyasi anlayış farkı var ve bir parti bir diğer partinin oylarını bölmemek için taviz vermeli anlayışına asla katılmam.

        Elbette çıkabilir hatta çıkmalıdır da.

        Anlamadığım şu:

        Gerek Sırrı Süreyya Önder, gerekse eşbaşkan adayı Pınar Aydınlar, tüm seçim konuşmalarında CHP'yi hedef alıp CHP kitlesinden oy istiyorlar.

        İyi de, CHP'nin tüm oylarını alsalar bile bu onlara seçim kazandırmaya yetmez.

        CHP'ye yetmedi çünkü.

        Eğer gerçekten kazanmak istiyorlarsa, CHP seçmeninden oy istedikleri kadar, AK Parti seçmeninden de oy istemeleri gerek.

        Masada bir büyük pasta varken, daha küçük olan pastaya talip olmak sadece ve sadece "tokgözlülük"le tanımlanabilir.

        Tokgözlü olmak siyasette kazandıran bir şey değildir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Diğer Yazılar