Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İKİ haftadır geziyorum.

        Habertürk televizyonundan rica ettiler, "Seçime kadar adayları tanıtmak için seçim özel Teke Tek'leri yapar mısın?" diye.

        "Seve seve" dedim.

        Aylardır paslanmıştık doğrusu.

        Ruhsuz bir şekilde oturup duruyordum.

        "Gezersem canlanırım" dedim. Attım kendimi Anadolu yollarına.

        Diyarbakır'dan çok etkilendim mesela.

        Nasıl bir canlılık gelmiş anlatamam.

        Huzur içinde bir kent olmuş.

        Başta BDP herkes, "terörsüz" ortamın, "barışın" gözünün içine bakıyor bozulmasın diye.

        Önümüzdeki hafta da yine yollarda olacağım.

        Gittiğim yerlerde vatandaşlarla sohbet ediyoruz.

        Herkesin merak ettiği şey "seçim sonuçları".

        Daha doğrusu, "AK Parti yüzde kaç alır?" sorusunun yanıtını merak ediyorlar.

        Meraklıların kendi tahminleri de var elbet.

        Yüzde 50 ila yüzde 22 arasında değişen tahminler. Benim tahminimi soranlara ise çok açıkça, "Hiçbir fikrim yok" diyorum.

        Çünkü son iki ay içinde acayip şeylere tanık oldum.

        "Damarını kessen kanında ampul akacak" diye düşündüğüm bazı AK Parti sempatizanlarının AK Parti'den ne kadar nefret ettiğine, Fethullah Gülen'in abdest suyunu şifa diye içmeye hazır olanların Gülen Cemaati'ne kin kustuğuna şahit oldum.

        O yüzden de hiçbir fikrim yok. Üstelik de bazılarını çok etkileyen "ses kayıtlarının" pek çok yerde hiçbir şey ifade etmediğini, pek çok yere ise henüz ulaşmadığını gördüm.

        Bu yüzden de 30 Mart'ta kim kaç oy alır, hiçbir fikrim yok.

        Ve aslına bakarsanız seçimde kimin hangi oranda oy olacağını da hiç merak etmiyorum.

        Çünkü kimin hangi oyu alacağının Türkiye için de, iktidar için de bir önem taşımadığını biliyorum.

        AK Parti yönetimi sürekli olarak, "Sandıktan açık ara önde çıkacağız, oyumuzu artıracağız" diyor.

        Sandıktan AK Parti'nin açık ara önde çıkması bile Türkiye açısından bir şey ifade etmiyor.

        Çünkü şurası çok net ki, AK Parti'nin alacağı oyun yüksekliği veya alçaklığı Türkiye'ye bir artı getirmeyecek.

        Olacak şey değil ya, diyelim ki AK Parti oyların yüzde 70'ini aldı.

        Bana göre hiçbir anlamı yok.

        Çünkü eğer Başbakan, kendisine oy vermeyen yüzde 30'a karşı "kategorik" bir tepki geliştirecek ve sürekli söylendiği gibi bunlarla sert bir hesaplaşmaya girecekse ve o yüzde 30, eğer AK Parti'den daha doğrusu Başbakan'dan bugünkü ölçülerde nefret edecekse ve Başbakan da eylemleriyle ve söylemleriyle bu nefreti besleyecekse Türkiye'ye huzur falan gelmez.

        Tam aksine cepheleşme artar.

        AK Parti yüzde 70 oy alsa bile geri kalan 22.5 milyon kişi ülkeyi yönetilemez hale getirir.

        Baskıyla, polis gücüyle, çıkarılacak yasalarla bu 22.5 milyon baskılansa bile sonuç fark etmez.

        AK Parti yüzde 70 değil, yüzde 50 oy alırsa bu sayı 38 milyon karşıt demektir.

        Yüzde 40 oy alırsa 45.5 milyon "karşıt" ortaya çıkacak demektir.

        "Hain, düşman, dinsiz, lobi" gibi tanımlamalarla bunca insanı dışlayamazsınız.

        Dışlarsanız ülkeyi yönetilebilir olmaktan çıkarırsınız.

        Bu nedenle ben sandıktan çıkacak oy oranını hiç ama hiç önemsemiyorum.

        Türkiye'yi huzura götürecek şey sandıktan çıkacak oran değil, seçimden sonra Başbakan'ın ağzından çıkacak sözlerdir.

        Tabii tam tersi de söz konusudur.

        O sözler huzursuzluğu da doruğa çıkarabilir.

        Cephe kuruldu mu gençler ölür

        BİR çocuğu uğurlarken, bir genci kaybettik.

        Gençler bilemese de, bizim kuşak çok genci kaybettiği için bilir, toplumda huzursuzluk arttı mı, gençler ölür.

        1980 öncesi günde ortalama 20 genç ölürdü.

        Çünkü "cepheleşme" vardı.

        Cepheler kuruldu mu, gençler ölür.

        Kaçınılmazdır.

        Burak Can kardeşimizin ölümü de bu cepheleşmenin sonucudur ve büyük ihtimalle bu cepheleşmeden medet umanların işlediği bir cinayettir.

        Burak Can'ın babasının aslında çok anlam ifade eden cümlesinde belirttiği gibi "Burakcan'ı öldüren kurşun karanlıktan geldi".

        O karanlığın içinde neyin ve kimin saklandığını bilmek mümkün değil.

        Bu bir örgüt olabilir.

        Ama o örgüt nedir, kimdir, içinde kimler cirit atar, karanlık içinde onu da bilmek mümkün değildir.

        Türkiye bugün "kötü niyetli" tüm dış güçlerin, küçük bir tahrikle karıştırabileceği, minik bir fitille ateşleyebileceği bir hale gelmişse, asıl sorun budur.

        Bana sorarsanız, farklı yerlerde bazı parti binalarına yönelik saldırılar ile Burak Can'a atılan kurşunun içinden çıktığı karanlık, aynı karanlıktır.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kırmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar