Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SEZON açılışında gündemdeydi e-bilet uygulaması.

        Elektronik bilet uygulamasına geçilecek, tribünde kim nerede oturuyor kesinlikle belli olacak, kimse aldığı bileti başkasına veremeyecekti.

        Gezi olaylarından yeni çıkmıştık ama siyasete yönelik tribün tepkisi devam ediyordu ve iktidarın en büyük korkusu, sezon boyunca tribünlerde protesto edilmekti.

        Fenerbahçe ile zaten şike davası yüzünden sorunlar vardı, Gezi sırasında Çarşı en aktif gruptu. Galatasaray'da taraftar grupları hükümet karşıtı bir eyleme karışmamış bile olsa Galatasaray camiasının da Ali Sami Yen'in açılışından kalan bir "sabıkası" vardı iktidarın gözünde.

        Bu yüzden de tribünlerde ne olup bittiği önemliydi.

        Gerçekten de ilk haftalarda tribünlerde hükümete yönelik protestolar oldu, ama sonra tavsadı.

        Ancak e-bilet meselesi kafalarda kaldı.

        Bu konuda kesin kararlılık olduğu halde sezon başına yetişemedi e-bilet.

        Her işimizde olduğu gibi ortadan giriyoruz bu meseleye.

        Sezonun bitmesine birkaç hafta kala birdenbire Passolig uygulamasına geçiliyor.

        Passolig dedikleri, aslında bilet değil.

        Tribüne girme hakkı belgesi.

        Passolig'in yoksa bilet de alamayacaksın.

        Kimin parlak zekâsından çıktıysa bu uygulama olacak şey değil. Dünyada örneği yok.

        Elbette tribün terörüne karşı önlem almak gerekir, ama bunun yöntemi bu değil.

        Devletten "temiz belgesi" alarak maça gidilmez, maça gitmek için fişleme yapılmaz.

        "Demokrasilerde" böyle bir uygulama olamaz.

        Bu iş, kulüplerin işidir.

        Kulüpler tribünlerde kontrolü ve güvenliği sağlamak için belirli standartları sağlamakla yükümlü kılınabilir.

        Tribünleri gözlemek, taraftarların tribünlere nasıl girip çıkacağını belirlemek ve olay halinde kimin nerede oturduğunu bilmek devletin işi değil kulüplerin işidir.

        Bu görevi kulüplere verirsin.

        Kulüp yapar.

        Bir olay halinde de devlet bunu kulüpten sorar, ister.

        Düşünün, yüz binlerce lira verip 10-15 koltuklu bir loca almışsınız. Bazen bir dostunuzu, bazen bir müşterinizi, bazen bir iş ortağınızı maça davet etmek istiyorsunuz.

        Yapamayacaksınız.

        On binlerce lira verip kombine bilet almışsınız, gidemeyeceğiniz bir maçta bileti eşinize, çocuğunuza, bir arkadaşınıza verip onun hoşça vakit geçirmesini sağlayacaksınız.

        Bunu da yapamazsınız.

        Passolig bunun önünde engel.

        Holiganizmin doğum yeri İngiltere'de bile böyle bir uygulama yok.

        Ama zaten burada maksat, futbol terörünü engellemek değil.

        Burada yapılmak istenen, Twitter'da yapılmak istenenle aynı.

        Takip etmek, korkutmak, kontrol altında tutmak.

        Bu işe en başta Federasyon, sonra kulüpler karşı çıkmalı.

        Böyle bir rezalet olamaz.

        Ama kimse ses çıkarmazsa Passolig diye başlayacak bu "takipçi" uygulama, her yere sirayet eder.

        Yarın öbür gün sokağa çıkmak için bile "Passo" almak zorunda kalabiliriz.

        Gül, parti kuracak mı?

        KULİSLERDE neler konuşuluyor bir bilseniz.

        Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bir kez daha Cumhurbaşkanlığı'na aday gösterilmeyeceğinin, en azından AK Parti'nin Cumhurbaşkanı adayının Abdullah Gül olmayacağının hemen hemen kesinleşmesinin ardından, ki ben bunu çok önceden söylemiştim, dedikodu kazanı kaynamaya başladı.

        Gül'ün dünkü açıklamaları ise kazanın altına bol kalorili yakıt oldu.

        Cumhurbaşkanı, "Bugünkü şartlar çerçevesinde benim gelecekle ilgili bir siyaset planımın olmadığının bilinmesini isterim" dedi ya, burada farklı anlam bulan çok oldu.

        Bu sözlerden çıkarılan en yaygın anlam şu:

        "Artık AK Parti ile işim bitti. Bu parti beni istemiyorsa ben de o partiyi istemem. Mevcut partilerden hiçbiriyle de beraber olmam mümkün değil."

        Bu cümleyi daha da açanlar şu sonuca ulaşıyorlar:

        Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Abdullah Gül, AK Parti'ye dönme konusunda umutsuz. Erdoğan'ın buna izin vermeyeceğini, en azından Gül'ün istediği düzeyde bir görevle dönüş olmayacağını Cumhurbaşkanı görüyor. Parti içinde onu seven, onu isteyenler var ama Başbakan istemiyor.

        Peki bu durumda ne olacak?

        Dedikodu kazanı burada şöyle kaynıyor:

        "Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen sonra yeni bir siyasi hareket başlatacak. AK Parti içinden bazı isimler buraya katılacak. En az 20, hatta daha fazla milletvekili burada yer alacak. Parti içinde küskün, kırgın ve kızgın olanlar da gelirse bu sayı daha da artabilir.

        Böylelikle Numan Kurtulmuş'un AK Parti'ye katılmasıyla kalmayan sağ alternatif yeniden oluşturulmuş olacak. Muhafazakâr hassasiyetleri olan ama demokrat ve özgürlükçü bir parti ortaya çıkacak. Bu parti, AK Parti'nin bir sonraki seçimlerde 1. parti olmasını engelleyebilir. Bunu başaramazsa bile tek başına iktidar olmasını kesinlikle engeller."

        Böyle bir fikir gerçekten var mı bilmiyorum.

        Ancak sağ siyasete nefes aldıracak bir "dileksel düşünce" olduğunu zannediyorum.

        Kılıç: Aklımdan böyle bir şey geçmedi

        CUMHURBAŞKANI adaylığı için son haftalarda Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın adı sıkça geçiyor, bol bol telaffuz ediliyor.

        Geçmişte örneği de olduğu için hiç kimse "Nereden çıktı?" demiyor.

        Ben de meraklı bir adam olarak bunu doğrudan Anayasa Mahkemesi'nin saygıdeğer başkanına sordum.

        Aldığım yanıt aynen şöyle:

        "Evet Fatih Bey, ben de duyuyorum. Benim de kulağıma geliyor. Benim adım da Cumhurbaşkanlığı adaylığı için bazılarınca seslendiriliyor. Ama emin olun ki benim aklımdan asla böyle bir düşünce geçmedi.

        Hiçbir adımımı böyle bir düşünceyle atmadım.

        Benim şu anda son derece önemli bir görevim var.

        Ben, rahmetli Turgut Özal tarafından buraya atandığım günden bu yana Türkiye'de her türlü vesayetin kaldırılması için uğraş verdim.

        Demokrasinin güçlenmesi, özgürlüklerin ilerlemesi için çalıştım ve görevim sona erinceye kadar da bunun için çalışacağım.

        Burada arkadaşlarımla yaptığımız görev çok önemli ve bu görevi layığıyla yapmaktan başka hiçbir düşüncem yok."

        Haşim Bey'in bu sözlerini kendisinden izin almadan aktardım.

        Kusuruma bakmaz umarım.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Cumhurbaşkanı adayının finansmanı konusuna kafa yorduğumuz zaman.

        Diğer Yazılar