Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ERTUĞRUL Günay.

        AK Parti hükümetinin eski Kültür Bakanı.

        Müstafi AK Partili.

        Aslında hayli çalkantılı bir siyasi yaşam.

        Kendisini ilk tanıdığımda CHP'nin en genç milletvekili, gelecek vaat eden bir siyasetçiydi.

        Demek ki, 30 yılı aşkın tanışıklığımız.

        Ecevit karşıtıydı.

        Baykal hizbinden diye bilinirdi.

        Ortanın solu CHP'nin "en solundaydı".

        12 Eylül sonrası aşırı sol görüş suçlamasıyla tutuklanmıştı. Dev Yol demişlerdi yanlış hatırlamıyorsam.

        Sonra SHP'de siyaset yaptı.

        Ardından CHP'ye katıldı.

        CHP'nin genel sekreteriydi.

        Partide umduğu değeri ve saygıyı görmeyince istifa etti.

        Bir ara Sarıyer'de bir tanker yangını olmuştu. Ben de bir tepeden izliyordum. Bir baktım Ertuğrul Günay da benim gibi yangını izliyor.

        Epey bir sohbet etmiştik. CHP'ye kızgın, siyasete kırgındı.

        Sonra birdenbire AK Partili olarak karşımıza çıkıp kafamızı karıştırdı.

        CHP'nin en solundan merkez sağın en sağına geçmişti.

        Milletvekili oldu, bakan oldu.

        "Ucube meselesinde" Başbakan'la ters düştü, ama bakanlık koltuğunu korumayı bildi.

        Fena da bakanlık yapmadı.

        Sonra bakanlıktan alındı.

        Bakanlıktan alınınca biraz "alındı" galiba.

        Ve 17 Aralık operasyonu sırasında AK Parti'den istifa edip bağımsız milletvekili oldu.

        Biz "saflara" göre "ilkesel bir istifaydı" bu. Yolsuzluk iddialarına ve bu iddiaların karartılmak istenmesine kızmıştı.

        En azından biz öyle anladık, öyle zannettik.

        Önceki gün bir televizyonda programa katıldı.

        Ve bir muhabire sitem etti.

        Radikal Gazetesi'nin başarılı muhabiri Ömer Erbil'e, "Sen o haberi yapmasaydın ben hâlâ bakandım" dedi.

        "O haber" dediği, 16/9 diye bilinen ve İstanbul siluetini katlettiği öne sürülen binalarla ilgili haber.

        Günay'ın, "Ben hâlâ bakandım" sözü aslında "bir kişilik" itirafıydı benim gözümde.

        Ve bizim "ilkesel istifa" dediğimiz istifanın aslında tipik bir "Ertuğrul Günay istifası" olduğunu gösteriyordu.

        İlke milke değil, koltuk istifası.

        Ertuğrul Günay çok açık bir şekilde, "Bakanlıktan alınmasaydım, değil 17 Aralık operasyonu, yolsuzluğun ağababası olsa ben AK Parti'den istifa etmezdim. Beni bakanlıktan aldıkları için kızdım ve ilk fırsatta istifa ettim" diyordu.

        Üzüldüm.

        Bu "kişilikle" Ertuğrul Günay'ı yakında kimbilir hangi partide siyaset yaparken göreceğiz.

        Yeter ki "koltuk olsun", yeter ki bir makam verilsin.

        Ne ilke önemli, ne siyasetin neresinde durduğu.

        Siyasetteki tek ilkesi koltuk.

        Kendi fikri yok. Kendi kimliği yok.

        Kimliğini koltukta buluyor, fikrini koltuktan alıyor.

        Koltuk ne derse o...

        Bir çocuk ağlarsa bir baba da ağlar

        MEDENİ bir ülkenin, bir devletin, bir yönetimin kalitesi, engelli insanlarına verdiği değerle ölçülüyor.

        Bir babanın bana yolladığı mektup, bizim "medeniyetin" neresinde olduğumuzu göstermesi açısından önemli.

        Bakın o baba ne diyor:

        "Sayın Altaylı, rahatsızlık verdiğim için özür dilerim.

        Ben Yusuf S. Özel bir inşaat firmasında şantiye şefi olarak çalışıyorum.

        Gece gündüz koşturarak çalışmamdan dolayı şirketim maaşıma zam yapınca, devlet kızıma otizmden dolayı verdiği desteği kesti.

        Onlara göre ben artık zenginmişim.

        Senenin yarısını ailesinden uzakta şehir şehir, şantiye şantiye dolaşan benim maaşım aldığım zamla birlikte 3 bin TL bile değil.

        11 yaşında kızım var. İremnur otizmli ama aile olarak hep yanındayız. Özellikle annesi mali müşavir kendisi ama kızımız için işyerini kapattı, 24 saat onunla.

        Üniversitede okuyan oğlum var. Kızım ise karma sınıfında okuyor. 3. sınıfta.

        Hamdolsun bu sene 23 Nisan'da şiir bile okudu. Konuşmayı, kelimeyi, harfi bilmeyen kızım şimdi şiir okuyabiliyor.

        Bana en çok koyanı da kızım 2 yıldır masa tenisi Türkiye şampiyonu olduğu halde milli takıma bile çağrılmadı.

        İçim acıyor. Hiçbir beceri ve yeteneği olmayanlara milyonlar harcanırken kendini defalarca ispatlamış, 2 sene üst üste Türkiye şampiyonu olmuş kızım, otizmli olduğu için mahrum kalacak.

        Fatih Bey, bu çocuklara eğer doğru kişilerce doğru eğitim verilirse inanın normal insanın 3 katı daha hızlı öğreniyor ve 3 katı daha başarılı oluyorlar. Spor Bakanı'na, valisine, spor müdürüne, Başbakan'a, Cumhurbaşkanı'na herkese yazdım ve sordum. Milli takıma girmek için Türkiye şampiyonu olmak yeterli gelmiyor mu acaba!

        Şaşırmış ve çaresiz durumdayım. Belki 'Bana ne kardeşim' diyebilirsiniz.

        Ama kime gideceğimi bilemedim.

        Size yazdım.

        Kusuruma bakmayın...

        Saygılarımla.

        Y.S."

        Mektup bu.

        Acaba Spor Bakanı'mız Sevgili Çağatay Kılıç bunu okur mu?

        Okursa bu babayı dinler mi, duyar mı?

        Bilmiyorum.

        Üzülüyorum.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Hiç değilse çocukların hakkını yemediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar