Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YILMAZ Özdil, talihsiz bir cümle sarf etti.

        Belki bilerek, belki de siyasetçilerde çok sık rastladığımız bir şekilde belagat şehvetiyle. Ya da akım derken başka bir şey söyleyerek, amacını aşarak.

        Türkiye bu tarz “cümlelere” çok da yabancı değil.

        Yılmaz Özdil’in sözleri ile 30 bine yakın insanımızın öldüğü Gölcük depremi sonrası “7.4 yetmedi mi?” pankartı açanlar arasında kafa yapısı açısından çok bir fark yok.

        Haksız olduğu konuları, haklı olabileceği mecralara çekerek tartışma konusunda uzman olan AK Parti yöneticileri, Yılmaz Özdil’in cümlesine “mal bulmuş Mağribi” gibi sarıldılar.

        Zannedersin ki, 301 madenciyi Yılmaz Özdil öldürmüş.

        Başbakan çıkıyor, kürsüden medya patronuna akıl hatta neredeyse emir veriyor: “Bu adamı nasıl çalıştırıyorsun.”

        Zannedersin ki, bunu söyleyen Başbakan’ın hükümeti, Soma’da 301 cana mal olmuş faciadan sonra bundan sorumlu birini, bakandan falan geçtik bir genel müdürü, ilgili bir bürokratı kovmuş da “Siz de Yılmaz Özdil’i kovun” diyor.

        Varsa bir ayıbı Yılmaz Özdil’i okuru cezalandırır zaten, sizin fazladan bir gayret sarf etmenize gerek yok.

        Peki sizin koruduğunuz bürokratı kim cezalandıracak?

        Mesela, Ege Linyit İşletmeleri’nin sorumlu müdürlerini kim cezalandıracak?

        Onlar diyeceklerdir ki, “İhale şartnamesi böyleydi, biz ne yapalım?”.

        Peki o zaman bu yanlış ihale şartnamesini hazırlayanı kim cezalandıracak?

        Okur değil herhalde.

        Siz cezalandıracaksınız değil mi?

        Aldınız mı birini görevden?

        Hayır!

        Diyeceksiniz ki, “Yargı süreci başladı”.

        O zaman Yılmaz Özdil için de yargı süreci başladı.

        Bırakın varsa sözlerinde bir yanlış, onu da yargı cezalandırsın!

        “Yılmaz Özdil’in sözleri kabul edilemez” diyorsunuz.

        Tamam, kabul edilemez.

        Peki Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’in yerde yatan vatandaşı polis nezaretinde tekmelemesi kabul edilebilir mi?

        Yusuf Yerkel’e ne yaptınız o halde?

        “Vatandaşı tekmeledin, seni görevden aldık” dediniz de biz mi duymadık!

        Yeni yasa öncesi biraz bilgi

        SOMA'daki maden faciasıyla ilgili yazdıklarımın üzerine pek çok okur, "Madem bu kadar biliyorsun, hata nerede onu da söyle" demişler.

        Kimi ciddi ciddi, kimi dalga geçerek.

        Söylerim elbet.

        Çünkü iyi bildiğim bir konu.

        Hem atadan dededen kalan hem de bugün bulunduğum yer nedeniyle bildiğim bir konu.

        Şunu baştan söyleyeyim: Türkiye'de devletin kafası değişmedikçe daha çok maden kazası görürüz.

        Devletin kafası dediğim kafa ise sadece bu iktidarla ilgili değil, gelmiş geçmiş devlet kafasından bahsediyorum.

        Belki canınızı sıkacak ama bu mevzuyu birkaç gün peş peşe yazmayı düşünüyorum.

        Belki yeni hazırlanacak yasayla ilgili olarak da bazı ampuller yakarım diye.

        Bu yazdıklarımı Enerji Bakanlığı bürokrasisi de gayet iyi biliyor ama onların da hatalı yasalarla, düz mantıkla oluşturulmuş düzenle eli kolu bağlı olduğu için sistemi değiştirmeye kimsenin gücü yetmiyor.

        ENERJİNİN DEĞERİ BELLİDİR

        Öncelikle şunu söyleyeyim: İster petrol, ister doğalgaz, ister linyit, ister taş kömürü olsun, fosil yakıtların değerinin hesaplanmasında tek bir kriter vardır: Kalori.

        Çünkü fosil yakıtın enerjiye çevrilmesinde başka bir ölçü yoktur.

        Mesela, doğalgazın kalorisi 8200 kcal civarındadır.

        Linyitin ise değişir. 1000 kcal'den 6000 kcal'e kadar linyit vardır.

        Soma linyiti kaliteli bir linyittir ve 4000 kcal'in üzerinde bir kalori değeri vardır.

        Yani Soma linyitinin kalori değeri, doğalgazın kalori değerinin hemen hemen yarısıdır. Soma'daki madenin sahibinin açıklamalarından anladığımız kadarıyla, bu madendeki kömür 25 dolar civarında bir fiyata çıkarılmaktadır.

        İhale böyle öngörmüştür.

        Aynı miktar enerji için doğalgaza 350 dolar civarında bir para ödenirken, kömüre ödenen para bu hesapla 50 dolar civarındadır. Yani 7'de biri.

        Elbette ki kömür ile doğalgazın aynı fiyat olması beklenemez ama 7'de biri de mantıklı bir oran değildir.

        UCUZ ETİN BEDELİ CANDIR

        Bu fiyata kömür çıkarmayı kabul eden biri, mecburen üretim kalitesi ve buna bağlı olarak güvenlikten feragat edecek, kaza ve facialar kaçınılmaz olacaktır.

        Oysa devlet ihalede "güvenlik kriterleri"ni yüksek tutsa ve ihaleyi buna göre gerçekleştirerek fiyatlanmayı da bu mantıkla yapsa kaza maza olmaz.

        "Ucuz etin yahnisinin olmayacağı"nı Enerji Bakanlığı bürokratları iyi bilmelidir.

        Eğer bir madende kömür, hiçbir teknolojik yatırım yapılmamasına rağmen çok ucuza mal ediliyorsa o madende bir sorun vardır.

        Böyle bir durumda kaza kaçınılmazdır, kazayı devlet bile bile körüklemiştir.

        Ama bu ne yazık ki yıllardır böyledir.

        TKİ'nin açıkladığı kârlar bu yöntemin neticesidir.

        301 işçi, TKİ o yüksek kârları açıklayabilsin diye ölmüştür.

        O kömürü 25 dolar yerine 35 dolara çıkarttırmak, buna karşılık her türlü güvenlik önleminin alındığı madenler yaratmaktır TKİ'nin işi.

        Belki 2 milyar değil 1.5 milyar dolar kâr açıklar ama 301 kişi de bir kazada ölmez.

        İhale yöntemleri ise faciayı davet eden nitelikte. Onu da yarın yazalım.

        Öyle bakarsan her şey tehlikeli

        SEVGİLİ Alp Şen'in yüreğimizi yakan ölümünden sonra bizim gazete "ATV'ler tehlikeli mi?" diye polemik konusu yapmış.

        Bu kadar kötü bir mantık olabilir.

        O zaman her trafik kazasından sonra, "Otomobiller tehlikeli mi, kamyonlar tehlikeli mi, otobüsler tehlikeli mi?" diye ya da her uçak kazasından sonra "Havayolu tehlikeli mi?" diye tartışalım.

        Modern hayat tehlikelerle dolu elbette.

        Parmağınızı prize sokarsanız elektrik çarpar, o zaman da "elektriği" tartışırsınız.

        ATV'ler de UTV'ler de elbette tehlikelidir. Ancak medyamızın takdim ettiği gibi "bir ölüm makinesi" değildir.

        Sürücü güvenliğinin Türkiye'ye oranla çok daha üst kriterle ele alındığı ABD gibi ülkelerde bile bu araçları 16 yaşından büyükler kullanabilir.

        UTV'ler, ATV'lere oranla daha güçlü ve süratli oldukları için daha fazla güvenlik donanımına sahiptir.

        UTV'lerde devrilmeye karşı roll barlar bulunur. Eğer emniyet kemerinizi de takarsanız, kaza anında bile fazla bir zarar görmezsiniz. ATV'lerde ise emniyet kemeri olmaz. Zaten ATV'de emniyet kemeri takarsanız, devrilme anında ciddi yaralanırsınız, hatta hayatınızı kaybedebilirsiniz.

        Her ikisinde de kullanım sırasında kask takmak zaruridir. Hem yolcuların hem de sürücünün mutlaka kask takması gerekir.

        Her iki aracın da yol tutuş sorunları ve arazi için dizayn edilmiş lastikleri nedeniyle yollarda kullanılması tehlikelidir, zaruri anlar dışında yola çıkılmaması, çıkılınca da çok düşük süratte kullanılması gerekir.

        Yıllardır bu araçları kullanan ve 50 küsur yaşında hâlâ her hafta sonu bu araçlarla dağ bayır kat eden biri olarak söylüyorum, bu araçlar gerekli güvenlik gereçleriyle kullanıldığı takdirde bir otomobilden daha tehlikeli değildir.

        Not: UTV, "Utulitiy Task Vehicle"in kısaltmasıdır. Yana yana iki koltuğu olması nedeniyle "side by side" olarak da adlandırılır. ATV ise "Ali Terrain Vehicle"in kısaltmasıdır. Aslında tek kişilik bir araçtır ama son yıllarda pek çok üretici, motosiklet gibi iki kişinin önlü arkalı oturabildiği modeller üretmektedir, ancak 2 kişi binilmesi bana göre pek doğru bir iş değildir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kötü muhalefetin çok kötü iktidarlar yarattığını unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar