Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUNLARI gerçekten inanarak mı söylüyor acaba?

        Gerçekten böyle mi düşünüyor?

        Hiç zannetmiyorum...

        Öyle düşünmediğinden eminim hatta.

        Çünkü en fazla kendisi unutmuyor.

        En fazla kendisi hatırlıyor ve hatırlatıyor sıklıkla.

        Mısır'da başta ölümüyle hepimizi üzen Esma olmak üzere "Rabiatül Adeviye Meydanı"nda ölenleri anmıyor mu sık sık.

        O "Rabia" işaretini yapan ve yaptırtan, o işaretin Esma'yı işaret ettiğini söyleyen o değil mi?

        Gazze'de İsrail'in fosfor bombalarıyla, kurşunlarıyla ölen çocukları unutuyor mu hiç?

        Unutmuyor asla ve hatırlatıyor her fırsatta.

        Burakcan'ı da unutmadığını biliyoruz. Adını sık sık anıyor.

        Bu nedenle Başbakan'ın "Ölen ölmüştür, neyin anması" derken samimi duygularını dile getirdiğini hiç zannetmiyorum.

        "Ölen ölmüştür. Bitti gitti" fikrinde olmadığından eminim hatta.

        "Kaybettiklerimizi şiddetle değil sevgiyle analım ki, başkalarını da kaybetme acısını yaşamayalım" deseydi keşke.

        Ben de bu yazıyı yazmasaydım o zaman.

        Anırsalar da bu ülkede yaşayacağız

        KIZILAY İstanbul Şube Başkanı imiş.

        İlhami Yıldırım.

        Yazdıklarını okudunuz mu?

        İstanbul'da önceki günden beri gerginlik yaratan olaylarla ilgili twit'lerini.

        Kendisi içer mi bilmiyorum ama ayık kafayla yazılacak şeyler değil yazdıkları. "Eğer arpanız fazla geldiyse o arpayı önünüzden almayı biliriz! Arpa taşıyanları da biliriz" diyor.

        Kesmiyor, devam ediyor.

        "Ya bu ülkede eşşek gibi sessizce yaşayacaksınız ya da defolup gideceksiniz! Sizlere her kim destek veriyor, yüz veriyorsa o da şerefsizdir!"

        Bunları yazan adama kim destek veriyor bilmiyorum ama eski bir bakan olan ağabeyi Binali Yıldırım'ın vermediği kesin.

        Hemen açıklama yapıp, "Bu sözlere katılmam mümkün değildir" diyor.

        Belli ki, yakalasa kardeşini dövecek de! O kadar kızmış yazdıklarına.

        Ama ben eminim ki, bu sözleri alkışlayan da epey bir taraftarı vardır bu İlhami Efendi'nin.

        Kendisiyle aynı fikirde olmayanlara, "Ya eşşek gibi sessizce yaşayacaksınız" deme cüretini gösteren bu "faşist" düşüncenin bilmesi gereken bir şey var.

        Bu ülkede hangi fikirden olursa olsun milyonlarca namuslu, onurlu vatandaş yaşadığı gibi, onların çocukları da bu ülkede yaşamaya devam edecek.

        Bazıları onları anırarak bu ülkeden kaçırabileceğini zannetse de edecek.

        Ama onun gibilerin çocukları bu ülkede yaşamaya devam etse de kolay kolay insan içine çıkamayacak.

        Dün çiftçi, bugün madenci

        SOMA ile ilgili yazılara bugün nokta koymak istiyorum.

        Dün ve önceki gün TKİ'nin ihale yönteminin yanlışlığından, iş güvenliğini hiç hesaba katmadan miktar ve fiyat üzerinden yapılan ihalelerin ölümlü maden kazalarını kaçınılmaz hale getirdiğinden, madencilik gibi sektörlerin özel ihale koşullarına sahip olması gerektiğinden söz ettim.

        Bir kamu kurumu olan TKİ'nin kâr hırsıyla, "Çok çıkarın, çabuk çıkarın, ucuz çıkarın" diyerek verdiği ihalelerle madencilik olmayacağını anlattım.

        Türkiye ne yazık ki, bir süredir sadece "kâr odaklı" ve "para odaklı" bir devlet anlayışında.

        Yol ihalesi gibi maden ihalesi, maden ihalesi gibi sağlık ihalesi olmayacağını kavramış bir zihniyet yok gibi görünüyor.

        Gelelim Soma ile ilgili bugün anlatacaklarıma.

        Soma'da Türkiye Kömür İşletmeleri'nin ve Soma'daki kolu ELİ'nin çok önemli bir hatası daha var.

        Ben bunun da bir risk olduğunu düşünüyorum.

        Soma'da bir yandan yeraltı madenciliği yapılırken aynı anda açık ocak işletmeciliği de yapılıyor.

        Yani bir yandan yeraltında galeriler açılıyor, bir yandan da o madenin üzerinde, yüzeye yakın kömürü çıkarmak için hafriyat yapılarak açık ocak işletiliyor.

        Bu da dünyada pek rastlanan bir sistem değil ve yeraltı madenciliğindeki riskleri artırıyor.

        Devlet her nedense sanki birisi buradaki rezerveri kaçıracakmış gibi hızlı bir şekilde madeni çıkarıp paraya kavuşmak istiyor.

        Diğer bir hata ise maden işçiliği.

        Herkesin kabul ettiği gibi riskli ve uzmanlık gerektiren bir iş olan maden işçiliğinde TKİ'ye göre hiçbir kriter yok.

        Dün tarla çapalayan bir çocuk, ertesi gün taşeronun elinde maden işçisi olarak yerin yüzlerce metre altına iniyor.

        Ne bir eğitim, ne bir bilgi. Risk anında ne yapacak, tehlike anında nasıl davranacak bilmiyor.

        Dün çiftçi, bugün maden işçisi.

        Bu da riskleri artıran, kaza veya tehlike anında can kaybını çoğaltan başka faktör.

        Yeni maden yasası çıkarılırken tüm bunlar göz önüne alınmazsa Soma'da veya başka bir yerde çok can kaybederiz.

        Artık Gül'ü arıyor

        BİRKAÇ hafta önce ABD yönetimi ile hükümet arasındaki ilişkilerin eskisi gibi olmadığını, hatta hayli gergin olduğunu yazdığım zaman AK Parti'ye destek veren kesimlerden epey bir tepki almıştım.

        "Nereden uyduruyorsun bunları; yok böyle bir şey" demiş, hatta hakarete varan yaklaşımlarda bulunanlar olmuştu.

        Ancak önceki gün Başbakan'ın açıklaması, benim doğruyu yazdığımı ortaya çıkardı.

        Bir zamanlar sık sık Başbakan Erdoğan'ı arayan ABD Başkanı Obama, Soma faciası sonrası Türkiye'ye telefon açma ihtiyacı hissedip "bir ihtiyacımız olup olmadığını" sormuş.

        Ancak bu kez geçmişte hayli samimi olduğu Başbakan Erdoğan'ı değil, Cumhurbaşkanı Gül'ü aramış.

        Kimse bana, "Ne var canım mevkidaşı o" demesin.

        Eskiden de mevkidaşı Gül'dü, ama Obama, Erdoğan'ı aramayı tercih ederdi.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Bu ülkede mezhep çatışması çıkarmak isteyenlerin değirmenine su taşımadığımız zaman.

        Diğer Yazılar