Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YİNE deprem, yine panik.

        Depremle ilgili tek yaptığımız "panik".

        Her şey gibi depremi de unutuyoruz. Türkiye'nin en önemli jeologlarından, Amerikan Bilimler Akademisi ile Rus Bilimler Akademisi üyesi sevgili dostum Prof. Dr. Celal Şengör bu haftaki mektubunu deprem üzerine yazdı, ben de bugün sizinle Celal Şengör'ün mektubunu haftanın ilk yazısında paylaşmak istedim.

        "Sevgili Fatih,

        24 Mayıs 2014, eşgüdümlü evrensel zaman (UTC) saat 9:25:03'te Gökçeada kuzeybatısında 40,305° kuzey; 25,453°D mahallinde ve 10 km derinlikte neredeyse saf yanal atım veren (azıcık bir normal bileşen var ki bu, bölgenin yapısı gereği beklenen bir şey) ve hemen hemen dik bir fay üzerinde Mw (yani moment büyüklüğü)= 6.9 büyüklüğünde bir deprem oldu (veriler fayın karakteri dışında ABD Jeoloji Servisi Deprem Risk Programındandır; fay karakterini ise Türkiye'nin en iyi üç sismoloğundan biri olan Hayrullah Karabulut'tan aldım).

        Avrupa-Akdeniz sismoloji merkezi ise aynı verileri tekrar ediyor, ama derinliği 27 km olarak veriyor ki bu abesle iştigaldir (aslında Hayrullah'ın bana yolladığı bilgiden öğrendiğim gibi muhtelif deprem merkezlerinin verdikleri derinlik tahminleri 10 ila 27 km arasında değişiyor). Burada 15-16 km'den daha derinde yanal atım (veya normal fay) depremi olması mümkün değil.

        Olan deprem neredeyse büyük deprem kategorisinde. Hani Mw= 7 olsa al sana büyük deprem diyeceğiz.

        Gene hasta yatağımdan Hayrullah'tan öğrendiğim kadarıyla, artçılar batıya doğru 150 km'lik bir mesafeye yayılıyorlar. Doğuya, yani Saros Körfezi içine doğru da 4'ün üzerinde büyüklüklerde artçılarla yayılım var. Deprem Kuzey Anadolu Fayı'nın kuzey (yani İstanbul'u da tehdit eden) kolunun Kuzey Ege'deki uzantısının tam üzerindedir. Bu boyda bir deprem bütün Kuzey Ege, Kuzey Yunanistan ve Marmara'da gerilimleri etkileyecek boya sahiptir. Yani Marmara'da etki yapar mı sorusunun cevabı 'Yapabilir' olarak verilmelidir.

        Deprem olduktan sonra bazı televizyon kanalları, hayatlarında deprem konusunda uluslararası hakemli bir dergide tek bir yayın yapmamış kişileri 'deprem uzmanı' diye gene halkın karşısına çıkardılar (bu arada Doğan Kalafat ile Mustafa Aktar da çıkmış, ama ne dediklerini öğrenemedim. Bu iki birinci sınıf meslektaşımı tenzih ederim).

        Bunlar arasında devletimizin deprem konusunda önemli kurumlarının mesul kişileri de vardı. Bu kanallar arasında hükümeti Soma'da adam gibi teknik teftiş yaptırtmamış, oraya ehil mühendisler yollamamış olmakla (pek haklı olarak) hiç durmadan suçlayan bir kanal da vardı.

        Bu deprem konusunda kendilerinin yaptıkları ise hükümetin yaptığı ile aynı şeydir! İş bilmeyeni halka uzman diye tanıtıp yanlış bilgi verdirmek. Söylenenlerin bazılarını dinledim: Hani neredeyse söyledikleri arasında tek doğru bir şey yok diyeceğim.

        Soma'daki maden işçisi meslektaşlarımı kim öldürdüyse, İstanbul depremi gelip vurduğunda burada on binleri de o öldürmüş olacak: Cehalet! Türkiye'nin, aralarında en AKP muhalifi olan kanallarının ve gazetelerinin bu açıdan AKP'den hiçbir farkları yok. Diyorum ya: Türkiye, sokaklarında takım elbiseli kravatlıların, plajlarında bikinililerin son model Avrupa veya Amerikan otomobilleriyle dolaştığı bir Afganistan'dır. Sonu da o kadar feci olacaktır.

        Sevgilerle aziz kardeşim,

        Celal"

        Hızlı tren korkusu

        ULAŞTIRMA, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan'ın açıklamaları sayesinde hızlı tren projesinde "sabotajlar" nedeniyle gecikmeler olduğunu öğrendik.

        Bakan Elvan'dan öğrendiğimiz kadarıyla sabotajlar öyle küçümsenecek şeyler değil.

        Bir tren için hayati, hızlı trenler için hayatiden de hayati olan sinyalizasyon sisteminin elektrik hatları çeşitli yerlerden defalarca kesilmiş.

        Daha önce otoyollarımızdaki aydınlatmayı sağlayan elektrik kablolarının "hurdacılar" tarafından çalınıp satıldığını defalarca gördük, duyduk.

        Ancak Bakan Elvan'ın anlattığı öyle bir şey değil.

        Beton kanallar içinde, sözde emniyet altına alınmış kablolar kesilmiş ve olduğu yerde bırakılmış.

        Yani ortada bir hırsızlık yok, açık bir sabotaj var.

        Bakan Elvan'ın anlattıklarını okuyunca aklıma hemen Almanya'da 1998 yılında meydana gelen bir hızlı tren kazası geldi.

        Bir hızlı trenin raydan çıkması sonucu 101 kişi ölmüştü.

        Türkiye'deki bilinç ve sorumluluk düzeyi nedeniyle "hızlı tren" denilen uygar ama iyi işletilmediği takdirde büyük risk taşıyan hızlı trenden her zaman ürktüm.

        Ancak bu sabotaj meselesi beni iyice korkuttu.

        Türkiye, ilk hızlı treninin güvenliğini nasıl sağlayacak?

        Daha yapım ve deneme aşamalarında bunlar oluyorsa, ileride neler olabileceği ihtimali üzerinde durulması gereken bir konu.

        Bu hükümetin yaptığı iyi işlerden biri olan demiryolu projeleri bir güvenlik zaafına kurban gitmemeli.

        Çünkü bu gibi yatırımlarda teknolojiyi transfer edip yapmak kolay.

        Ama işletmek kolay değil.

        Reza ve vergi

        ŞARKICI Ebru Gündeş'in, kocası "hayırsever ve makbul işadamı" Reza Zarrab'dan daha fazla verdiği ödediğini yazdı magazin gazeteleri.

        Güldüm.

        Reza Zarrab'ın vergi sicili şöyle:

        2011 yılında 21.800 TL vergi ödemiş.

        2012 yılında 30.400 TL vergi ödemiş.

        2013 yılında 133.000 TL vergi ödemiş.

        Yani bırakın yüz binlerce liraya sahneye çıkan Ebru Gündeş'i, ortalama bir yönetici maaşı alan herkes, Reza Zarrab'dan daha fazla vergi ödemiş oluyor bu hesapla.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Haramın vergisinin ödenmediğini bildiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar