Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÇEVREMDE gözlediğim bir durum var.

        30 Mart seçimlerinden sonra ortaya çıkan ya da netleşen bir durum.

        Gezi'yle umutlanan, 17 Aralık'la"İşte artık bu işin sonu geldi. Her şey ortaya çıktı''diyen, 30 Mart seçimlerinde bir nebze olsun"Kazanabiliriz''duygusu besleyen bir toplum kesimi, 30 Mart'tan sonra başka bir"ruh haline''geçti.

        Buna"ruhsal korunma mekanizması"demek mümkün.

        Bu yeni hali"ignorence''ya da"yok sayma''olarak da niteleyebiliriz.

        Çoğunluğunu kentli, iyi eğitimli, yüzü Batı'ya dönük, modern insanların oluşturduğu bu kitle, giderek kendini gündemden uzak tutmaya başladı.

        Olan bitenden duydukları büyük rahatsızlık, çaresizlikle birleşince, olan bitene yüz ve göz çevirme haline geçtiler.

        Kulaklarını tıkamayı, hoşlanmadıklarına bakmamayı tercih etmeye başladılar.

        Bu kitle artık siyaset izlemeyi bıraktı.

        Haber televizyonlarını açmıyorlar.

        Partilerin grup toplantılarını yok sayıyorlar.

        Ekranda bir siyasetçi gördükleri anda başka bir kanala geçiyorlar.

        Kimileri gazete almayı bıraktı.

        Gazete almayı alışkanlık olarak sürdürseler de siyaset sayfalarını açmıyorlar, okumuyorlar.

        Manşette bir siyasetçinin lafını ve fotoğrafını görünce hemen gazetenin magazin ilavesine geçip gazeteyi bir kenara fırlatıyorlar.

        Pek çoğu Türkiye'yi kimin yönettiğini unutmaya çalışıyor.

        Özellikle Başbakan'ın açıklamalarını, yaklaşımlarını duymazdan gelmeye çalışıyorlar.

        Siyasetin hayatlarına değmesine izin vermemek için ellerinden geleni yapıyorlar.

        Bu kadar olmasa da benzer bir durum 12 Eylül sonrasında da oluşmuştu.

        Bugün bu daha şiddetli olarak yaşanıyor.

        "Yok sayma''bir pasif eylem biçimi olarak gelişiyor.

        Bu durum belki anlık korkuyu, anlık siniri, anlık öfkeyi ortadan kaldırıyor.

        Günlük huzursuzlukları belki engelliyor.

        Ama uzun vadede sonucu değiştirmiyor.

        Ama bu bir savunma mekanizması.

        Siz hiç korkan devekuşuna"Kafanı toprağa gömme"diyebilir misiniz!

        Planlama harikası

        BENİM oturduğum yer şehrin biraz dışında.

        Ben orada oturmaya başladığımda köylük bir yerdi.

        Anayola toprak bir yolla bağlanan, sabah evden çıkınca otomobil trafiğine değil ama toprak yolu kullanan mandaların trafiğine takıldığımız bir yer.

        Ana yol dediğim de tek şeritli bir yol.

        Sonra bu bölge İstanbul'un yeni yerleşim merkezlerinden biri olmaya başladı.

        Plansız, hesapsız bir büyümeyle site üzerine site inşa edildi, dağ taş ev oldu.

        İki mahalle bakkalımız varken peş peşe hipermarketler açıldı.

        Lokantalar, butikler, derken ciddi bir şehir haline geldi.

        Bu arada bu planlı büyüme sırasında devletimiz de üzerine düşeni yaptı.

        10 yıl kadar önce bizim tek yönlü yol genişletildi.

        Altgeçitleriyle, üstgeçitleriyle şahane bir duble yol yapıldı.

        Yolun kenarına istinat duvarları örüldü, çelik bariyerler koyuldu.

        Süper oldu.

        Bu yolun yapılmasından 4 yıl sonra istinat duvarları yıkılmaya, köprüler, altgeçitler sökülmeye, iş makineleri yeniden çalışmaya başladı.

        Bu arada yolu çevreleyen ormanlık alandan da bayağı bir ağaç uçup gitti.

        Anladık ki, devletimiz 2 geliş 2 gidişli yolu dar bulmuştu ve genişletiyordu.

        Çalışmalar 2 yıl sürdü.

        Köprüler aniden üç şeritli olarak yapıldı, yol genişledikten sonra yeni istinat duvarları inşa edildi. Yol kenarlarındaki su akarları tekrar yapıldı...

        2 yıl önce çalışmalar bitti ve bu kez 3 şerit gidiş, 3 şerit geliş yeni bir yolumuz oldu.

        Ve tüm bunların üzerinden topu topu 2 yıl geçmişken geçen hafta yolumuza yeniden iş makineleri yığıldı.

        2 yıl önce yapılan yolun yetersiz olduğunu düşünen devletimiz, şimdi yeniden yolumuzu genişletme kararı almış.

        Yine istinat duvarları yıkılıyor.

        Köprüler sökülüyor.

        Su giderleri kırılıyor.

        Bariyerler kaldırılıyor.

        Geçen sabah arabayla durup"Ne olacak burada?''diye sordum.

        Yola bir şerit daha eklenip 4 gidiş 4 geliş olacakmış.

        "Daha yeni bitirdiniz''dedim adama.

        Suratıma boş boş baktı.

        Tabii salaklık bende, adamın ne suçu var.

        Orada çalışan biri.

        Yap demişler yapıyor, yık demişler yıkıyor.

        Planlayan o değil, parasını veren o değil.

        Boş boş yüzüme bakınca,"Kusura bakma birader. Boş bulundum. Aptalca bir laf ettim''dedim.

        "Yok abi olur mu! Biz de gülüyoruz zaten. Ömrümüz bu yolu genişletmekle geçecek diyoruz''dedi.

        Yolun kaç şerit olduğu umurumda değil.

        İsterlerse elli şerit yapsınlar.

        Ama o yol genişletilirken 2 yıl önce yapılan her şey yıkılıp onca para, onca emek 2 yılda bir boşa gidiyor diye içim yanıyor.

        Bir yolu planlayamayanlar, bir yol için 2 sene sonrasını öngöremeyenler, bu ülkenin geleceğini nasıl planlıyorlar acaba diye kara kara düşünüyorum.

        Yol deyip geçmeyin.

        Yol önemlidir.

        Nereye nasıl gittiğinizi belirler.

        Yollar, yolsuzluklar kadar önemlidir...

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Tufandan önceki olmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar