Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ADAYLIĞININ açıklandığı gün yazdım burada.

        "AK Parti, Ekmeleddin Bey'e doğrudan saldırmaz ama medyasındaki alçaklara bel altından vurdurur" diye.

        Öyle de oluyor nitekim.

        İktidara şirin görünmek için her şeyi yapmaya hazır olanlar, Ekmeleddin İhsanoğlu'na hakaretlere başladılar bile.

        Neler yazmıyorlar ki!

        Şunu söyleyeyim baştan, bu yazanların aslında ne dinle ne imanla alakası var. Bunlar AK Parti'nin yanaşma taifesi.

        Çünkü biraz edepli olan, biraz görmüş geçirmiş olan, Ekmeleddin İhsanoğlu'na küfredemez, hakaret edemez. Çünkü bilirler ki, Ekmeleddin Bey onların "ağabeyi"dir

        Pek çoğunun önünde düğme iliklediği kişileri, Ekmeleddin Bey'in babası İhsan Hoca yetiştirmiştir.

        O yüzden edeplice susarlar. En fazla "Keşke aday olmasaydı" derler.

        Hatta bazıları sevinir, "Kim Cumhurbaşkanı olursa olsun bizden biri olmuş olacak" diye düşünür.

        Bu saldırıp küfredenler ise gerçek muhafazakâr değil, AK Parti'nin kullandığı ayak takımı.

        Neler diyorlar neler.

        Ekmeleddin İhsanoğlu, masonmuş.

        Ekmeleddin İhsanoğlu'nun çocukları Hıristiyan olmuş.

        Ekmeleddin İhsanoğlu, Fethullahçıymış.

        Ekmeleddin İhsanoğlu, Aydın Doğan'ın adamıymış.

        Ekmeleddin İhsanoğlu, bir kısım medya tarafından organize edilerek aday yapılmış.

        Ekmeleddin İhsanoğlu, Papalık tarafından korunuyormuş.

        Ekmeleddin İhsanoğlu, İsrail'e çalışırmış.

        Ekmeleddin İhsanoğlu, Suudiler ile İsrail'in organizasyonuymuş.

        Bunları yazanlar bu yazdıklarına inanıyor mu?

        Eğer gerçekten beyinsiz değillerse inandıklarını hiç zannetmiyorum.

        Ama yazıyorlar.

        Niye yazıyorlar biliyor musunuz?

        Ben bilmiyorum ama tahmin ediyorum.

        Bunları kullanıp bu yazılara yön verenler biliyorlar ki, Ekmeleddin İhsanoğlu bir siyasetçi değil.

        Beyefendi bir tarzı var.

        Hatta biraz kibirli. Burnundan kıl aldırmaz bir üslup içinde.

        Bu saldırılar arttıkça Ekmeleddin İhsanoğlu mutsuz olur. Nefes alamaz. Uyuyamaz. Dertlenir. Kurdeşen olur.

        Sonunda da dayanamaz, "Değer mi be!" diyerek çekilir.

        Bırakır.

        Bence bu yazılanların amacı bu.

        Ekmeleddin İhsanoğlu'nu pes ettirmek.

        Eder mi?

        Bence edebilir!

        İki paşa, niye paşa paşa sustu yıllarca

        BALYOZ ve Ergenekon davalarıyla ilgili daha önce şöyle dedim:

        "Bu davalar siyasi davadır. İçeride tutulmaları siyasi nedenledir ve bu hükümlüler ancak bir iktidar değişikliğiyle serbest kalabilirler."

        Nitekim de öyle oldu.

        Birkaç yıldır çatırdayan AK Parti-Cemaat koalisyon iktidarı yıkıldı.

        İktidar ortaklarının hesaplaşması başladı ve yeni iktidar, eski ortağıyla hesaplaşmaya kalkınca bu davaların tutuklu ve hükümlüleri de serbest kalmaya başladılar.

        Bu serbest kalmaların, iki ortakta da çok da açığa vurulmayan bir "memnuniyetsizlik" yaratması bu yüzden.

        Şimdi yeniden yargılanacaklar.

        Balyoz Davası'ndaki hukuksuzluklar zaten ayyuktaydı. Herkes görüyordu.

        Düzmece deliller, gizli tanıklar dinlenirken mahkûmiyet gerekçesi olan olayların başaktörlerinin tanık yapılmaması başından beri zaten bilinen rezaletlerdi.

        Şimdi bu tanıklar dinlenecek. Bu yönde karar alınmış.

        Kamu görevlisi bazı gizli tanıklar ise artık tanık değil. Hatta bazıları şimdi "paralel sanık" olmuşlar.

        Dinlenecek iki önemli tanık ise eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ile eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök.

        İddia, sanıkların bir darbe yapmayı planladığı, ancak Özkök ve Yalman'ın bunu engellediğiydi.

        Şimdi umulan ve beklenen, bu ikisinin mahkemeye tanık olarak gidip "Bu arkadaşlar darbe yapmaya falan kalkışmadı ki biz engellemiş olalım" demeleri.

        Benim merak ettiğim ise şu:

        Eğer şimdi böyle bir ifade vereceklerse bu iki eski orgeneral bu işi daha önce yapamazlar mıydı?

        De ki, mahkeme tanık olarak çağırmadı; eski silah arkadaşları sıra sıra mahkûm edilirken ortaya çıkıp "Bu arkadaşlara isnat edilen suçlara biz tanık değiliz. Biz böyle bir şey görmedik" diye feveran edemezler miydi?

        Gazetelere mektup yazıp, baktılar yetmiyor televizyon programlarına katılıp arkadaşlarının suçsuzluğunu haykıramazlar mıydı?

        Delikanlı adam böyle davranmaz mıydı?

        Askerlik, subaylık öyle gerektirmez miydi?

        Şii diye mi kapı kapalı

        IŞİD, Irak'ta her geçen gün daha fazla bölgeyi kontrolü altına alıyor.

        Ve IŞİD işgali ve katliamı altındaki bölgede sahipsiz tek kitle, nedense Türkmen dediğimiz "Türkler",

        Irak Türkleri, şu anda IŞİD'in zulmü altında.

        Tavuk gibi boğazlanıyorlar.

        Onlara kucak açabilecek tek güç ise Türkiye.

        Ama Esad'dan kaçan Suriyeli Araplara kapıyı açan Türkiye, her nedense IŞİD'in katliamından kaçan Türklere kapıyı açmıyor.

        Bana göre bunun tek nedeni var.

        Irak Türklerinin büyük bölümü, önemli bir bölümü Şii.

        Şii oldukları için de Türkiye tarafından kabul görmüyorlar.

        İnsani yardım kuruluşu İHH bile Suriye'de elinden geldiğinin ötesinde bir yardım organizasyonu yapıp dertlere ilaç olurken, Irak'taki Türklere (Türkmenlere) elini uzatmıyor.

        Bölgemizde mezhep bu kadar belirleyici.

        İki yıldan fazla bir süredir "Bölgemize mezhep savaşı geliyor" diye yazıp duruyorum.

        Meğer parçası olmuşuz da haberim yokmuş.

        Biz Galatasaraylılığı parayla almadık

        YAPTIĞIM bir röportajda Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Ünal Aysal'a "acemi" diyerek "hakaret ettiğim" gerekçesiyle Ünal Aysal ve ekibi beni hem dava ettiler, hem de kulübün disiplin kuruluna sevk ettiler.

        Davaları reddedildi.

        Savcılık "düşünce özgürlüğü" kapsamında gördüğü fikirlerimde hakaret unsuru bulunmadığını AİHM kararlarıyla destekleyerek davayı açmadı bile.

        Kulüp disiplin kurulu ise savunmamı istedi.

        Yurtdışında olduğum halde, işi gücü bırakıp Galatasaray'a olan saygımdan, geldim disiplin kuruluna ifade verdim, "Burada bulunmam bile Batı'ya açılan pencere adını almış bir camia için ayıptır" diyerek.

        Disiplin kurulu uzun tartışmalardan sonra bana 6 ay ceza vermiş.

        Bazı üyeler bu karara şerh koymuşlar, ama yönetim talebi diye yönetimi kırmamışlar.

        Normaldir.

        Başkan Ünal Aysal, Fenerbahçe maçına çıkmama kararını eleştirecek olan divan kuruluna bile "Eğer eleştirirseniz ben de istifa ederim" tehdidi savurarak bunu önledikten sonra bana 6 ay ceza verilmesi normal.

        Disiplin kurulunda, "Bir dakika bile ceza verirseniz yargıya giderim" demiştim.

        Şimdi ben de kulüp disiplin kurulunun bu kararını mahkemeye götürüyorum.

        Galatasaray Spor Kulübü, Ünal Aysal için bir "sosyal sorumluluk projesi" olabilir.

        Benim gibiler içinse bir hayat tarzı.

        Biz Galatasaray'ı bazıları gibi ne sokakta bulduk, ne de parayla satın aldık.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Cambaza bakmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar