Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ANAYASAMIZ o şekilde oluşturulduğu için, biz öyle bildik, öyle yaşadık, öyle gördük.

        Türkiye’yi yasalar karşısında “sorumlu” Başbakan ve onun kurduğu hükümet yönetirdi.

        Yasalar karşısında makamı süresince hiçbir sorumluluğu olmayan cumhurbaşkanları ise “millet” adına denetleme, gözetleme, sıkıntılı anlarda ahenk sağlama görevi yaparlardı, ama bu görev aslen bir pozisyondu.

        Bildiğimiz k“sembolik”adarıyla Anayasa değişmedi ama bu durum değişmiş görünüyor.

        Birkaç gündür gazetelere bakıyorum.

        Hemen hemen 12 yıldan bu yana ilk kez gazetelerin 1. sayfalarında Başbakan’la ilgili tek satır yok, Başbakan fotoğrafı yok, Başbakan’ın yaptığı bir açıklama yok.

        Hiçbir gazetede.

        Dün 20 gazeteye baktım.

        Hiçbirinde Başbakan haberi yer almıyordu.

        Bazı bakanlarla ilgili haberler vardı ama Başbakan’ın esamisi bile okunmuyordu.

        Ama okunmasını gerektirecek bir şey de yoktu zaten.

        Mesela önceki gün ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, Türkiye’ye gelmişti.

        Cumhurbaşkanı’yla görüşmesi detaylı yansırken, Başbakan’la görüştüğünü satır aralarından öğrendik.

        NATO Zirvesi’nde de zaten Cumhurbaşkanı vardı.

        Tam olarak bilemiyoruz; çünkü gazetelerde ve televizyonlarda bununla ilgili pek bir haber yoktu ama anladığım kadarıyla bu süre zarfında Başbakan’ımız Anadolu turundaydı.

        Son olarak kendisini asansör kazasıyla ilgili “Şehit sayılırlar” derken gördüm televizyonda, galiba Konya’daydı.

        Tüm bu gördüklerimden ve göremediklerimden anladığım kadarıyla artık Cumhurbaşkanlığı değil Başbakanlık “sembolik” bir makam haline geldi.

        Ama yine buna da şükür.

        “Artık Başbakanlık makamı yok. O makam bundan böyle Cumhurbaşkanı tarafından idare edilecek” de denebilirdi.

        Ve emin olun böyle bir şey denseydi, kimse de “Daha neler” demezdi.

        Bazılarınız “Anayasa var kardeşim, olur mu öyle şey?” diyebilir.

        Ben de onu söylüyorum zaten.

        Anayasa var ama var da ne oluyor!

        Yerel seçim gereksiz

        NE güzel değil mi?

        Seçmen iradesini bir yasayla by-pass et.

        Finans merkezinin inşa edileceği arazi Ataşehir Belediyesi’nin sınırları içindeydi.

        Ataşehir’i CHP kazanınca Ataşehir’in göbeğindeki finans merkezinin yapılacağı arazi hükümet kararıyla Ataşehir’den çıkarıldı, AK Partili Ümraniye Belediyesi’ne bağlandı.

        Niye?

        Çünkü burada inşaat var, rant var, alınacak izinler var, yapılacak planlar var ve bunlar CHP’li bir belediyenin insafına bırakılamazdı.

        Hooop, bir kararla AK Parti’ye.

        Aslında bu ilk değil.

        Daha önce de Şişli Belediyesi sınırları içindeki Maslak, Şişli’den alınıp Sarıyer’e bağlanmıştı.

        Çünkü Sarıyer’i, AK Parti’nin kazanması daha olası görünüyordu, ama olmadı.

        Ümraniye’de öyle bir risk de yok.

        Zaten AK Parti’de ve kolay kolay da başka yere gitmez.

        Tabii bu durum ne kadar yasal, ne kadar demokratik tartışılır.

        Öyle ya, eğer hükümetsen, eğer parlamentoda çoğunluksan, yerel seçimlerin hiçbir kıymeti harbiyesi kalmayabilir.

        Diyelim ki, bir ilçeyi muhalefet kazandı.

        Hooop bir karar, ilçenin sınırı belediye binasının boyutlarına indirilir, gerisi kendilerine ait belediyelere bağlanır, biter gider.

        Böyle bir anlayışa da ancak Türkiye’de veya Türkiye’nin doğusundaki ve güneyindeki bazı ülkelerde rastlanır.

        Müfettişler konuşursa

        13 Mayıs 2014 günü Soma’da bir maden faciası meydana geldiğini hepimiz biliyoruz.

        Faciadan sonra olan biteni, söylenenleri, verilen sözleri falan da herhalde hatırlıyoruz.

        “Sorumlulardan hesap sorulacak, şu olacak, bu olacak, zart zurt...”

        Kaza sonrası ortaya dökülen rezillikleri de biliyoruz.

        Madende cinayetin “Geliyorum” dediğini, bile bile işçilerin ölüme gönderildiğini, iş müfettişlerinin büyük gafletlerini bilmeyen, duymayan, okumayan kalmadı.

        Aradan tam 4 ay geçti.

        “Hesap soracaklarını, meselenin sorumlularının ortaya çıkarılacağını” söyleyenlerin nasıl da “yalan” söyledikleri artık aleniyet kazandı.

        İşte dünün haberi...

        Soma’daki madeni denetlemekle görevli iş müfettişleri hakkında soruşturma açılmasına izin verilmedi.

        Sizce niye?

        Müfettişleri korumak için mi?

        Asla.

        Müfettişleri korumak gibi bir dertleri olmaz.

        Müfettişlerin gerçeği açıklamasına engel olmak için.

        Ya müfettişler soruşturma sırasında, “Vallahi biz de gördük ama bize talimat verilmişti. ‘İşi engellemeyin’ denilmişti. Biz de bu yüzden gerçekleri yazamadık. Madenin o şekliyle yürümesine izin vermek zorunda kaldık. Yoksa bizi yakarlardı” demelerinin önüne geçmek için.

        Yerlilik ve markalaşma

        DÜN Vestel ve Beko ile ilgili olarak “Gurur duydum” diye yazınca bazı okurlar, “İyi de kullandıkları yerli parça oranı ne? Ne kadar marka olabildiler!” diye itiraz ettiler.

        Haksız değiller.

        Biz de Ahmet Zorlu’ya aynı soruları sorduk.

        Yerlilik oranıyla ilgili sorumuza verdiği yanıt şöyle:

        “Elbette başlangıçta yerlilik oranı düşük oluyor. Parçaların tamamı yabancı menşeli bile olsa en azından yüzde 15-20 bir katma değer sağlıyoruz. Zamanla işi öğreniyor, yerlilik oranını her yıl birkaç puan artırıyoruz. ‘Daha fazla ne yapabiliriz?’ diye düşünüyoruz, Ar-Ge yapıyoruz ve giderek daha yerli oluyoruz. Hiç yapmasak ve hiç öğrenmesek daha mı iyi?” dedi.

        Markalaşma konusu ise anladığım kadarıyla Ahmet Zorlu’nun da çok sıkıldığı bir nokta.

        “Çok önemli bir üretici olduk ama marka olmayı henüz başaramadık. Avrupa’da ve dünyada üretici olarak çok saygın bir yerimiz var, ama tüketicinin karşısına marka olarak çıkamıyoruz. En önemli meselemiz bu. Bunu aşmamız lazım” diye sıkıntısını paylaştı.

        Tüm bunlarda devlet politikası asıl belirleyici olan.

        Ve tabii ülkenin genel imajı.

        Bu ise şirketlerin gücünü aşan bir durum

        Arda futbolu bırakmış

        PEK çoğunuz gibi ben de İzlanda ile oynadığımız maçı izledim.

        Birçoğunuzun aksine maç öncesi pek de umutlu değildim.

        Ama bu kadarını da beklemiyordum doğrusu.

        Şunu peşin söyleyeyim.

        O maçı 40 kere oynasak İzlanda’yı yenemezdik.

        Maç 90 değil 900 dakika sürse kazanamazdık.

        Taktik maktik kimse demesin.

        Terim sahaya sürülebilecek en iyi 11’i sürmüştü.

        Ama “karakter” değil isim olarak.

        Sahada 11’imiz vardı ama bunlara futbolcu demek futbola ihanet.

        En başta Arda Turan.

        Bu muydu Arda!

        Kendi takımında zaten yok.

        Aylardır.

        Milli Takım’daki performansına bakınca olması anormal olur zaten.

        Kendisi İspanya’da ama aklı burada, hatta bedeni de burada.

        Sürekli bir eğlence, bir parti havasında.

        Futbolu bırakıp Acun Medya’da çalışsa daha mutlu olacak.

        Ya Selçuk.

        Galatasaray’da kayıp.

        “Sneijder geldi alanı kalmadı” diyoruz ama Milli Takım’da Sneijder de yok, Selçuk nerede?

        Emre takıma liderlik etmek için sahada ama kavga etmeyi liderlik zannediyor.

        Bu üçü olmayınca zaten takım da olmuyor.

        Futbola niyetli bir Caner vardı sahada, biraz Burak.

        Gerisi palavra.

        Bu adamlarla 3 yediğimize dua edelim.

        7 yesek hakkımızdı.

        Sağolasın Yavuz

        YAVUZ Semerci dün Habertürk’teki köşesine veda etti.

        Bu gazetenin kuruluş sürecinden beri yanımda olan, dostluğunu hep yanımda hissettiğim bir dost, bir meslektaş ve bir yazardı.

        Çok sıkıldığım anlarda sıkıntımı paylaştığım, çok sıkıldığı anlarda sıkıntısını benimle paylaşan, yazılarını keyifle okuduğum, destek olmaya çalıştığım ve bana destek olan bir dostum daha köşe yazılarına veda etti.

        Aylardır sıkılıyordu.

        Paylaştığımız sıkıntılar.

        Son birkaç ay içinde birkaç kez ayrılmak istediğini söyledi hep.

        Sonunda bıraktı.

        Elbette ki her zaman dostluğumuz sürecek.

        Ama köşesini çok özleyeceğim.

        Bu gazetede en keyifle okuduğum adamdı.

        Keşke bırakmasaydı.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Başlamadığımız bir işi bitiremeyeceğimizi anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar