Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Önceki akşam Teke Tek’te program konuklarımdan biri, güvenlik konularındaki uzmanlığıyla bilinen Mete Yarar’dı.

        Program öncesinde, programda ve program sonrasında çok ilginç bilgiler verdi.

        Hem TSK içindeki bilgi kaynaklarına hem de bölgeye yaptığı gezilerde edindiği izlenimlere dayandırdığı bilgiler şöyle:

        “- IŞİD eğer isterse Türkiye’nin sınırdaki ilçelerini çok kısa sürede ele geçirebilir. 30 bin kişilik bir güce sahipler ve bu gücü çok hızlı biçimde mobilize edebiliyorlar.

        - Bizim sınır ilçelerimiz böyle bir tehdide göre organize edilmiş bir savunma yapısına sahip değil. Çok hızlı biçimde düşerler. TSK sonunda bunları oralardan atar ama çok sıkıntı çıkarabilirler.

        - IŞİD’e Türkiye’nin silah verdiği tamamen bir safsatadan ibaret. IŞİD’in kullandığı mühimmat miktarına bakarsanız bunun Türkiye tarafından temin edilmesinin imkânsız olduğunu anlarsınız.

        - IŞİD’in elinde bir miktar Türk malı mühimmat olabilir, ama bunlar Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu’na verdiği mühimmattır ve IŞİD’in eline geçmiştir.

        - IŞİD, Süleyman Şah Türbesi’ne hamle yapamaz. Türk ordusu uzunca bir zamandır bu olasılığa karşı hazırlık yapıyor. Türbedeki askerler çekildi ve yerlerine Özel Kuvvetler elemanları yerleştirildi.

        - Türk Silahlı Kuvvetleri, Süleyman Şah Türbesi’nin tüm koordinatlarına göre toplarını yerleştirdi. IŞİD saldırırsa toplarla türbe çevresinde ateşten duvar oluşturulacak ve yaklaşmalarına izin verilmeyecek.

        - İki savaş uçağımız bölgede sürekli havada. Süleyman Şah’a doğru bir hamle yaparlarsa anında tepelerine binecekler.

        - IŞİD de bunu biliyor ve hiçbir şey yapmıyor. Hatta bana gelen bilgilere göre, IŞİD mensupları zaman zaman türbedeki askerlerimizi ziyarete gidip çay bile içiyormuş. Bir çatışma ortamı yok, tabii IŞİD’e güvenilmez o ayrı.

        - Tampon bölge fikri doğru ama bölgedeki gruplarla anlaşmadan olmaz. Tampon bölge istemeyen grupları tampon bölge içine alırsanız sorun çıkar. “

        Hedef MHP seçmeni

        ANKARA’ya bakınca sanki “Çiller dönemine” dönüyormuşuz gibi bir hisse kapılmaya başladım.

        Hükümet barış süreci ya da çözüm süreci dediği “yaklaşımı” sanki tamamen çöpe atmış gibi görünüyor.

        CumhurBaşbakanı uluslararası platformlarda PKK’ya yükleniyor.

        Suriye’deki Kürtler ile Türkiye’deki Kürtlerin ortak hassasiyetleri tamamen göz ardı ediliyor.

        Başbakanlık’ta yapılan toplantıda “Türkiye’ye düşen top mermileri PYD tarafından atılıyor. Maksat Türkiye’yi savaşa sokmak” görüşü dile getiriliyor ve kabul görüyor.

        Bunu duyunca bizim bölgedeki muhabirlerimize “Durum bu mu?” diye sorma ihtiyacı hissediyorum.

        Muhabirler, “Abi, burada herkesin arazideki konumu belli. Bize sorarsan IŞİD atıyor” diyorlar ama resmi görüş elbette Başbakanlık’taki toplantıda dile getirilen görüş.

        Kürt politikasındaki bu ani dönüşün nedenini ise ben yine 2015 seçimlerine bağlıyorum.

        AK Parti giderek MHP’yi kendi içine katmaya çalışıyor.

        AK Parti burada kendine akıllı bir manevra alanı yaratıyor ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde destek gördüğü MHP tabanıyla yakınlaşmayı kalıcı hale getirmeye ve bu kalıcılığı genel seçim sandığına taşımayı hedefliyor.

        Bunu başarması uzak bir ihtimal değil.

        İmam hatipli gencin mektubu

        EĞİTİMİNİN bir bölümünü imam hatip lisesinde yapmış olan genç bir okurdan ilginç bir mail geldi.

        Paylaşmak istedim.

        “Sevgili Fatih Altaylı Abimiz, Yazarlara mail atmak gibi bir alışkanlığım yok. Ama bugünkü yazınızı okuyunca, 28 Şubat süreci denen dönemde imam hatip öğrencisi olduğum yıllar gözümün önünden geçti.

        Şimdi 29 yaşında Almanya’da hukuk kariyerine devam etmekteyim.

        O yıllarda Doğu’nun imam hatiplerinde öğrenciler PKK-Hizbullah yanlıları olarak ikiye ayrılmıştı. Kürt olmadığımiz için PKK’li abilerin değil, Hizbullahçı üst sınıf abilerimizin hedefindeydik.

        Ders arası olur olmaz, Hizbullahçı abilerimiz sınıflarımıza doluşur; sevecen bir tanışma faslından sonra din, iman, kitap sohbetlerine başlar, bizi aydınlatırlardı.

        Etkilenmemek mümkün değildi.

        Dediklerine katılmasak, o zaman imam hatip lisesinde ne işimiz vardı ki? Sonuçta anlattıklarının hepsinin Sünni İslam öğretisinde yeri vardı.

        Mürtedlerin öldürülmesi, PKK’cıların öldürülmesi, Şafii olduğumuz için ileriki dönemde namaz kılmayanların dahi öldürülmesi gerektiği bize anlatılıyordu.

        Ne diyebilirdik ki?

        ‘Namaz kılmayanı neden öldürüyoruz abi?’ dediğimiz de, İmam Şafii’nin bu konudaki fetvasını yüzümüze vuruyorlardı. Büyük İmam’dan daha iyi biliyor olamazdık ya!

        Şanslıydım.

        O gruptan koptum. Ama sınıf arkadaşlarımın çoğu onlarla beraber devam etti.

        Bizim konağımıza yakın bir sohbet evine, düzenli sohbet dinlemeye gidildi.

        Sınıf arkadaşlarımın çoğu o eve sohbete giderdi.

        Tabii hepimiz potansiyel Erbakancıydık. Seçim olacaksa dindar bir partiye oy verilmeliydi.

        Sonra 28 Şubat darbesi oldu.

        Birden Hizbullah tasfiyesi başladı. Malum Velioğlu’nun İstanbul’daki öldürülmesi operasyonu falan.

        Hatırlar mısınız, Doğu’da Hizbullah’ın ölüm hücreleri ortaya çıkarıldı. İnsanlara işkence edip öldürdükleri, sonra bahçesine ya da bir odasına gömdükleri evler.

        İşte o evlerden biri, sınıf arkadaşlarımın sohbet dinlemeye gittiği evdi. Evden birkaç cenaze çıkarıldı. Hâlâ düşünmüyor değilim, acaba o cinayetler işlenirken arkadaşlarım bu cinayetleri görmüş müydü?

        Sonra ne mi oldu?

        Ailem beni o okuldan aldı. Anadolu lisesine gittim.

        İmam hatipte cuma namazı kılmadığımızda dayak yerdik, yeni okulumda namaza gidiyoruz diye dayak yemeye başladık:)

        Çocuktuk ama bir kâbusu yaşadık. Bir kuzenim Hizbullah’a katılmıştı.

        Ayrılmak istediğinde, son bir sohbete çağırmışlardı. Haftalarca haber alamadık.

        Sonra cenazesini çöplüğe attılar.

        Öldürmeden önce ne kadar işkence varsa üstünde uygulanmıştı. Gözleri dahi oyulmuş, cinsel organında sigara söndürülmüş, vücudunun her yerinde işkence izleri. Ayak tabanları patlamış. Nasıl bir ölüm Allah’ım!

        Şu anda 29 yaşındayım.

        O travmayı atlattık. Atlatabilmemizin tek sebebi, benim ya da kardeşlerimin öldürülmemiş olması. Söyleyecek o kadar çok şey var ki... ‘Din dersi alan terörist olmaz’ yazınızı okuyunca o günleri hatırladım.

        Din dersi alırken terörist oluyorlardı zaten.

        Çünkü o cinayetlerin, infazların, işkencelerin hepsini Sünni İslam öğretisindeki bir yerlere bağlama becerisini gösteriyorlardı.

        Hizbullah’a, IŞİD’e niye kızıyorlar, onlar öğrendiklerini uyguluyorlar.

        Şöyle bir bakın, onların ‘Âlim’ diye izlediği insanların anlattıklarına, videolarına. Onlara öğretilen bu.

        Din sömürüsü, bu siyasi kanadın her zaman en önemli silahı olmuştur. Çünkü muhalif olana hemen dinsiz deme hakkı doğar. O kadar yolsuzluk, hukuksuzluk iddiasına rağmen anne babama ‘Bunlara oy vermeyin’ dediğim zaman ‘Ne yani gâvura mı oy verelim?’ diyorlar.

        ...

        Laik bir ülkede devlet kilise gibi çalışmaz. Din eğitimi devletin değil, ailenin işidir. Devletin yapacağı, çocuğu din zorbalığına karşı korumaktır.

        Reşit oluncaya kadar bir çocuğa örtünmek olmaz. Çünkü bu onun kendi kararı olamaz. Ama 18’inden sonra isterse, her türlü özgürlük tanınmalı. Dindarın da, dinsizin de her türlü hakkı korunmalı, kamuda başı açık da, kapalı da aynı şartlarda yer alabilmeli.

        Uzun bir yazı oldu.Telefondan yazdığım için birçok imla hatası yapmış olabilirim.

        Tekrardan yazınız için teşekkür eder, iyi günler dilerim.

        Kadir O.”

        Burhan Hoca’ya

        SEVGİLİ Burhan Kuzu Hocam.

        Dün IŞİD’le ilgili olarak yazdığım yazıyı okuyunca bir twit atmışsınız ve “İşte bakın Harvard’lılar terörist olmuş. Din eğitimi alsalardı olmazlardı” gibisinden bir şeyler yazmışsınız.

        Sevgili hocam. Benden duymuş olmayın ama o yazıdaki bilgiler bir şakadan ibaretti.

        Yazıda da belirttiğim gibi “uydurmaydı”, “hicivdi.”

        Bazılarının bu yazıyı yanlış anlayabileceğini düşünmüştüm, ama sizin yanlış anlayacağınız hiç aklıma gelmezdi.

        Kusura bakmayın hocam.

        Beni ve herkesi güldürdünüz.

        Allah da sizi güldürsün.,

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Yazdığımız her şeyin doğru anlaşıldığını zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar