Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AMERİKALILAR, Kristof Kolomb’un (Christopher Columbus) yeni kıtaya çıkışının yıldönümünü her yıl kutlar. Bu pazartesi Amerika’nın her köşesinde “Columbus Day” olarak kutlandı.

        Kutlamaları CNN’den izlerken zihnimden neler geçtiğini burada sizlerle paylaşmak istiyorum.

        Türkiye’nin içinde yer aldığı bölge hiçbir zaman rahat ve huzur yüzü görmedi. İçinde yaşadığımız zaman diliminde yaşananlara bakarak da bu sonuca varmamız mümkün, ama tarih boyunca da durum hiç farklı olmadı.

        Ehl-i salib sürülerinin Kutsal Topraklar’a geçerken Bizans’ı yağmalamalarıyla başlayan bir süreçten söz ediyorum... Bizim niçin içinde yer aldığımızı bugün bile anlamakta zorlanacağımız 1. Dünya Savaşı’nı hatırlayın... 2. Dünya Savaşı’na katılmamız için Ankara üzerinde uygulanan baskıları da... Şu yakın zamanlarda Irak’ın işgali macerasına iki kez (1991 ve 2003) itilmek istendiğimizi de bunlara ekleyin...

        Bu defa da durum farklı değil. Birlikte onlara karşı savaşa girmemiz beklenen El Kaide ve IŞİD gibi örgütler varlıklarını Batılı ülkelerin yanlış politikalarına borçlu değiller mi?

        Önce İsrail’e yer açacağım diye Filistinliler yerinden yurdundan edilmese, sonraları İsrailliler güvenli bir hayat yaşasın diye bölge halklarına hor davranılmasa, sevilmeyen yönetimler zorla ayakta tutulmaya çalışılmasa o tür örgütler ortaya çıkabilir, çıktıklarında destek görebilir miydi?

        Libya’da Kaddafi’yi linç eden kalabalıklar aslında kime tepki veriyordu dersiniz? Kaddafi’nin linç edilmesiyle zirveye çıkan süreç, Beşar Esad gibi yöneticileri, aynı akıbete uğrayacağına ülkesinin tahribini ve yüz binlerce insanın ölümünü göze almaya sevk ederek bugünkü kanlı tabloya yol açmadı mı?

        Fazla soru sormaya gerek yok. Bu bölgenin insanı hiçbir zaman rahat ve huzur görmediğinin farkında olduğu gibi, bu durumun sebebinin ne/kim olduğunu da biliyor...

        Kristof Kolomb, Hindistan’a vardığını sanıp Amerika’ya ayak bastığında masum bir halkla karşılaşmıştı. Kolomb ve mürettebatı tepeden tırnağa silahlıydı; kendilerini sevinçle karşılayan yerli halk ise silah nedir onu bile bilmiyordu. Kolomb geminin seyir defterine o gün şu notu düşmüştü:

        “Bize papağan, pamuk balyaları ve daha pek çok şey getirdiler; biz de onlara göz alıcı ama pahasız şeyler verdik. Neleri varsa verip ne verdiysek kabul ettiler... Silahları yok, silah nedir bilmiyorlar; kılıcımı gösterdiğimde bilmedikleri için keskin kenarından tutup kendilerini yaraladılar. Bunlardan iyi hizmetçi olur... 50 adamla hepsini teslim alıp istediğimizi yaptırabiliriz...”

        Yaptılar da...

        Gemilerinin her seferinde binlercesini köle olmak üzere Avrupa’ya taşıdılar; geride bıraktıklarını da kadınlı-erkekli en ağır işlerde çalıştırdılar. Tarih kitapları, kendilerinden beklenen ağır işleri yerine getirebilmek için geceli-gündüzlü çalışan yerli halkın bu yüzden çocuk sahibi olamadığını ve soylarının kuruduğunu yazıyor...

        Doğan az sayıdaki çocuk da, açlık ve sefalet yüzünden anneleri kendilerini emziremediğinden, kısa sürede ölüyormuş...

        IŞİD’e ve El Kaide’ye karşı mücadele cepheleri açmalarına bir şey demiyorum da, Amerikalıların kendi ellerinin kirini bölge halklarına temizletmek istemeleri, bana nedense yeni kıtanın kâşifi Kristof Kolomb’u ve yaptıklarını hatırlatıyor.

        Amerika’yı bugün yönetenler eğitimli insanlar ve elbette Kolomb’dan farklılar; ama neden bölgeye hâlâ onun gözüyle bakıyorlar? Bunu anlamakta zorlanıyorum işte.

        Doğanın dengesini bozmaktan vazgeçmekle işe başlasalar ya...

        Diğer Yazılar